Takvim yaprakları

Abone Ol

Eskiden evimizde arkasında çeşitli bilgiler yer alan duvar takvimleri olurdu. Hatta arkasında sadece çeşitli bilgiler değil, o gün doğan kız veya erkek bebeğe isim tavsiyeleri de yazardı. Küçükken her gün bir sonraki güne geçsek de takvim yapraklarını koparsam da arkasındaki bilgileri okusam diye beklerdim. En çok sevdiğim yanı da bazen arkasında palindromik cümleler olmasıydı. Onlara denk geldiğim zaman ilgili sayfayı özenli bir şekilde koparıp metal bir kutunun içine saklardım. Ara sıra açar bakardım. Bu, benim için bir çeşit bilgi ve eğlence kaynağıydı. 

Zamanla teknoloji ilerledi ve takvimler de dijital bir hâl almaya başladı. Dolayısıyla benim çocukluğumdaki o gri duvar takvimlerine de veda ettim. Buna ilk başta üzülsem de sonradan sevindim. Çünkü yıllar geçtikçe büyüyor, büyüdükçe yaş alıyor ve kopardığım her biri takvim yaprağı bana acı vermeye başlıyordu. Artık takvim deyince aklıma arkasında “tarihte bugün” notları olan, içinde palindromik cümleler barındıran ya da bebek ismi tavsiyesi veren bilgi kaynağı gelmiyordu. Büyümenin sancılı süreci yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamıştı…

ACIMASIZ ZAMAN

Yıllar nasıl oluyor da bu kadar çabuk geçiyordu? Nasıl oluyor da içinde bulunduğumuz anı bile saniyeler içinde terk ediyorduk? Zaman neden bu kadar acımasızdı? Neden yaş ilerledikçe eskiye daha çok özlem duyuyorduk? Neden duyuyorduk biliyor musunuz? Buna kendimce cevap vermeye çalışayım:
Aslında çoğu insan için acı verici olan büyümek değil, büyüdükçe insanların gerçek yüzlerini görmek ve hayatın sert yüzleriyle karşılaşmak! Yaş almak belki de bu yüzden çoğu insanın hoşuna gitmiyor olabilir. Yoksa insanoğlunun zamanla ne alıp veremediği olur değil mi? Özellikle o zaman, sizi yıllar geçtikçe haklı çıkarıyorsa! İnsanlar boşuna “zaman her şeyin ilacı” dememişlerdir öyle değil mi? En yürek yakıcı anılar, içimizde düşen ateşler araya zaman girince yerini ılık rüzgârlara bırakmıyor mu? Bazı taşlar yerine zaman geçtikçe oturmuyor mu? Demek ki geçen zaman o kadar da kötü ve zalim değil. 
“Suç aba olsa kimse üstüne almazmış” demiş atalarımız. Haklılar da! İnsanların gerçek yüzlerini görmeye başladık diye ya da vakti zamanında birine yaptığımız haksızlığın acısını hayat bizden zaman içinde yavaş yavaş aldı diye şimdi biz değil de geçtiği için zaman mı suçlu? Bu durumda zaman zalim değil bence, sadece farkındalık kazanmamıza yarayan bir araç. O da farkındalık kazanırsak! Siz hiç zamanında şu insana kötülük yaptım da şimdi bunun acısını çekiyorum diyen insana çokça rastladınız mı? Emin olun bu farkındalığa sahip insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. O yüzden insanoğlu zamanı suçlamayı bıraksın da suçu önce kendinde arasın. Zaman onun adı, geçecek tabi. Önemli olan neden geçtiği değil, nasıl geçtiği…