Matrix Fitness ile en yeni trendleri keşfetme zamanı! Matrix Fitness ile en yeni trendleri keşfetme zamanı!

Ege Telgraf Gazetesi'nden Seher Onay'ın haberine göre; Ege Telgraf Tv ekranlarında yayınlanan “Hakan Serbest ile Güne Merhaba” programına konuk olan İklim Bilim Uzmanı Prof. Dr. Doğan Yaşar sıcaklık ve iklim konusunda genel bir değerlendirmede bulundu. Prof. Dr. Doğan Yaşar “İklimler her daim değişir. Seçtiğimiz her zaman birimi içerisinde ısınmalar ve soğumalar vardır. Bunlar doğanın kalp atışlarıdır. Eğer sıcaklık sabitlenirse dünyanın sonu gelir. Kimi zaman ısınma çok şiddetli olabiliyorken kimi zaman soğuma çok şiddetlidir. Türkiye’de yanlış bilinen bir şey var küresel ısınma küresel kuraklık getirir diye ancak böyle bir şey yok. Küresel sıcaklık demek küresel yağış dönemi demektir. Çünkü hava ne kadar ısınırsa o kadar çok buharlaşma olur ve bu da yağışla sonuçlanır. Geçtiğimiz sene bir Süper El Nino dönemi başladı. Dünya Meteoroloji Örgütü 4 Temmuz tarihini açıklamıştı. Süper El Nino denizlerin aşırı derecede ısınmasıdır. Olasılık olarak yüzde 80 oranını vermişti iklim bilimciler ki oldu deniz suyu sıcaklığı yüzde 2 derece oranında arttı. Bu ısınmanın sonucu olarak tüm dünyada hotumlar kasırgalar yağışlar gerçekleşti. Türkiye’de 2013’te ortalama yağış yüzde 12 arttı. Biz geçtiğimiz sene son altmış yılın en yağışlı yıllarından birini yaşadık. Tüm bunlar Süper El Nino’nun marifeti” şeklinde konuştu. 

1668Caff Ec08 43A9 8B4B F7136B74B8C0

‘SOĞUMADAN KORKUN’

Buzulların erimesinin dünyanın sonunu getireceği inanışının doğru olmadığını aktaran Prof. Dr. Yaşar “Dünyada tamamen buzulların eridiği dönemler yaşandı. Bu sebeple buzulların erimesi ve dünyanın sonu gelmesi gibi bir durum yaşanması imkânsız. Bunu bir kıyamet alameti olarak görenlere diyeceğim şudur asıl kıyamet alameti soğumadır. Yellowstone adlı bir mega volkan var 600 bin yılda bir patlar. Bu volkan patladığı zaman dünyada en az altı yedi yıl nükleer kış yaşanacak yağmur yok güneş yok yani hiçbir hava olayı yok. Benim fikrime göre dünya nüfusunun yarıdan fazlası bu noktada yok olur. Açlık ve kıtlık yaşanacak ve tüm ülkeler birbirine girecek tahmininde bulunmak yanlış olmaz. Bunun neticesi şu ki, sıcaklıktan korkmaya gerek yok asıl soğumadan korkacağız. Örneğin 1991 yılında Pinatuba Yanardağı patladı ve dünya genelinde sıcaklık 0.5 derece düştü ülkemizde tüm barajlar boşaldı. Çünkü yağmur yoktu sonrasında biz ilk defa elektrik satın aldık hatta Bulgaristan’dan” ifadelerini kullandı. 

‘YER ALTI SUYUNA GÖZ DİKİLDİ’

Yer altı sularının kullanılmasının büyük bir yanlış olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yaşar “Yer üstündeki suları bitirmemiz gerekirken yer altındaki suları bitirdik. Yer altı suları rezerv sulardır. Büyük bir volkan patlaması yaşanırsa eğer o suyun kullanılması gerekir. Mesela İspanya’da bir yılda 256 adet kaçak kuyu açılıyor ve devlet her birini bulup açanları hapse atıyor. Türkiye’de her gün 256 adet kaçak kuyu açılıyor maalesef. İspanya şunu da yaptı mesela elma ve armut ağaçlarına yapılan sulamayı sınırlandırdı. Çünkü bu ağaçlar çok su ister. Buna karşılık ülkemiz de 2020’de 4.3 milyon ton elma ürettik bununla gurur duyduk ancak biz o sırada her gün 4.3 metreküp su harcadık. Ve bu sulama genelde yer altı sularının çekilmesiyle yapıldı” dedi.

‘ÇÖLLER BÖLGESİ OLDU’

Türkiye’nin sulama politikalarındaki yanlışlarının yakın vadede ciddi problemlere yol açabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Doğan Yaşar “Konya Ovası mesela göller bölgesi diye anılırdı şimdi ise çöller bölgesi olmuş durumda. Diyorlar ki sonra küresel ısınma yüzünden oluyor alakası yok küresel ısınmayla. Bu iş senin yanlış tarım ürün deseninden çıkıyor. Yine Konya Ovası örneğini vermek istiyorum tahıl ambarı olarak bilinen Konya’da çiftçiler bir anda şeker pancarına açıldı. Çok ciddi bir destek ile de yapıldı bu. Baktığımız zaman şeker pancarı buğdaya göre 6 kat daha fazla su isteyen bir bitki. O bölge Türkiye’nin en az yağış alan bölgelerinden biri bu sebeple üreticiler yer altı sularını akifer akifer bitirdi ve sonunda su tuzlandı dediler ne bekliyordunuz bilmiyorum. Sonrasında da herkesin yakından takip ettiği obruklar oluşmaya başladı. Yanlış bilmiyorsam  2 bin 200’ü geçti obruk sayısı. Bir yandan da Gölmarmara-Manisa kurudu. İzmir’in çok büyük payı var bunda. İzmir olarak biz günde yaklaşık 250 bin metreküp su çekiyorduk oradaki kuyulardan. Şimdi o bölgede de obruklar oluşmaya başladı. Biz Türkiye’nin altını boşalttık el birliğiyle. 2020 yılında sayın Tunç Soyer’e mektup yazdım. Kuraklık geliyor dedim. Tahtalı barajı İzmir’in hiçbir noktasına dokunmadan bir buçuk yıl boyunca tüm şehrin su ihtiyacını karşılar. Bu suyu baraj boşalmadan verin diye taleplerde bulundum. Şunu söyleyebilirim Türkiye’de su sorunu yok suyu yönetememe sorunu var. Suyunuz biterse siz de bitersiniz. Parayı basar alırım diyenler varsa öyle bir şey yok parayla ne buğday alabilirsiniz ne başka bir şey. Kuyuları rahat bırakacağız. Barajlar doluyken onları kullanacağız. Suyu böyle kullanmamız elzemdir” şeklinde konuştu. 


‘BİLİMDEN UZAK’

Türkiye genelinde uygulanan tarım politikalarında bilimden uzak davranılmasının kötü sonuçlar doğurduğundan bahseden Prof. Dr. Yaşar “2020 yılıyla ilgili birçok önemli isim önceden uyarılarda bulunmuştu. Büyük bir su krizinin o yıl itibariyle oluşabileceğine dair. Herkes bunu biliyordu. Su konusunda yaşanacak krizin gelişi herkes tarafından biliniyordu. Tamam geliyor peki bizim buna hazır olmamız gerekmez mi. 2020 yılı olağanüstü bir yıldı yağışların azalması konusunda. Ancak o yılda birçok ülke gibi Türkiye’de tarım ihracatında rekor kırdı 126 milyon ton ile tarihinin rekoruydu bu. Dönemin Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli bunun 56 milyon tonunun yaz sebze ve meyvesi olduğunu söyledi. Ve biz bu 56 milyon tonluk yaz meyve sebzesinin yaklaşık 22 milyonunu çöpe attık. Çünkü hesapsız ve bilinçsiz üretilmişti. Her bölgenin iklim şartlarına ve su kaynağına göre üretim yapılması gereklidir. Türkiye’de 25 havzamız var toplamda bu 25 havzada nerede ne ekilecek, ihracatı nasıl olacak gibi planlamalar yapılması gerekirken Türkiye devlet eliyle bir planlama yapmıyor. Biz bilimden hala uzaktayız. Ülkece bilimden uzak yönetiliyoruz. Düşünceler güzel olabiliyor. Mesela 2011-2012 yılları arasında dediler ki Türkiye’de kuyuları denetim altına alalım. Ancak 5-6 bin gibi rakamlarda kaldı bu denetlemeler. Türkiye’de şu an yaklaşık olarak 300 bin ya da 330 bin kuyu olduğu biliniyor. Devasa bir miktar bu. İşte bu sebeple diyoruz göller bölgesi çöller bölgesine, Konya Ovası ise obruk ovasına dönüştü diye. Plansız tarım, aşırı sulama gibi anlattığım tüm bu etkenler Türkiye’de hem iklimsel olarak hem de ekonomik olarak sorunlara yol açıyor” ifadelerini kullandı.  

Kaynak: EGE TELGRAF