Swadhisthana: Namıdiğer sakral çakra

Abone Ol

Herkese merhaba…

Bugün en nihayetinde çakraların sonuna gelmiş bulunuyoruz. Son çakramız ise sakral çakra! Sanskritçede Swadhisthana olarak adlandırılan sakral çakra, bedenin yedi hayati enerji merkezinden ikincisini temsil ediyor. Kök çakradan sonra gelen bu ikinci çakranın odağında yaratıcılık yer alıyor. Günümüzde genellikle cinsel enerji ile bütünleştirilen sakral çakra, aslında bireyin her alandaki yaratım enerjisini kontrol ediyor. İkinci çakrayı sadece üreme güdüsü ile ilişkilendirmenin ötesinde yaratımın her alanıyla özdeşleştirmek, bu çakranın dengelenmesi için oldukça önemli bir farkındalık. Yaşamdan zevk almayı sağlayan, akışkan ve canlı sakral çakra; bireyin başta kendisiyle olan ilişkisi olmak üzere tüm ilişkilerinde doyuma ulaşmasında rol oynuyor. 

‘SWADHISTHANA’ NEDİR?

Swadhisthana kelimesi etimolojik olarak incelendiğinde ise “svad” köküne ulaşılıyor. Bu kök Sanskritçe “zevki tatmak, zevk almak” anlamına geliyor. Kelime, Sanskritçeden Türkçeye “benliğin merkezi” olarak çevrilebiliyor. Dolayısıyla sakral çakrayı “kişinin gerçek benliğinin evi” olarak yorumlamak mümkün. Öyle ki bu ev kişinin hem öz benliğine hem tutkularına ev sahipliği yapıyor. Bu sebeple yaratıcılığı sadece üreme becerisiyle kısıtlamamak gerekiyor. Bir canlıya hayat vermenin dışında yaratım enerjisi sanatla, fikirlerle ve hatta pişirilen yemekle bile ortaya çıkabiliyor. Elbette bu durum ancak sakral çakranın dengeye kavuşması ile mümkün olabiliyor.

SAKRAL ÇAKRANIN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Fiziksel bedende kişinin göbek deliğinden dört parmak aşağısı yani perinenin yeri, sakral çakrayı ifade ediyor. Tüm diğer çakralar gibi sakral çakranın nerede olduğu, iç organlarla da tespit edilebiliyor. Bu çakra üreme organları ve karnın en altında kalan pubik bölgeyi yani hipogastrik pleksusu kaplıyor. Bu yüzden ikinci çakra; böbreklerin, üreme organlarının ve mesanenin sağlığını doğrudan etkiliyor.

Dişil enerjiye sahip Swadhisthana çakrayı su elementi temsil ediyor. Tıpkı akış gücüyle yıkıcı etkiler doğuran su gibi bu çakranın da dengede olması, büyük önem taşıyor. İkinci çakra dengedeyken duygular hiçbir yargıya takılmadan akabiliyor. Bu doğal akış, bireyin öz benliğini tanımaya yaklaştırırken arzularını ifade etme becerisini de geliştiriyor. Arzuların şekillendiği merkez olan sakral çakra, zevkin verdiği motivasyonla yaratım enerjisini uyandırıyor. Zevki ve yaratıcılığı arttıran turuncu renk, bu çakranın rengi olarak kabul ediliyor. 

SAKRAL ÇAKRA NEDEN DENGESİZLEŞİR?

Sakral çakra dengesini kaybettiğinde ilham veren o yaratıcı kıvılcım sönüyor, hayat monoton ve mekanik bir hâle dönüşebiliyor. Bu çakranın dengesizliği, aynı zamanda cinsel hayatı da olumsuz etkiliyor. Yaratımın neşe ve tutkusundan yoksun bir cinsellik, aşırı takıntılı ve aşırı şehvetli bir hâle dönüşebiliyor. Oysa sakral çakra dengedeyken cinsellik duygusal yakınlığı barındıran, zevk verirken zevk almayı da içeren karşılıklı bir yaratım sürecin halini alıyor. Bu yüzden bedenlerin onurlandırılarak hak ettiği saygıyı gördüğü sağlıklı bir cinsel yaşam, sakral çakra dengesinin korunmasına yardımcı oluyor. Sakral çakra aslında bireyin kim olduğuna ve dış uyaranlara nasıl tepki verdiğine odaklanıyor. Bu çakrada yaşanan dengesizlik; kişide huzursuzluğa, sinirliliğe, yaratıcılıktan yoksunluğa ve cinsel takıntıya neden olabiliyor. Dengesizlik sonucunda ortaya çıkan bu durumlar tutkunun merkezi olan ikinci çakranın arzuları şekillendirmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden bu çakrada yaşanan dengesizlik kişinin seçim gücünü ve ilişkilerindeki samimiyeti kaybetmesine neden oluyor.

Oysa sakral çakra doğal dengesindeyken kişiye risk alma gücünün yanı sıra daha pozitif ve şefkatli bir yaşam sürme gücü de kazandırıyor. Sakral çakra dengesizken depresyona yatkınlık, fiziksel ve ruhsal zayıflık artıyor. İlişkide kontrolü kaybetme korkusuna ve obsesif kompulsif davranış bozukluğuna yol açabiliyor. Peki, bireyin her anlamda ilişkilerini bu kadar derinden etkileyen bu dengesizlik hâli neden oluşuyor? 

Her insan fiziksel ve zihinsel materyalleri alıp yepyeni bir şeye dönüştürmeye yarayan yaratım enerjisiyle doğuyor. Zamanla, genel geçer toplumsal yargılarla ve eğitimle bu yaratım enerjisi sekteye uğrayabiliyor. Daha basit bir anlatımla kişinin kendine has yaratım gücü kabul görme uğruna zayıflayabiliyor. Çocukluktan yetişkinliğe doğru adım atıldıkça uyum sağlama çabası nedeniyle otantik ve benzersiz fikirlerden vazgeçilebiliyor. Bu vazgeçişle beraber neyin kabul edilebilir olduğunu, bulunulan çevre ve anlık trendler belirlemeye başlıyor. Böylece neyi yapıp neyi yapamayacağı çevresel olarak dikte edilen birey, risk almaktan çekiniyor. İşte bu durum, sakral çakrada dengesizliğe yol açabiliyor. Zira yaratıcılık; başarısızlıktan korkmadan, risk alarak yaratım enerjisini aktif tutmanın bir sonucu olarak doğuyor. 

Yaratım enerjisini kaybederek dengesini yitiren sakral çakra hem zihinsel hem fiziksel refahı olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bu çakrada yaşanan enerji blokajı, arzuların ifadesini zorlaştırdığı için ilham kaybına ve düşük libidoya (yaşam gücüne) yol açıyor. Aynı zamanda duygu kopukluğundan beslenen yalnızlık ve endişe de bir kısır döngüye dönüşebiliyor. Benzer şekilde duyguları yöneten bu çakra fazla aktif olduğundaysa duygular aşırı uçlarda hissedilebiliyor. Bu aşırılık; yarattığı ezici hisle manipülatif davranışların ortaya çıkmasına, duygusal iniş çıkışlara ve kişiyi kötü hissettiren cinsel yönelimlere neden olabiliyor. 

SAKRAL ÇAKRA NASIL DENGELENİR?

İkinci çakrada yaşanan enerji blokajı sıklıkla “Sakral çakra nasıl açılır?” sorusunun sorulmasına sebep oluyor. Oysa tüm diğer çakralarda olduğu gibi ikinci çakrada da bir kapanma yaşanmıyor. Tüm çakralar, çeşitli içsel ve dışsal sebeplerle enerji akışında yaşanan bozulmalar sonucunda sadece dengelerini yitiriyor. Bu yüzden sakral çakra açma yöntemleri olarak nitelendirilen tüm pratikleri, dengeyi bulmayı sağlayan alternatifler olarak değerlendirmek gerekiyor.

Sakral çakra meditasyonu ve yoga asanaları, bu çakrayı dengeye kavuşturabiliyor. Bunun yanı sıra sakral çakra olumlamaları ile VAM kök mantrasını gün içinde tekrarlamak, ikinci çakranın doğru bir biçimde hizalanmasını sağlayabiliyor. Ayrıca sakral çakra taşları olan kehribar, ay taşı ve sitrin gibi doğal taşlar çakra dengesini desteklemek için sıklıkla kullanılıyor. Duyuları harekete geçiren sandal ağacı, neroli ve yasemin gibi uçucu yağlar; ikinci çakranın dengesini korumasına yardımcı oluyor. Özellikle bu aromaterapik yağlarla zenginleştirilmiş bir banyo yaparak suyla olan bağı kuvvetlendirmek, çakra dengesini olumlu biçimde etkiliyor.

SAKRAL ÇAKRA DENGELEME MEDİTASYONU

Rahat bir oturuşa gelin. Omurganızın dik olduğundan emin olun. Dikkatinizi sakral çakra alanına yani göbek deliğinizin 3 parmak altına doğru getirin. Bu alana dilerseniz bir elinizi de koyabilirsiniz.  Nefesinizin derinleşmesine izin verin. Nefes tüm bedeninizde içinde ve etrafında akmaya devam etsin. Nefesi enerjinin takip etmesine niyet edin. Enerji akışını hissedin ve bunun yarattığı hisse odaklanın. Dikkatinizi, bedeninin içinde seyrine devam eden, akışkan sıvılara yönlendirin. Kan kalbinizden yola çıkarak, bedeninizdeki tüm hücrelere ulaşıyor, onları besliyor, temizliyor ve tekrar kalbinize dönüyor. 

Damarlarınızı bir nehrin yatağı gibi açın ve suyun nehrin yatağında rahatça akmasına izin verin. Bedeninizin yüzde 70’i su, bütün hücrelerinin içi ve etrafı suyla kaplıdır. Suyun denizin dalgaları gibi bedeninizde yarattığı dalgalanmayı hissedin. Enerjiyi kuyruk sokumundan pelvise doğru yönlendirin. Pelvisin açılmasına ve suyun, yaratıcılığın, cinselliğin, duygusallığın ve duygularının derinlerine kadar ilerlemesine izin verin. Bedeninizde dolaşan bu enerjinin yaratıcı gücünü hissedin. Bir nehrin sonsuz denize kavuşması gibi kendinizi denizin anaç kollarına bırakın ve onun sizi temizlemesine, beslemesine ve şifalandırmasına izin verin. Bu hissi içselleştirdiğinizde ve hazır olduğunuzda meditasyondan çıkabilirsiniz.

Sevgilerler...

Günün sözü: Gemileri batırma… İstersen sular çekilir zamanla!