Sıradanlığın getirdiği üzüntü, kaygı ve korku

Abone Ol

Kendi yalnızlığında huzuru ve özgürlüğü bulan; anlaşılmamanın rahatlığını fark eden Halil Cibran’ın neden meczup olduğunu hatırlayan var mı?  Hayatı boyunca elleriyle ve zihniyle tasarladığı tüm maskeler bir gün elinden gidince meczup oldu Halil Cibran. Maskesiz kalmak, ortalık yerde çırılçıplak kalmaya benzer. Yaşamımız boyunca inandığımız nedenlerin bir bilgiyle sarsılmasını deneyimletir ama korkmayın. Maskesiz kalmak, bizi biz yapar ve bir kere maskemizi çıkardığımız zaman, Halil Cibran’ın söylediği gibi bir daha maske takmak istemeyiz. Toplumun içinde böylece biz, yalnızca kendi özümüzle var oluruz. Bu cesurca bir harekettir. Sıradan insanlardan ayrılmışızdır artık. Halil Cibran’ın Meczup kitabında yazdığı gibi diğerleri, maskemizi çıkardığımızda “meczup var!” diye bağırsa, bizi dışlasa bile, o özgürlüğü tadınca onlar gibi yaşayamaz oluruz. Biz artık ne Sokrates’izdir ne Platon ne de Epikür. Biz artık Diyojen’izdir.

İTİRAF!

Blue Jay (2016) filminde Amanda, hayatında “kötü giden bir şey olmadığını fakat nereden geldiğini hiçbir zaman anlayamadığı bir üzüntüye” sahip olduğunu “itiraf” etmedi mi? Herkes gibi normal bir yaşam sürüyordu oysa ki. Sıradan olmanın övüldüğü bu düzende kendi hayallerini gerçekleştirememesinin getirdiği eksikliğin üzüntüsüydü bu. All The Bright Places (2020) filminde Theodore, Violet’e en çok neden korktuğunu sorunca “sıradan olmak” cevabını almadı mı? Sıradan olmanın korkunçluğunu hatırlatmadı mı bize? Truman Show’da (1998) Truman, Marlon’a “artık terk etmeyi” düşündüğünü söyleyerek, kendisine bu sıradan yaşamdan “hiç bunalmadığını” sormadı mı? Marlon ise Truman’ı “harika bir işi” olduğunu söyleyerek ikna etmeye çalışmadı mı? Ne var ki Truman’ın hayalleri, kendisine çizilen sıradanlığın ötesindeydi. Ünlü Fight Club (1999) filminde ise sıradanlık ve monotonluk, şiddete ve anarşiye yöneltmedi mi anlatıcıyı? Sıradanlık ve özgürlük arasında gizli ama ruhumuzu sarsan bir savaş yok mu? 

Halil Cibran’ın Meczup kitabına dönersek, kitabın bir bölümünde korkuluğa “bu ıssız tarlada öylece dikilmekten sıkılmaz mısın?” diye sorar. “İnsanları korkutmaktan mutluluk” duyduğunu söyler korkuluk. Halil Cibran’ın yazdığı gibi içi yalnızca “samanla doldurulmuş olanlar” bilir bu duyguyu. Sıradanlık problemi, yaşadığımız tekdüze yaşamlar, çalışma hayatı, paranın bu kadar değerli olması, barınma problemleri, içsel tatminsizlik, zamansızlık, tutsaklık hissi vb. olguların kimi kimselerde varoluşsal kaygılar yarattığını, üzüntü ve korkuya sürüklediğini daimi olarak hatırlamamız gerekmiyor mu? Korkuluk gibi dikilmekten yorulan insanlar yok mu? Sıradan insanlara, makineleşmiş yaşama evrimsel olarak yatkın kişilere ütopyamızda her zaman yer var. Önemli olan soru, sıradan olmayan insanlara halkın ütopyasında yer var mı? Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Halk olarak ne kadar güçlü olduğumuzun farkında olmamız değişimin en temel yapı taşı değil mi?

Kaynak Kitap:

Cibran, Halil: Meczup (Can Yayınları, Nisan, 2021)