Sivil toplumlar demokratik toplumların temel taşlarındandır. Toplumun sivilleşemediği yerde demokratik yapı oluşamaz.
Sivil Toplum Kuruluşlarının, siyasi oluşumlardan, iktidarlardan, kamu makamlarından uzak ve bağımsız olmaları, ticari çıkar gözetmemeleri,kar amacı gütmemeleri olması gerekendir.
Toplumu meydana getiren bireylerin, toplumun yönetiminde söz sahibi olmalarını içeren demokrasi, günümüzde sivil toplum örgütleri ile daha işlevsel hale gelmektedir.
Sivil toplum örgütlerinin faaliyet alanları ise sivil toplum örgütünün özel alanı ve kamusal alanı olarak ele alınabilir.
Özel alanını sivil toplum örgütlerinin kendi tüzüklerinde belirtilen amaçları doğrultusunda yalnızca kendi üyelerini ilgilendiren etkinliklerdir.
Kamusal alanının kapsamı ise, yalnızca halkın ortaklaşa kullandıkları alanları değil aynı zamanda hükümetin ve özel sektörün çalışma alanlarını da kapsamaktadır.
Sivil toplum örgütlerinin özel alanlarından daha çok, kamusal alandaki çalışmaları daha önemlidir.
Sivil toplum örgütleri demokratik düzenin bir parçasıdır. Sivil toplum örgütlerinin en önemli görevlerinden bir tanesi de, toplumları meşgul eden çelişkili konularda görüş oluşturarak sesi duyulmayanların sesi olarak önemli konuları dile getirmesidir.
Sivil toplum kuruluşlarının yeni politika geliştirmede, kendi çalışma alanında elde ettiği bilgilerle kamu oyu oluşturması da beklenen görevlerindendir.
Kamu yönetiminin demokratik biçimde etkin ve verimli çalışmasına da katkıda bulunurlar.
STK’ların insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi konusunda yapabileceği çalışmalardan birincisi başvuru hakkını kullanarak, bu hak ve özgürlükleri çiğneyenlere karşı etkin bir mücadele vermesidir.
Sivil toplum kuruluşları tek başına demokrasinin sağlıklı işlediğini elbette göstermez. Ancak, sivil toplum kuruluşları dendiğinde, yani, siyasi partiler, meslek odaları, kooperatifler, çeşitli vakıf, sendika ve dernekler demokrasilerin temel taşlarıdır.
STK’ların toplumda temsil oranının yüksekliği ya da düşüklüğüdemokratik yapının temel göstergelerindendir. Ancak, sivil toplum kuruluşlarının bazı yapıların kontrolünde olmaması, fikirlerini özgürce beyan etmeleri oldukça önemlidir.
STK’ların işlev görmediği ya da yeterince sağlıklı işlev görmediği toplumlarda devlet tek yanlı kararlar alabilir. Toplumun beklentilerini ve ihtiyaçlarını dikkate almadan uygulamaya da koyabilir.
STK’larının sağlıklı işlediği toplumlarda bireyler kendilerini yalnız hissetmeden, sesini duyurabilir ve bireyin hakkını araması daha kolay ve alacağı sonuç daha başarılı olur.
Gelişmiş ve demokratik ülkelerde bir birey, bir STK’ya üye olurken istekli ve bilinçlidir. Demokratik kültürü özümsemiş bir bireyin bir sendikaya, derneğe, odaya katılması için ikna edilmesine gerek yoktur. Çağdaş bir insan bir STK’ya katılmasının toplumsal bir görev olduğunu bilir, gönüllü katılımın esas olduğu inancıyla kendiliğinden katılır.
Bizim ülkemizde olduğu gibi, üye olduğu STK’dan ne kaparım diye düşünmez. Üyesi olduğu STK’na ne katarım diye düşünür. Durum böyle olunca da maalesef STK’ların devamlılığı ve başarısı da uzun olmayarak yapıları da tartışmaya açık olmaktadır.
STK’lar aynı zamanda devlet ile toplum arasında köprü görevi görürler.
Toplum olarak, Sivil Toplum Kuruluşlarını ne kadar sahiplenirsek, ülkemize de o kadar faydalı olacağımızı unutmamak gerek.