Günümüzde her gün yeni ve daha fazla sarsıcı bir haber ile adeta depresyona girmiş durumdayız. Suçlar, olaylar, vahşet bitmek bilmiyor. Narin için ağlarken, yeni doğmuş bebeklerin canı üzerinden elde edilen çıkar soruşturmaları gündeme oturuyor. Suçlar akıl almaz oranda artıyor ve hatta akla hayale gelmez şekilde çeşitleniyor. Şeytanın aklına gelmez diye düşündüğümüz olayları takip etmeye yorulduk. Aylarca yıllarca belli başlı senaryolara bağlı kurgu yapımların dizi çekimini izler gibi adli soruşturmalarımızı takip eder olduk. Sonumuz hayrola!
Böylesi bir ortamda farkında olmadan gelişen bir başlık var, sosyal medya!
Bilindiği gibi önceden internet üzerinde yayın yapmak, habercilik veya gazetecilik sayılmıyordu. Son birkaç yıl içinde sosyal medya araçları öylesine yaygınlaştı ki, resmi makamlar bu organlar hakkında hukuki ve yasal düzenlemelere gittiler. Artık yazılı basın veya radyo televizyon haricindeki yayın organlarını kullanan, düzenli yayın, haber paylaşımı yapan internet kanalları da basın yayın olarak kabul ediliyor. Ana akımın mali ve kurumsal handikapları olduğu açıktır.
Büyük bir radyo kanalı kurmak, büyük ulusal bir televizyon işletmek, yüksek tiraj ile gazete basmak, gün geçtikçe daha zor ve daha büyük külfet anlamına gelmekte. İşçilik maliyetleri hızla artan ana akım basın yayın sektörünün diğer tarafta gelir alanları hızla daralmaktadır. Kurumsallaşmış genel medya sektörlerinin en büyük gelirleri aldıkları reklamlardır. Reklam pastası ve seçenekleri de ekonomik ortamla doğrudan ilişkilidir. Ekonomik yapı daraldıkça reklam gelirleri doğrudan düşüş yaşar. Diğer yandan medyanın sırtlandığı ağır maliyetler giderek tırmanmakta. Sosyal medya kanalları ise, çok daha basit ve ucuz yayın yöntemleri kullanmaları sebebiyle, giderek yaygınlaşmakta. Uzun yıllar ülkenin ana haber bültenlerinden tanıdığımız gazeteciler, gazetelerin haber müdürlüğü, kanalların yayın sorumlusu olmuş ünlü gazetecilerin birer birer, kendi sosyal medya yayın kanallarını açtıklarına şahit oluyoruz. Ufak çaplı ana medya kanallarından kat be kat erişime ulaştıklarını, birçok programdan çok daha fazla reyting yaptıklarını görüyoruz.
Narin dosyamızda da, kah yetkili kişilerin servis ettiği haberlerde, kah ana akım medyada derdine derman bulamamış milyonlarca insanın, sosyal medya platformlarından olayı takip ettiğine şahit olduk. Sosyal medyaya adeta hücum eden toplum, dosya üzerinde de, ana akım kanallarda da, hatta olayı çözecek yetkililer üzerinde bile bir toplum baskısı yaratacak kadar etkili oldu. İnsanlar internet ortamında o denli etkileşimde bulundular ki, olay neredeyse çıkmaza girdiği her an yeniden açılmaya, kızımız daha fazla ekiple aranmaya başlıyordu. Bu olay başka bir devirde yaşanmış olsa, internet yayınları topluma haberi bu denli ulaştıramaz, toplumun infialini de gündeme bu denli getiremezdi.
Belki de üçüncü, beşinci gün belki ikinci haftasında, Narin meleğimiz, kayıp vaka dosyaları arasında yerini alacaktı.
Önce sosyal medya ve sivil toplum kuruluşları olay yerine akın ettiler. Ardından ana akım medya da olayın peşini bir an olsun bırakamadı. Burada başka bir açmaz ile daha karşılaştık. Doğru habere ulaşmak sanki her gün biraz daha zorlaşmaya başlıyordu. Diğer bir açıdan fail veya müştekilerin de sosyal medyayı kullanma telaşına düştüğünü gördük. Değil habere, doğruya bile yaklaşılmasın diye edinilmiş “patates hatlar” gibi entrikaları da bu vaka ile öğrenmiş olduk.