“Siyasetçinin tek rakibi tenceredir gardaşım”
Türk siyasetinin unutulmaz simaları arasında haklı bir yer alan 10’uncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel çok ilginç bir adamdı. Kıvrak zekâsı ve hayranlık uyandıran hafızası hemen dikkatinizi çe...
// CUMHURİYET PROJESİ
Ancak genç Cumhuriyetin ona sunduğu “eğitimde fırsat eşitliği” sayesinde, yatılı okullarda okumuş, büyük başarılarla tamamlamış ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden derece ile mezun olmuştu.
İğneli fıçı olan siyasette yarım yüzyıl ayakta kalmak, toplam 10 yıl 5 ay ifa ettiği Başbakanlık koltuğundan altı kez kalkıp yedi kez oturmak, “baba” lakabını bihakkın elde etmek her yiğidin harcı değildi.
Ne mutlu bana ki meslek hayatımda onunla söyleşi yapma şansına sahip oldum.
Söyleşimiz, Cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan çok sonra, 2005 senesinde gerçekleşmiş olsa da Türkiye’yi çok iyi izleyen ve çözümleyen yapısını hâlâ koruyordu.
O yıllarda görev yaptığım Gözlem Gazetesi’ni ziyaret ettiğinde, kafamda kurguladığım soruların başında şu vardı:
“Efendim, bunca deneyim sahibi bir siyasetçi olarak, son elli yılda en yakın rakibiniz olarak kimi gördünüz?”
// TAM İSABETLE HAKLI
Demirel bu tür sorularla karşılaştığında, lafı gediğine koymakta pek mahirdi.
Yüz hatları bir anda ciddileşti ve saniye duraksamadan, “Siyasetçinin en büyük rakibi tenceredir tencere, genç gardaşım” dedi.
İki askeri darbe ile Başbakanlıktan indirilmiş, zorunlu ikamete tâbi tutulmuş, partisi kapatılmış, siyasi haklarını 1987 referandumunda adeta söke söke almış bir siyasetçinin tespitine bakar mısınız?
Devam etti:
“Mutfaktaki tencere gaynamıyorsa, evin gadını çocuklarının boğazından geçen ekmeğe gatık bulamıyorsa, siyasetçinin işi bitmiştir gardaşım.”
Büyük, çok büyük laftı söylediği…
Her hanede karşılığını buluyordu.
Tam isabetle haklıydı.
// 10 MİLYONDAN FAZLA İŞSİZ
Lafı şuraya getireceğim…
Türk ekonomisi, yüz yıla yaklaşan Cumhuriyet tarihinin en zorlu sınavıyla karşı karşıya.
Mart ayı ortasında başlayan korona salgınının yarattığı tahribatın boyutunu henüz bilemiyoruz.
İpuçlarını görebiliyoruz sadece…
Mevcutta yer alan 4,4 milyon işsize, Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) kapsamına giren ve resmî kayıtlarda “işsiz görünmeyen” 3,2 milyon vatandaşımız eklendi.
Şartları tutmadığı için KÇÖ kapsamına giremeyen ve ücretsiz izine çıkarılanların sayısının 3,2 milyondan daha fazla olacağını söylemek güç değil. Bu insanlarımız da resmi kayıtlarda “henüz” işsiz olarak görünmüyor.
Ancak an itibarıyla yaklaşık 10 milyon insanımızın “üretim süreçlerinden dışında” olduğunu söyleyebiliriz. Bu sayıya “iş aramaktan umudunu kestiği için işsiz olarak görülmeyen” yaklaşık 4 milyon kişiyi de ekleyin…
Farkında mısınız, aileleri ile birlikte Türkiye nüfusunun yarıdan fazlasından söz ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı elindeki yetkiyi kullanma ihtiyacı duymaz ve KÇÖ uygulamasını 20 Haziran 2020 itibarıyla sona erdirirse, bu insanların ne kadarı işlerine geri dönecek, ne kadarı işsiz kalmaya devam edecek, göreceğiz.
// TENCERELER KAYNAMIYOR
Dönelim, Türk siyasetinin belâgat ustası Demirel’in tespitine…
Bugün Türkiye’de milyonlarca evin mutfağında tencere kaynamıyor.
Belediyelerin, Vefa Grupları’nın, bazı sivil toplum kuruluşlarının ve komşularının yardımlarıyla karnını doyuran insanımızın sayısı çok fazla.
Türk vatandaşlarının “ebed müddet” olarak gördüğü devletimiz, bu insanlarımıza yakın vadede nasıl bir çözüm sunacak, çok merak ediyorum.
Son iki ayda bu köşede yapılanları madde madde sıralamıştık.
Tekrara düşmek istemiyorum.
Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak, son iki ayda devletin verdiği destek tutarının 240 Milyar TL’ye ulaştığını söylüyor.
// NEREDE BU 240 MİLYAR TL?
Ancak bu rakama nasıl ulaşıldı, doğrusu merak ediyorum.
En yoksul kesime yapılan 1000 TL’lik nakdi yardım ve 15 Mart 2020 sonrasında işsiz kalanlar için verilecek aylık 1177 TL’lik ücretsiz izin desteği dışında “karşılıksız” bir destek verildi mi, bilmiyorum.
Yanılmayı çok isterim…
Emeklilere verilecek ikramiyelerin öne çekilmesi, kamu bankaları aracılığıyla vatandaşlara kullandırılan ilk altı ayı geri ödemesiz acil ihtiyaç kredisi, esnaflara kullandırılan ilk altı ayı geri ödemesiz destek kredileri, TOBB ile birlikte yürütülen Nefes Kredisi, Kredi Garanti Fonu ve Eximbank kanalıyla verilen destekler, vergi ve SGK prim borçlarının son ödeme tarihlerinin Ekim ayına ertelenmesi vs…
Bunlar kuşkusuz önemli ve piyasayı rahatlatıcı işler.
Ancak hiçbiri “karşılıksız destek” kapsamına girmiyor.
Gelelim Kısa Çalışma Ödeneği’nde (KÇÖ) hemen hiçbir basın organında yazılmayan gerçeğe…
Şimdi sıkı durun.
Şayet Sayın Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak aksi yönde bir karar almazsa, ilginç bir durum yaşanacak. Üç ay sürecek KÇÖ uygulaması kapsamındaki 3 milyon 200 bin insanımızın brüt maaşlarının yüzde 60’ı oranında aldıkları ödemeler, işsizlik maaşı hak edişlerinden düşülecek.
// KÇÖ DE KARŞLILIKSIZ DEĞİL
Şöyle düşünün.
KÇÖ kapsamındasınız ve uygulamanın sürdüğü üç ay süre ile bu ödemeyi aldınız.
Hükümet 20 Haziran 2020 itibarıyla uygulamanın süresini uzatmayacağını açıkladı.
Siz de şanslısınız ve tekrar işbaşı yaptınız.
Aradan altı ay geçti.
Başka bir nedenle işinize son verildi ve İşsizlik Ödeneği’ne başvurdunuz.
Sigortalılık sürenize göre altı ay işsizlik maaşı alma hakkınız varsa üç ay, sekiz ay alma hakkınız varda beş ay, on ay alma hakkınız varsa 7 ay maaş alacaksınız.
Yani bugün üç ay süre ile aldığınız ücretler –aksi bir karar alınmazsa- gelecekte alacağınız ücretlerden mahsup edilecek.
Ezcümle, KÇÖ uygulaması da karşılıksız verilmiş bir değil.
İşçilerin ve elbette işverenlerin ödedikleri primlerle analarının ak sütü gibi helal hak ettikleri ödemelerin, üç aylık bu özel dönemde gelecekte alacakları ödemelere mahsup edilerek verilmesi, o kadar…
Yani kimsenin işçinin parasıyla işçiye hava atmasına gerek yok…
Hükümetimizin -sevmese de- merhum Süleyman Demirel’in başlıktaki tespitine kulak kabartmasında fayda var.
Gidiş, iyiye doğru bir gidiş değil.