Türkiye’nin gündeminde “Nükleer Füzyon” enerjisi neden yok?

Ekonomi gazetecilerinin, özellikle de enerji sektörüne ilgi duyanlarının attıkları başlıklar arasında “Dünyanın petrol rezervleri bilmem ne yılına kadar bitecek” cümlesini çok kez okumuşsunuzdur. Bu...

Abone Ol

BİZİ BİZDEN DAHA İYİ TANIYORLAR

Çünkü dünyada yenilenebilir enerji sektörüne yönelik yatırımlar adeta ışık hızıyla sürerken, biz çoğu kez bu rekabette kaplumbağa hızıyla yer almaya çalışıyoruz. Enerji sektörü profesyonellerinden en sık duyduğum ve canımı en çok acıtan söz, “Gelişmiş ülkeler, yenilenebilir enerjide bizim potansiyelimizi bizden çok daha iyi biliyorlar” oluyor. Bu yıl başında açıklanan Ulusal Enerji Planı, bu anlamıyla çelişkilerle dolu şekilde enerji sektörüne yön göstermeye çalışıyor. Sözgelimi dünyanın en büyük 4’üncü kaynak zenginliğine sahip olduğumuz ve bugün sadece bin 700 Megavat (MW) kurulu güce sahip olduğumuz jeotermal enerji için, 2035 yılında biyokütle enerjisi ile birlikte 5 bin 100 MW kurulu güç hedefi konuluyor. Oysa jeotermal enerji tek başına bu hedeften çok daha fazlasını karşılamak için yatırımcı bekliyor. Bir diğer çelişki ise nükleer enerjide…

ENERJİDE 2053 HEDEFLERİ

Türkiye’nin tüm dünyaya ilan ettiği “Enerjide 2053 Hedefleri” kapsamında 30 yıl sonra kurulu gücün yüzde 69,1’inin yenilenebilir enerji kaynaklarından, yüzde 29,3’ünün ise nükleer enerjiden sağlaması öngörülüyor. Nükleer enerjiden anladığımız, an itibarıyla Akkuyu’da inşası devam eden, bir diğerinin ise Sinop’ta kurulması hedeflenen santraller oluyor. Oysa dünyanın en büyük enerji tüketicisi ülkeleri, nükleer füzyon enerjisinden daha fazla yararlanabilmek ve enerji bağımlılıklarını sıfır noktasına çekebilecek adımları hızla ve duraksamadan atıyor. Bugünkü nükleer güç santrallerinden 4 kat fazla enerji üretecek olan temiz füzyon reaktörleri, petrol ve doğalgazın saltanatını ele geçirmeye aday bir teknoloji ile çalışıyor… Füzyon enerjisi, elektrik üretmek amacıyla ısı üretmek için füzyon tepkimeleri kullanarak enerji üretilen bir prosese sahip. “Füzyon reaktörleri ne zaman kullanıma girecek?” sorusu aklını kurcalayan okurların meraklarını giderelim… İngiltere'nin ve potansiyel olarak dünyanın ilk prototip ticari nükleer füzyon reaktörünün yeri olarak Nottinghamshire'daki West Burton elektrik santralini seçti. İngiltere Atom Enerjisi Kurumu (UKAEA) sözcüsü, santralin 2040'ların başında faaliyete geçmesinin planlandığını belirtiyor. Ülkenin Enerji ve Endüstriyel Strateji Bakanı Jacob Rees-Mogg ise “Santral, 2040 yılına kadar inşa edilecek ve şebekeye enerji verebilen türünün ilk örneği olacak. Bunu yaparken de füzyon enerjisinin ticari uygulanabilirliğini dünyaya kanıtlayacak. Bu, İngiltere ekonomisine milyarlarca pound değerinde katkı sağlayacak bir endüstri olabilir” diyor.

TEK SORUN TİCARİLEŞMEDE

Nükleer füzyon reaktörleri, Türkiye’de de inşa edilmekte olan klasik nükleer reaktörlerden çok daha az radyasyon yayıyor ve çok daha az nükleer atık üretiyor. Üstelik nükleer reaktörler radyoaktif olan zenginleştirilmiş Uranyum yakıtıyla çalışırken, füzyon reaktörleri çok daha az radyoaktif olan Döteryum ve Trityum kullanıyor. Füzyon reaktörleri temiz olduğu için klasik nükleer reaktörlerden yüz kat daha ucuza enerji üretme potansiyeline sahip bulunuyor. Pekâlâ sorun ne? Geçici olduğuna herkesin inandığı sorun, füzyon enerjisinin an itibarıyla ticarileşmemesinde düğümleniyor. Ancak bu aşılamayacak bir sorun değil. Çok değil, on yıl öncesine kadar güneş ve rüzgâr enerjisi için de benzer söylemler dillendiriliyor, “Bu rüzgâr gülleri mi bizim enerjimizi sağlayacak” şeklinde küçümseyici cümleler kuruluyordu. Ya bugün… Aynı cümleleri kuranların zekâsından kuşku duyulan bir döneme geldik. Güneş enerjisinden 1 MW enerji üretmenin maiyeti, 10 yıl öncesine göre dolar bazında üçte bire indi. 2010’lu yılların başında 1 ilâ 1,5 MW kurulu gücündeki rüzgar türbinleri “devasa” olarak adlandırılırken, günümüzde 5 MW türbin ölçeği “normal büyüklük” sayılıyor. Danimarka’da tek başına 15 MW enerji üretebilecek türbinin inşası tamamlanırken, deneme üretimine başlandığı haberleri geliyor. Enerji sektöründe değişim ve dönüşüm böylesine hızlı olurken, füzyon teknolojisinin de çok değil “en fazla” on sene içinde hayatımızda olduğunu görmemiz şaşırtıcı olmayacak. Füzyon teknolojisi ticarileştiğinde, yeni reaktörlerin işletilmesi inşaat aşamasından hurdaya çıkma aşamasına dek tüm yaşam döngüsünde, bakım-onarım açısından çok daha ucuza gelecek.

DÜNYAYA MİLYONLARCA YIL YETECEK

Füzyon için yakıt sağlamak için ihtiyaç duyulan hammaddeler doğada kolayca bulunurken, bu enerji kaynağı, dünyaya milyonlarca yıl yetecek düzeyde enerjiyi üretme potansiyeli taşıyor. Füzyondan elde edilen enerji, mevcut elektrik santrallerinde olduğu gibi elektrik üretmek için kullanılabilirken, kilogram başına kömür, petrol veya gaz yakmaktan milyonlarca kat daha verimli… Bu teknoloji, gelecek nesiller için de güvenli, sürdürülebilir, düşük karbonlu enerji sağlama konusunda önemli bir seçenek oluşturuyor.

“2053 NET SIFIR” HEDEFLERİNDEKİ DERİN ÇELİŞKİ: TERMİK SANTRALLER

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın Ocak ayında yayınladığı Ulusal Enerji Planı, bir yandan yenilenebilir enerjiye yönelik iddialı ve moral veren hedefler ortaya koyarken, diğer yandan da kömüre yatırımın da devam edeceğini gösteriyor. Türkiye’nin 2053 yılı için belirlediği “Net Sıfır Emisyon” hedefi kapsamında, 30 yıl sonra elektrik üretiminin yüzde 69.1'inin yenilenebilir kaynaklardan, yüzde 29.3'ünün ise nükleerden karşılanması planlanıyor. Ancak planda kömürden çıkışa dair açık bir ifade ve öngörüye yer verilmiyor. Türkiye’nin Mayıs 2023 ayı itibarıyla 104 bin 647 MW seviyesinde olan toplam kurulu gücü içerisinde ithal ve yerli kömürden enerji üretiminin payı 21 bin 810 MW seviyesinde. Planda, 2035 yılına kadar bu mevcuda ilave olarak 3 bin 200 MW büyüklüğünde yeni kömürlü termik santral yatırımı öngörülüyor. “Bu ne perhiz” dedirten hedeflerde, mantık olarak termik santrallerin kullanım oranının giderek düşmesi gerekirken, sistemde ekolojik ve ekonomik yükü büyük olacak bu yatırımların neden ısrarla yapılmak istendiği, askıda kalan soru işaretini oluşturuyor. Bir diğer çelişki ise şurada: Kömür santrallerinin sistemden zamanla çıkmasının mı planlandığı yoksa bu santrallerin teşviklerle rezervde tutulmasının mı öngörüldüğü tam olarak anlaşılmıyor. Kömür madenciliğinin yapıldığı illerde yüz binlerce vatandaşın geçim kaynağı düşünülerek mi bu hedeflerin yapıldığı sorusu da insanı düşündürüyor. Türkiye’nin yenilenebilir kaynak potansiyeli adeta göz kamaştırırken, sadece 2022 yılında, ithal kömür kaynaklı bin 380 MW gibi devasa bir kurulu gücün devreye alınması izaha muhtaç bir durum. Enerji sektörü profesyonelleri arasında, 2022 yılındaki bu dev sıçramanın nasıl olabildiğine yönelik gerekçelerde ise rivayet muhtelif. Ancak akla en yakın önerme, Ukrayna Savaşı sonrasında ekonomik ambargo altında olan ve dünyanın en önemli kömür üreticileri arasında yer alan Rusya’nın kömürlerini, bizim santrallerde yakmak için dünya fiyatının çok altında satın aldığımız (Ya da devlet gücü ile aldırdığımız) yönünde. Bu alışverişin, yaklaşık 45 milyar dolarlık doğalgaz borcu ertelenen BOTAŞ’ın durumu gözetilerek yapıldığı da konuşulan kulis bilgileri arasında… ++++++++++++++ HAFTANIN SÖZÜ “Sorumluluklarımızdan kaçınabiliriz, ama kaçınmanın sonuçlarından kaçamayız”- J.C.Stamp. +++++++++