Türk basınında öncü bir isim: Zekeriya Sertel
Zekeriya Sertel ve ailesi gazetecilik alanında tarihe damga vuracak işlere imza attı. Resimli Ay, Tan gibi yayınlar...
Zekeriya Sertel ve ailesi gazetecilik alanında tarihe damga vuracak işlere imza attı. Resimli Ay, Tan gibi yayınlar basın tarihimiz açısından hala konuşulan araştırılan belgelerdir
Zekeriya Sertel ve genel olarak Sertel ailesi Milli Mücadele’den Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına geçişten 1950’lere kadar gazetecilik ve düşünce hayatında etkin olmuş bir kişilerdir. 1950 sonrasında yurdundan uzakta yaşamak zorunda kalan Serteller, siyasi çalkantıları ve geçişleri anlattıkları kitaplarla katkılarını sürdürdüler.
Özellikle Tan gazetesi yayınıyla adından söz ettiren Sertel, Nazım Hikmet’in de yakın dostuydu. Bu çizgi dışı gazetecinin hayatına bakalım.
Selânik’te dört çocuklu, varlıklı bir ailenin en büyük çocuğu olarak 1890 dünyaya geldi. İlk öğrenimini doğduğu yerde, orta öğrenimini Selânik ve Edirne Lisesi’nde tamamladıktan sonra Selanik Hukuk Mektebi’ne devam etti. Küçük yaşta annesi Saniye Hanım'ı, 16 yaşında iken babası Hacı Halim Ağa'yı kaybettiği için henüz lisedeyken kardeşlerinin sorumluluğunu üstlendi.
RUMELİ YILLARI
Gazeteciliğe Selanik'te hukuk öğrenimi görmekte iken İttihat ve Terakki’nin yayın organı Rumeli'de başladı. Gazetenin yöneticisi Yunus Nadi ile ilk kez Rumeli gazetesinde birlikte çalışma imkânı bulmuştu.
O yıllarda Diyarbakır'dan Selanik'e getirtilerek İttihat ve Terakki’nin genel merkezinin bulunduğu bu şehirde partinin ideolojisini tasarlamak ve yaymakla uğraşan Ziya Gökalp'ten aldığı ilham, onu Yunus Nadi ile birlikte Yeni Felsefe adlı küçük bir dergi çıkarmaya yöneltti. Bu dergideki yazılarında kapitülasyonların kaldırılması, kadınların özgürleştirilmesi fikirlerini savundu.
Aynı dönemde bir Fransız okulunda gece kurslarına katılarak Fransızca öğrendi, bir İtalyan bilim adamından dersler alarak felsefe ve sosyoloji bilgisini genişletti. Arkadaşı Nebizade Hamdi ile üzerinde bir yıl çalışarak Hayat ve Şebab (Gençlik) adlı ilk kitabını 1911 yılında yayınladı. Kitabında geleceğin gençliğin elinde bulunduğu ve bu sebeple gelecek kuşakları müspet bilimle eğitmenin önemli olduğu üzerinde durdu.
Birinci Balkan Savaşı sonunda Selanik'in işgali üzerine İstanbul'a geldi; Yunus Nadi'nin başyazarı olduğu Tasvir-i Efkâr gazetesinde çalışmaya başladı ve İstanbul Hukuk Mektebi’nde hukuk öğrenimine devam etti.
1913'te Eğitim Bakanlığı’nın sağladığı bursla Paris'e gitti ve Sorbonne'da sosyoloji öğrenimine başladı. Ünlü sosyolog Durkheim'ın öğrencisi oldu. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr
gazetesinin muhabirliğini yapmayı sürdürmekteydi. I. Dünya Savaşı'nın çıkması ve Paris'in işgale uğraması üzerine öğrenimini yarım bırakıp İstanbul'a döndü.
1914'te arkadaşı Nebizade Hamdi ile birlikte İstanbul'da kendi gazetesi Turan'ı yayınladı. Başyazarlığını Raşit Saffet'in yaptığı gazete kısa bir süre sonra kâğıt sıkıntısı nedeniyle kapanmak zorunda kaldı. Gazetenin kapanmasının ardından, Rumeli'den gelen göçmenlerin ve göçebe aşiretlerin yerleştirilmesi için kurulmuş olan Muhacirin ve Aşayir Müdürlüğü (Göçmenler ve Aşiretler Müdürlüğü) dairesinde iki yıl görev yaptı.
1915 yılında Sabiha Hanım'la evlendi. Şehzadebaşı'nda Suphi Paşa Konağı’nda yapılan nikâhta Sabiha Hanım'ın vekilliğini Talat Paşa, Mehmet Zekeriya Bey'in vekilliğini Tevfik Rüştü Bey yaptı. 1917'de ilk çocukları Sevim dünyaya geldi.
İŞGAL YILLARINDA DİRENİŞ
I. Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul işgal altına girmişti. Mehmet Zekeriya'nın evi işgale karşı direniş merkezlerinden biri oldu. Köprülü Fuat, Hasan Âli Yücel gibi aydınlarla vatansever bir örgüt kurmaya çalıştılar fakat evdeki toplantılarının ihbar edilmesi sonucu İngiliz polisi tarafından tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’nde hapse girdi. Suçları hafif görülenler arasında olduğundan bir hafta sonra serbest bırakıldı.
Direnişe destek vermek için eşi ile birlikte Büyük Mecmua'yı yayımladı. Halide Edip'in başyazarı olduğu dergide Falih Rıfkı, Köprülüzade Fuat, Reşat Nuri, Faruk Nafiz, Ömer Seyfettin gibi aydınlar yazılarını yayınladılar.
Halide Edip'in kendisine ve eşine ABD'den 12 Türk gencine sağlanan burs imkânından yararlanmalarını önermesi üzerine yüksek öğrenimlerini tamamlamak üzere eşi ve kızıyla birlikte New York'a gitti. 1919'da Columbia Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’ne girdi. ABD'de bulunduğu sürede Amerikan gazetelerinde yazılar yazarak Türk Kurtuluş Savaşı'nı anlattı. Eşi ile birlikte ABD'de yaşayan Türkleri örgütleyerek Himaye-i Etfâl Cemiyeti’ne (Çocuk Esirgeme Kurumu) çok yüksek miktarda bağış toplanmasını sağladı. 1922 sonlarında ikinci kızları Yıldız dünyaya geldi. Hem eşi, hem kendisi yüksek öğrenimlerini tamamladıktan sonra 1923 yılında yurda döndü. İstanbul'da Yunus Nadi ile birlikte Cumhuriyet gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. Gazetenin 7 Mayıs 1924 tarihli ilk sayısını fiilen kendisi çıkardı. Yunus Nadi ve Nabizade Hamdi ile kurdukları şirket büyüyünce doğan anlaşmazlıklar sonucu şirket ortağı olarak kalamadı ve ayrıldı.
RESİMLİ AY DERGİSİ
Cumhuriyet gazetesinden ayrıldıktan sonra gazetecilik faaliyetleri 1 Şubat 1924 günü çıkarmaya başladığı Resimli Ay dergisinde yoğunlaştı. Ülkenin en önemli yayınlarından olan bu dergi, yayın hayatının 1924-1928 yılları arasındaki ilk evresinde "ülkede gerçek bir demokrasinin kurulabilmesini ve sosyal problemlerin incelenmesini" amaçlıyordu ve fikir yazılarını Mehmet Zekeriya ile eşi Sabiha Hanım yazmakta, edebî yazıları ise Mehmet Rauf, İbn-ül Refik, Ahmet Nuri, Reşat Nuri, Yusuf Ziya, Hakkı Sûha, Ercüment Ekrem, Hıfzı Tevfik, Sadri Ertem, Selim Sırrı, Mahmut Yesari ve Yakup Kadri kaleme almaktaydı.
Cevat Şakir'in dört asker kaçağı ile ilgili olarak kaleme aldığı "Hapishanede idama mahkum olanlar bile, bile asılmağa nasıl giderler" adlı yazısının 13 Nisan 1925 tarihli dergide yayımlanmasının ardından, onunla birlikte, derginin sorumlu müdürü olan Mehmet Zekeriya'nın da İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmasına karar verilir.[3] Mahkeme sonunda Cevat Şakir Bodrum'da, Mehmet Zekeriya ise Sinop'ta 3 yıl boyunca kalebentliğe mahkûm edilir. Sinop'a giderken şaibeli bir otomobil kazasında ölümden döner.
Mehmet Zekeriya, İstanbul'a 1927 yılında dönebildi. Bu süre içinde eşi Sabiha Hanım derginin yayınını Resimli Ay, Resimli Perşembe, Sevimli Ay adlarıyla sürdürdü ve "Türkiye'nin ilk kadın gazetecisi" unvanını aldı.
PUTLARI YIKIYORUZ
Zekeriya Bey'in dönüşünden sonra dergi yeni bir hava içinde çıkarılmaya başladı. 1928’den 1930’a kadar olan bu ikinci evrede yazı ve hikâyelerde ilerici ve sosyalist fikirler ön plâna çıkmış, yazı kadrosunda da bazı değişiklikler yaşanmıştı. Bu dönemde Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Suat Derviş, Vâlâ Nureddin gibi yazarlar derginin yazı kadrosunda yer aldılar.
Nâzım Hikmet'le başlattığı Putları Yıkıyoruz yazı dizisi ile tepkileri üstüne çekti. Bu dizide Hikmet ve Sertel, yeniliklerin önünü tıkadıklarına inandıkları, ün kazanmış Namık Kemâl, Tevfik Fikret, Abdülhak Hâmit, Hamdullah Suphi, Ahmet Hâşim gibi edebiyatçıları "tahttan indirmeyi" amaçlamışlardı.
1931'de derginin diğer ortakları ile ortaklığın bozulması sonucu Resimli Ay yayın hayatına son verdi.
Mehmet Zekeriya, Resimli Ay'ın kapanmasından sonra Son Posta adında bir günlük gazete çıkardı. Gazetede özel sermayeye devletçe yapılan yardıma karşı mücadele etti. Alpullu şirketi sahiplerince açılan hakaret davası sonucu İstanbul'da hapse girdi. Bir buçuk yıl sonra genel afla hapisten çıktı ve Son Posta'daki görevine döndü fakat bir süre sonra diğer ortaklarla anlaşmazlığa düşerek gazeteden ayrıldı.
1932-1936 yılları arasında coğrafyacı Faik Sabri Duran, yazar Mehmet Samih Fethi ve fizik profesörü Salih Murat ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk genel ansiklopedisi olan 10 ciltlik Hayat Ansiklopedisi'ni yayınladı.
1936'da İstanbul'da Türkiye İş Bankası tarafından yayınlanan Tan gazetesini Ahmet Emin Yalman ve Halil Lütfü Dördüncü ile birlikte satın alarak yeni bir biçimde yayınlamaya başladı.[5] Atatürk ölüm döşeğinde yatarken, 17 Ağustos 1938'de Atatürk'ün sıhhati hakkında milleti aydınlatmak zorunda olduklarını iktidar sahiplerine bir başyazıda hatırlatması üzerine Başbakan Celal Bayar tarafından Tan gazetesinin üç ay süreyle kapanmasına emir verildi. Zekeriya Sertel ile Halil Lütfü Dördüncü'nün söz konusu yazıyı onlara haber bile vermeden, gizlice gazeteye koydurmasını iddia eden Ahmet Emin Yalman, Tan gazetesinden ayrıldı.
TAN’IN ETKİSİ
Ahmet Emin Yalman'ın ortaklıktan ayrılmasından sonra gazetenin fikri yönünü ve başyazarlığı Zekeriya Sertel ele aldı. II. Dünya Savaşı öncesinde Zekeriya Sertel gazetenin birinci sayfasında başyazı yazmakta, eşi Sabiha Sertel de genellikle gazetenin beşinci sayfasında Görüşler başlıklı bir sütunda yazmakta idi. Savaş öncesinde neredeyse bütün başyazılarını dış politika gelişmelerine ayıran Zekeriya Sertel, dönemin dış politika gelişmelerini derinlemesine inceledi; Almanya-İtalya ittifakına karşı Britanya-Fransa cephesini destekledi. Savaş başladıktan sonra zaman zaman yurt dışı gezilere çıktı, Britanya ve ABD’yi dolaştı. Savaşın sonuna doğru hükûmete karşı eleştirilerinin dozu giderek yükseldi. Böylece Tan, faşizm karşıtı ve CHP'li tek parti iktidarına muhalif olan etkili bir gazete hâline geldi. Cumhuriyet gazetesinden sonra en yüksek tirajlı günlük gazete oldu.
Sertellerin izlediği muhalif yayın politikası ve liberal-demokrat çevrelerle iş birliğinin ilerlemesi matbaanın 4 Aralık 1945 günü saldırgan göstericiler tarafından yağmalanıp Sertellerin linç girişimine maruz kaldıkları Tan Baskını ile sonuçlandı. Bundan sonra olayın sorumlusu olarak bir yıl hapis cezasına çarptırılan Sertel ve eşi, üç ay tutuklu kaldıktan sonra temyiz aşamasında kararın bozulması üzerine beraat ettiler. Bu olaydan sonra Adnan Menderes ve çevresi Görüşler dergisinde iş birliğinden çekildi, Tan gazetesi ve Görüşler dergisinin yayını da sona erdi.
YURTDIŞI VE BİZİM RADYO
Tan olayından sonra Tek Parti yönetiminin baskılarının artması, bu arada Sabahattin Ali'nin 1948'de yurt dışına kaçmaya çalışırken öldürülmesi, ardından 1950'de DP iktidarınca çıkarılan afla hapisten çıkan Nazım Hikmet'in askere alınmak istenmesi üzerine benzer bir akıbete uğramaktan korkarak Temmuz 1951'de yurt dışına kaçmasının ardından Serteller de ülkeyi terk etmeye karar verdiler. Hiçbir yasal engel olmamasına rağmen uzun süre pasaport alamadılarsa da sonunda Zekeriya Sertel'in doğrudan başbakan Menderes'e başvurması üzerine pasaportları verildi ve 1951 sonbaharında Paris'e gittiler.
Nazım Hikmet'le yeniden temasa geçmelerinin ardından Zekeriya Sertel o sırada Dünya Barış Konseyi’nin Viyana'da bulunan genel merkezinde eşi Sabiha Sertel, Budapeşte Radyosu Türkçe servisinde, kızları Yıldız Sertel ise Uluslararası Demokratik Kadınlar Federasyonu genel merkezinde çalışmaya başladılar. Daha sonra, 1958'de TKP'nin yurt dışındaki yöneticisi İsmail Bilen yönetiminde Leipzig'de kurulan Bizim Radyo kadrosunda eşiyle birlikte görev aldı.
NAZIM HİKMET’İ ANLATTI
Daha sonra eşi ve kızı Yıldız'la birlikte Bakü'ye giden Sertel, 1969'da eşinin ölümü üzerine yeniden Paris'e yerleşti. Yurt dışındaki hayatını kitap yazmakla geçirdi. Çok yakından tanıdığı Nâzım Hikmet'i, kendi hayat hikâyesini anlatan kitaplar yazdı.
Mart 1977'de pasaportunu yenileyerek Türkiye'ye dönebilen Sertel, yurtta büyük ilgi ile karşılandı. Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinde yazılar yazdı. Nazım Hikmet'in Son Yılları başlıklı yazı dizisinden ötürü eleştirilere uğradı. Kızı Yıldız Sertel'in Paris'te yaşaması sebebiyle son yıllarını Paris'te yaşadı fakat Türkiye'ye çeşitli defalar gidip geldi. 11 Mart 1980 günü Paris'te hayatını kaybetti.
Kaynak:
Yurt Ansiklopedisi ve Wikipedia’dan faydalanılmıştır.