Su Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün değerlendirmesi: Dünyamızdaki her türlü iklim kuşağının, küresel ısınmadan farklı şekillerde etkileneceği bilinmektedir. Dolayısıyla, değişen iklim şartları başta balıkçılık ve yetiştiricilik sektörleri olmak üzere tüm kaliteli protein arayışında olan toplumları olumsuz yönde etkilenecektir. Küresel ısınma ve buna bağlı olarak suların ısınması nedeniyle birçok sucul canlının yüzyıllardır yaşadığı bölgeleri terk etmeye, kendilerine yeni yaşam alanları aramaya yönelmesi öngörülmektedir. Denizel ortamda sıcaklık artışları birçok bentik ve pelajik türün dağılım sınırlarını daraltacak ve üreme başarılarına ket vuracaktır. Özellikle soğuk suları seven türlerde toplu ölümler görülebilir.
Aynı zamanda eldeki stokların aynı şekilde kalması da zorlaşmaktadır. Çünkü küresel ısınma biyolojik süreçleri, besin ağlarını ve besin zincirlerini etkilemekte ve istilacı türlerin sayılarının ve hastalık riskinin artmasına neden olacaktır. Küresel ısınma nedeniyle denizlerimize giren türlerin sayıları ve biyolojik özellikleri ile ilgili bir veri bankası oluşturulması gerekebilir. Aynı veri bankası yerel türlerin de verilerini depolamak üzere planlanmalıdır.
Sadece ekonomik kazanç hedefleyen toplumsal üretim anlayışı dünyayı ve insanlığı kaosa götürecektir. Sera gazlarının kontrolsüz salınımı sonucu gezegenimizde tüm canlıların geleceği tehlike altına girmiştir. Küresel iklim değişikliği yaklaşık son yüz yıllık sanayi devrimi ve bunu izleyen aşırı sera gazı emisyonu (salınımı) süreçlerinin bir sonucu olduğuna göre bu süreçlerin yenilenebilir kaynaklar gibi modern bilim kurallarına göre tekrar değerlendirilmesi ve tüm canlılığın mutluluk ve refahına göre yeniden dizayn edilmesi gerekir.
Yoksa pek de uzak olmayan bir gelecekte, küresel ısınma ve iklim değişikliği insanları ve hiçbir suçu olmayan diğer canlıları yok edecektir. İnsanoğlu iklimi etkilemiştir. İklim de insanoğlunu etkileyecektir. Bu etkileşmenin sonuçlarını kestirmek zor olsa da dünyamızı zor günlerin beklediği açık ve net olarak görünmektedir.
Türkiye denizleri henüz protein deposu olma özelliğini kaybetmeden iklim değişikliği sonucu ortaya çıkacak zararların önlemleri alınmalıdır. Bu nedenle özel politika ve bilimsel metotların işbirliğinde denizlerimizi sürekli izlemeli ve farklı ekolojikparametrelerle değerlendirmeliyiz. Denizlerimizin geleceği hakkında oluşturulacak gerçekçi politikalar ile gelecek kuşakların kaliteli protein stoklarını koruyabiliriz.
NKÜ Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Tecer’in görüşleri: Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kayıtları, 1970 yılında 15,3 santigrat olan Marmara Denizi’nde ortalama sıcaklığın, 50 yılda 2,5 derece arttığını gösteriyor. Bilim insanlarına göre bu ısınmanın ağır sonuçları olabilir. Uzun dönemli ortalama sıcaklıklar 1970 yılında 15,3 santigrat derece iken geçtiğimiz yıl itibarıyla bu 17,8 santigrat dereceye yükselmiş ki; bu toplamda 2,5 santigrat derecelik bir artış demektir, bu ciddi bir artış.
Sadece bu sıcaklıklar Marmara Denizi'nde artmakta kalmamış işte onu besleyen Karadeniz'de de 0,9 santigrat derece neredeyse 1 santigrat dereceye yakın bir sıcaklık artışı söz konusu. Ege Denizi benzer şekilde 1,4 santigrat derece kadar artmış, Akdeniz 1,2 santigrat derece artmış. Dolayısıyla sadece Marmara Denizi'nde bir sıcaklık artışı değil, onun ilişkili olduğu Karadeniz ve Ege Denizi'nde de sıcaklıklar artmış.
Denizlerdeki sıcaklık artışlarının etkileri var. Tabii sıcaklıkların artmasının sucul ortamlarda, çeşitli çevresel etkileri var, olumsuz etkileri var. Bir tanesi çok ağır bir şekilde, dramatik bir şekilde yaşadığımız müsilaj sorunun 3 temel nedenlerden bir tanesi buydu. Sıcaklıkların artması burada müsilajın oluşmasına sebebiyet vermişti. Bu sıcaklık artışı trendi hala devam ediyor. İkincisi ise sularda çözülmüş oksijen var, atmosferdeki oksijenin hayati olduğu gibi sularda da çözülmüş oksijen orada yaşayan, solunum yapan canlılar için hayati bir öneme sahip. Bu çözülmüş oksijen konsantrasyonu sıcaklıkların artmasıyla birlikte hiç başka bir etkene gerek olmadan düşüyor. Yani sıcaklık arttığı zaman bu çözülmüş oksijen miktarı, çözünürlüğe bağlı olarak sıcaklıkta ters orantılı olduğu için otomatikman düşüyor. Bu ne demek? Orada bol oksijenli solunum yapan canlıların hayati tehlikelerinin ve yaşam koşullarının zorlaştırdığı anlamına gelir. Bu da balık türlerinde özellikle bir azalma onun yerine daha az oksijenle hayatını devam ettirebilen denizanası gibi, vatoz gibi canlıların buralara istila etmesine sebebiyet verebilir. Müsilaj üç tane temel etkenden meydana geliyordu. Bir tanesi sıcaklıkların artması, diğeri akıntının Karadeniz ve Ege Denizi akıntısının olmaması, yani duran koşullar olması. Bir de evsel, endüstrileri atık sularla azot, fosfor gibi organik kirliliklerin deniz ortamına bırakılmasıydı. Diğer iki sebep ile birlikte sıcaklıkların artması da tek başına müsilajı oluşturma sebeplerinden bir tanesi, dolayısıyla bir risk taşıyor tabii ki…
TEK NEDEN KÜRESEL ISINMA DEĞİL!
Su sıcaklığı kayıtlarına göre Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de de ısınma söz konusu. Ancak Marmara Denizi’ndeki ısınma hepsinden daha fazla. Uzmanlara göre bu durumun tek nedeni küresel Isınma değil.
NKÜ Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Tecer, sıcaklık artışının devam etmesi halinde müsilajın tekrar başlayabileceğini söylerken tek tehlikenin bu olmadığının da altını çizdi. Müsilaj deniz sularının sıcaklığını artırmaz ama iklim değişikliği ile birlikte küresel boyutta sıcaklıkların artması, deniz suyu artmasına da sebebiyet veriyor. Aynı zamanda Marmara'ya deşarj edilen sular, soğutma suları, diğer sıcak sular bu da etkili olabilir. Çünkü ciddi oranda bir deşarj var. Arıtılmış olsa dahi, suyun sıcak olması o bölgede Marmara Denizi'nde sıcaklık etkisi gösterebilir ama bu minör bir etkidir. En temel etki, iklim değişikliği ve buna bağlı olarak ısınan bir küresel sendrom diyebiliriz" ifadelerini kullandı.
“BALIK TÜRLERI AZABİLİR”
Yükselen sıcaklığın çözülmüş oksijen miktarını düşürdüğünü söyleyen Prof. Dr. Hakan Tecer, “Çözülmüş oksijenin azalması demek orada oksijene ihtiyaç duyan hassas canlılar için yaşam ortamlarının riske girmesi demek. Oksijene duyarlı lezzetli balıkların türleri ve popülasyonları azalacak anlamına gelir” diyerek bir başka tehlikeye dikkati çekti.
Bölgede 25 milyon insanın yaşadığını söyleyen Prof. Dr. Tecer, “Buraya çok ciddi anlamda deşarjlar oluyor. Hem atık su deşarjları, hem de bölgedeki sanayiden kaynaklanan soğutma suyu deşarjları söz konusu” ifadelerini kullanırken, uzun vadede derin deşarjlardan vazgeçilmesi gerekebileceğini söylüyor. Bilim insanları Marmara çevresindeki atık su arıtma tesisi sayısının hızlı bir şekilde artırılması gerektiğine de dikkati çekiyor.
NKÜ Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Tecer’in yorumu: Küresel ısınma sadece canlı yaşamını direkt olarak etkilemeyecek, habitat yıkımlarına da yol açacaktır. Böylece küresel ısınma ekosistem değişikliklerini de beraber getirecektir. Örneğin bu durum özellikle Posidonia Oceanica’da ve Mytilus galloprovincialis’de görülecektir. Akdeniz endemiği ve çok üretken bir deniz çiçekli bitkisi olan P. oceanica, Akdeniz havzasında sıcaklığın yüksek olduğu bölgelerde (İsrail, Lübnan kıyıları) dağılım göstermemektedir. Denizsel ortamda sıcaklık artışlarının bu türün dağılım sınırlarını azaltacak ve dolayısıyla birçok bentik ve pelajik canlının üreme ve beslenme alanı ortadan kalkacaktır. Henüz içerdiği biyoçeşitlilik tam olarak ortaya konulmamış bu türün fenolojisindeki değişimler, birçok türün daha tanımlanmadan ortadan kalkması demektir.
Aynı durum soğuk suları seven ve ekonomik öneme sahip Mytilus Galloprovincialis’de gerçeklecektir. Sıcaklık faktörü nedeniyle ülkemizde güney dağılım sınırı orta Ege olan M. galloprovincialis, sıcaklık artışıyla birlikte dağılım sınırını kuzeye doğru azaltacaktır. Bu türün İzmir Körfezi’nde yüksek sıcaklığın değerlerinin olduğu yaz aylarında sığ sularda toplu ölümlerinin olduğu günümüzde rapor edilmektedir.
1. Küresel ısınma türlerin fizyolojik dengelerinde de değişimlere yol açacaktır. Üreme dönemlerinde ve eşeysel olgunluğa erişme yaşlarında bir değişimin, canlıların kondisyonlarında ve boylarında da değişikliği beraberinde getirebilecektir.
2. Karadeniz’de özellikle soğuk mevsimlerde hamsilerin kuzeye yaptıkları göçler ya azalacak veya duracaktır. Bu da ülkemize milyonlarca liralık zarara ve birçok balıkçı ailenin işsiz kalmasına yol açacaktır.
3. Ülkemizde su ana kadar tespit edilmiş yabancı tür sayısı 277 dir. Ülkemiz denizlerine yabancı türlerin zamana bağlı olarak yerleşim hızlarını inceleyecek olursak, 1961-1980 yılları arasında 1 yabancı türün ülkemiz sularına gelmesi 16 hafta da bir olurken bu oran 1980-2000 yılları arasında 3.7 haftaya kadar düşmüştür (ÇINAR et al., 2005). Periyotlar arasındaki bu büyük farklılık, periyotlar arasında yapılan bilimsel çalışmaların sıklığından kaynaklandığı gibi küresel ısınma nedeniyle sıcak seven Kızıldeniz kökenli türlerin Akdeniz’de girişlerinin artmasından ve Akdeniz baseninde dağılım alanlarını genişletmesinde de kaynaklanmaktadır.
4. Küresel ısınma ve tropikalleşme etkisiyle Akdeniz’e ve Karadeniz’e giren türlerin sayıları ve diğer özellikleriyle ilgili ülkemizde bir veri bankasının oluşturulması gerekir. Böylelikle önümüzdeki dönemdeki ekolojik gelişmelerle ilgili daha doğru tahminlerin yapılması mümkün olabilecektir.
5. GOOS –Med GLOSS olarak bilinen ve UNEP –IOC, UNECSO tarafından yürütülen (Deniz suyu yükselmeleri izleme ağı) çalışmalarının takip etmek, ülkemizde kurulacak birden çok interdisipliner çalışma grubu ile Türkiye denizlerinin vakit geçirmeden izleme çalışmalarına başlanması gerekir. Bu konuda devletin yetkili organları harekete geçmeli, Üniversiteler arasında birkaç on yıl gibi uzun süreli araştırma projelerine başlanılmalıdır.
6. Öte yandan sadece karı hedefleyen üretim anlayışının dünyayı ve insanlığı bir kaosa götürdüğü de bir gerçektir. Mevcut üretim ilişkisiyle gezegenimizde tüm canlıların geleceği tehlike altına girmiştir. Küresel iklim değişikliği yaklaşık 200 yıllık sanayi devrimi ve bunu izleyen kapitalist üretim süreçlerinin bir sonucu olduğuna göre bu süreçlerin yeniden değerlendirilmesi ve tüm canlılığın mutluluk ve refahına göre dizayn edilmesi gerekir. Aksi takdirde, suyu ısınan okyanuslar, denizler veya dünya değil, buna neden olan biz insanlar ve hiçbir suçu olmayan diğer canlılar olacaktır.
Küresel ısınma ve Süveyş Kanalı'nın derinleşmesi sonucu Kızıldeniz'den Akdeniz'e gelen istilacı balık türü 70'e yükselirken, bu sayının gelecek yıllarda 90'a çıkacağı bildirildi. Balon balıkları ve aslan balıkları özellikle popülasyonu uzun bir süredir tehdit ederken, ahtapot sayısındaki düşüş gözle görülür seviyede
Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayınlayan dünyanın en kötü 100 istilacı yabancı türlerinden 14 tanesi Türkiye’de bulunmaktadır. Bunlar; sivrisinek balığı , taraklı deniz anası, kaykay, deniz salyongozu , İsrail sazanı veya gümüşi havuz balığı, zebra midye, su sümbülü, katil yosun, gökkuşağı alabalığı, kahverengi havuz balığı, Mozambik tilapyası, su maymunu, Singapur kaplumbağası, sıçan ve karabalıktır.
Kaynak : https://sputniknews.com.tr/20230409/marmara-denizinde-balik-turu-azaldi-1069390390.htm-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/236029-TUDAV- Denizcilik ve Su ürünleri Uzmanı Zafer Murat ÇETİNTAŞ, , İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk ve NKÜ Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Tecer