Söz konusu “ağaç” ise gerisi teferruat!
Hani bir laf vardır “bir söze bakarım…” diye başlar? Ben devamını yazmayacağım zira pişkinliğin adı “siyaset” olmuş alem-i cihanımızda. Fakat sussam gönlüm razı gelmiyor; konuşsam yazsam, gidip “pişki...
BAYRAKLI’YI NEDEN KİMSE DUYMUYOR?
İlginç. Gerçekten çok ilginç. İki yıl oldu ama hala “gerçek” olan gerçekler değil, muktedirlerin keyfi ve uydurma “gerçekleri” dikkate alınıyor. Deprem sonrası gerek hafriyat ve gerekse inşaat çalışmalarıyla ardından hızlanan sözde “kentsel dönüşüm” işleri tarihin yazmadığı ölçüde keyfiyetle sürüyor. Bu arada İzmir’e doğru gelen o asbest deposu gemiye odaklanan kent dinamikleri, bir saatlerini ayırıp Bayraklı’da olan biteni masaya yatırmıyor. Bayraklı’da var olan CHP ve İYİ Parti’nin de neden bu kadar gaflet içinde olduğunu anlayamıyorum. Hele mevcut İzmir milletvekillerinin sessizliği anlaşılacak gibi değil. Aklıma CHP’li Bayraklı Belediyesi’nin “yanlış bilgi” yaydığı geliyorsa da oy verdiğim başkanın bu kadar umursamazlığı artık zıvanadan çıktı.
Gerçekten “yetti artık”! Ben yazmaktan sıkıldım ve yer yer de utanıyorum da bizzat görüp, yaşadıklarım karşısında çileden çıkıyorum.
Çarşamba günü 10 katlı bir apartmanın, kentsel dönüşüm gerekçesiyle oldukça tehlikeli, kontrolsüz ve denetimden uzak çökmesi, ben dahil Manavkuyu halkını bir kez daha çok korkuttu. Daha önce de böyle kontrolsüz yıkımlardan cesaret olan vandal zihniyetli hafriyat şirketi, gözler önünde bilerek yaptığı makine hareketiyle, saatlerce sürecek bir toz dalgasının masum yurttaşlarca solunmasına neden oldu. Dev binanın çökmesinin yarattığı sarsıntı, gürültü mahallede çığlıklara sebeb oldu. Şirketin daha önce defalarca ikazlara tehditle karşılık vermesi bile dikkat çekmedi.
Bu sıcakta, saatlerce tozun pencerelerden evlere doluşması, her türlü sağlık riskini oluşturması dahi Bayraklı muktedirlerinin “üç maymunu oymasını” engelleyemedi.
17 Ağustos 1999’un üzerinden 23 yıl geçmişken, 30 Ekim 2020’de yaşadığımız taze depremin bile hala ders çıkarılmasına gerekçe olmaması ne acı değil mi? Nasıl bir gaflet ve delalet içindeyiz anlaşılmıyor! 23 yılda ders alabilseydik, 2 yıl önce o insanlarımız ölür müydü? 30 Ekim’de evlerinin riskli olduğu biline biline ölmedi mi insanlarımız?
Şimdi Bayraklı her yönden sahipsiz bırakılmışlığının sonuçlarını yaşıyor. Yıkım kurallarının hiçbiri uygulanmıyor, toz önleyici tedbirler dünyada uygulanırken, biz de her adım can emniyeti ile değil, şeytani maliyet hesabıyla değerlendiriliyor. Ve ne yazık ki denetim göreviyle sorumlu bazı muktedirler, her ortamda “ne yapalım yani, bir an önce yıkım bitsin diye hoşgörü gösteriyoruz” diyebiliyor!
İddia ediyorum, Bayraklı’da tarihte görülmemiş bir aymazlık egemenliği var. Hafriyat + İnşaat + Siyaset + Devlet iş birliği, egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan “milleti” canıyla tehdit ediyor. AKP, CHP, MHP, İYİ Parti, İlçe Belediyesi, Valilik, Kaymakamlık ve tüm vekiller! Bayraklı halkınıza yaşattıklarınız için kalbi teşekkürlerimi kabul buyurun!