Şiir: Modern çağın baş tacı
Avukat Yusuf Akın ikinci şiir kitabı “Mor Böğürtlen Müzesi”ni ülkemizin ve farklı kültürlerin edebi...
Avukat Yusuf Akın ikinci şiir kitabı “Mor Böğürtlen Müzesi”ni ülkemizin ve farklı kültürlerin edebi metinlerinden yola çıkarak oluşturdu. Akın, bu metinler için “yol gösterici ışıklar” ifadesini kullandı. İyi okuyucunun hafızasında yer eden metinlere ve yazarlarına atıfta bulunarak kitabı oluşturan Akın, bu eserleri bir kez daha dolaşıma sokuyor. Akın ile kitaba olan ilgiyi, rengarenk müzesini ve yazacaklarını konuştuk. Akın, “Edebiyata, şiire ve sanata katkıda bulunmuş yüce ruhlara bir vefa örneği göstermek istedim. Bir bütün olarak müzede görülmesi ve izlenmesi duyguları kabartabilir diye” dedi.
-Öncelikle geçtiğimiz günlerde Yakın Kitabevi’nde gerçekleştirilen imza gününüzden başlayalım. Alsancak’ta 30’a yakın mekanda etkinliğin duyurusunu gördük. Semtin size olan ilgisi ve desteği doğrusu dikkat çekiyordu. Neler söylemek istersiniz?
-Alsancak Türkiye’nin en önemli kültür merkezlerinden bir tanesi. Kentin kimliği ve kalbinin attığı bir semt. Çeyrek asırdır Alsancak’ta serbest avukatlık yapıyorum. Semtimizin tüm güzel insanları ile 25 yıldır dostluk ve iyilik temelli bir diyaloğumuz ve tanışıklığımız var. İçlerinden biri'nin ve kısacası Alsancak’ın Sokratesleri’nin sözlerinin fiziki bir hal alması, kitaba dönüşmesi en az benim kadar dostlarımızı da heyecanlandırdı ve sevindirdi. İşimiz, gücümüz sevgi ve dostluk.
İNSANLIĞA YOL GÖSTERENLER
-Ülkemizin ve farklı coğrafyaların edebiyat birikimini adeta şiirle bir daha yaşatan ama aynı zamanda tahlil eden bir şiir kitabı var elimizde. Biz, sanatkarın edebi birikimini eserlerin içinde eritmesini gördük daha çok. Ancak, sizin adeta bir vefa resmi geçidi yaptığınız görülüyor. Eserleri seçiminiz ne kadar kişisel?
-Büyük bilgelerin ve eserlerinin seçiminde özel bir tercih yok. Kuzeyden güneye, doğudan batıya bir seçki düzenlemesi. Daha çok klasikleşmiş ve insanlar tarafından bilinen güzel yol ışıklarından bir kısmı diyelim. Daha yazılması gereken binlerce bilge ve eser olabilirdi. İleride belki. Gönlümüzü ısıtan, anlam ve manayı kolaylaştıran bilgeler ve bizlere bıraktıkları kitaplarının/hazinelerinin küçük bir müzede sergilenmesi diyebiliriz. Edebiyata, şiire ve sanata katkıda bulunmuş yüce ruhlara bir vefa örneği göstermek istedim. Bir bütün olarak müzede görülmesi ve izlenmesi duyguları kabartabilir diye.
İKİ KİTABA YOĞUN İLGİ
-Sizinle röportaj öncesi sohbetimizde şiirinizde güçlü bir öykü temeli olduğunu söylemiştim. Anlatıyı şiire ulaştırma konusundaki tasvirimi şimdilik kendime bırakıyorum! Lakin, istikbalde düzyazı ile ilgili bir çalışmanız olacak mı? Öğrenebilir miyiz?
-Modern çağda her şey çok hızlı ilerliyor. Tüm meramımızı anlatmak için çoğumuzun az vakti var. Makine çağında şiir belki en kısa çay molalarında baş tacı yapılabilir. Hele şiir/öykü olunca dikkatler daha başka kesiliyor. Daha önceki “Renkli Aşklar Müzesi” kitabımıza ve “Mor Böğürtlen Müzesi” eserimize yoğun ilgiyi gördükçe şu an düz yazıyı pek düşünmüyorum. Lakin zaman neyi getirir bekleyip göreceğiz.
-Sabahattin Ali de kitaptaki konuklarınızdan. Şiirinizde Ali’yi özetlemişsiniz. Ama ben yine de şairliğinize dayanarak Ali’nin sizde yer eden şiirlerini sormak isterim.
-Sabahattin Ali edebiyatın mihenk taşlarından bir usta. Şiiri, kalbi ritimleyen bir rüzgar. Üstadın bütün şiirleri yürekten yankılanan bir çağrı, bir hakikat. Tabii ki bestelenmiş ve baştacı edilmiş, severek terennüm edilen “Dağlar, Leylim Ley, Geçmiyor Günler” çok kıymetlilerimizden.
EŞİT VE KABULLENİR BİR ANLAYIŞ
-Amin Maalouf kırk yıla yakın bir süredir çok kültürlülüğün en önemli evrensel kalemlerinden biri olarak öne çıkıyor. Malatya’nın köylüğünde doğmuş biri olarak Maalouf’un Ortadoğu halklarına dair hangi anlatısı sizi çok etkilemiştir?
-Amin Maalouf, Ortadoğu'nun tüm ölümcül sorunlarına yaşatır bir cevap ve çare aramak için ömrü boyunca çaba harcayan muhteşem bir kalem. Yaşadığı coğrafyayı ve insanları çok iyi gözlemlemiş ve ölümcül kimlikleri teşhis etmiş bir bilge. Farklılıkların zenginleşmeye götürmesi gerekirken yıkıcı bir acıya dönüşmesi de aşılması gereken en önemli eşik. Eşit ve kabullenir bir anlayış sorunların büyük bir kısmını halledebilir düşüncesi en yaygın kanaat olabilir.
-Az önceki sorudan devamla, Amin Maalouf’un Sediri şiirinde “Şan, ün, nam üçgeninde Ölümcül Kimlikler/Bütün insanlık yüklenmiş acıyı, yolculuk sona” diyorsunuz. Şiirinizin kimlik olgusuna yaklaşımını anlatır mısınız?
-Küçük bir gezegende bunca acıyı yaşatan temel sorun farklılıkların kabulündeki acemilik ve acımasızlık. Oysa bütün bilgelerin ve ustaların tek bir gerçeklik alanında haykırışı bütün insanlığın sevincinin, acısının, neşesinin ve kahkahasının aynı olduğu. Yeter ki; erdemin yol haritasını doğru okuyalım.
KABUK KIRILINCA ÖZE ULAŞILIR
-Marquez özellikle “Yüzyıllık Yalnızlık” ile dünyayı sarstı. Tabii ülkemizin okuyucusunu da…Asırlık yalnızlığın bitmesine şiirinizin bir katkı sunacağını düşünüyor musunuz?
-Şiirlerimizi bir bütün olarak gördüğümüzde tek bir gerçeklik belirir. O da dünya denen düzlemde kötünün sesinin çok çıktığı ve çığırtkanlıkta öne geçtiğidir. Yalnızlığımızın temel nedenlerinden en önemlisi, iyi ve güzel düşünen insanların kabuğundan çıkmaması ve kötüden çekinmesi. Kabukları kırınca öze ulaşılır.
-Kitabınızda Sabahattin Ali’yi saymazsak bizden toplumcu-gerçekçi bir edibe rastlamadım. Evet, şiirinizde emek, alın teri olgularından uzak olduğunuzu söyleyemem; ancak bu ediplerin şiirinizle okuyucunuza görünür kılmayı neden tercih etmediniz?
-Bütün yazılarımıza/ediblerimize saygım sonsuz, sevgim de. Bu müzede "Mor Böğürtlen Müzesi'nde" sunulanlar bugün için. Gelecekte belki başka müzelerde tüm ediblerimiz ve bilgelerimiz en güzel yerlerini alacaktır. Eminim, Mor Böğürtlen Müzesi'ni gezen tüm okuyucularımız ve dostlarımız dimağda kalıcı bir sese, edebiyatın ve şiirin güzel rahiyasına erişir. Tüm dost ve okuyucularımıza ve sizlere gönülden teşekkürlerimi sunarım...
Yusuf Akın, Mor Böğürtlen Müzesi, Meşe Kitaplığı, 2021, İzmi
SABAHATTİN ALİ’NİN ORAĞI
Ege’nin sıcak ikliminde esen, serin bir meltem.
İçimizdeki Şeytan, yaşananlardan sersem.
İnsan beklentileriyle çoraklaşır, benzer yabana.
Kararır, mor umut, Kürk Mantolu Madonna.
Keçiler en uç filizleri kemirir, kurur can çınarlar.
Kuyucaklı Yusuf, insandan çıkan bengi sular.
Memleket düşlenir, asil Dağlar Ve Rüzgar.
Bir yaz yağmuru kelimeler, kağıt en sevgili yâr.
Değirmen gibi dönüyor siyasi iklim, öteki çok.
Yaralanmış edebiyat, sanat ve şiir, merhem yok.
Kağnı’lar geziyor Anadolu’da, mimari yıkık.
Türküler çağıldar ozanlar, bağlamada tel çıkık.
Ses’ler kuzeyden, kulaklarda sur borusuna eş.
Toplanır hayratlar, köy meydanında kurulu teş.
Esirler dolaşıyor kasaba meydanında, çıplak.
Zorbalar, ruhları kriminal, beyinleri cascavlak.
Sırça Köşk’lerde yaşayıp, kötülük düşleyenler.
Hakikati uyandırır bir gün, sabırla bekleyenler.
Bir hayat ki, yoksul ve acı, yazıyla örselenmiş.
Markopaşa Yazıları Ve Ötekiler gelmiş.
Bütün Şiirlerini söylese gelmiş tüm şairler.
Önce erdem, adalet, özgürlük ve eşitliğe dairler.
Yeni Dünya düşlemek, gönlü naiflerin arzusu.
Yürek hoş olur, herkes bulursa ekmek ve su.
Hakikati haykırmak zordur, karanlık gecelerde.
Yaşam onurdur, sürünsek de Mahkemelerde.
AMİN MAALOUF’UN SEDİRİ
Akdeniz’in insanlığı kucaklayan Lübnan sediri.
Tanios Kayası kadar sağlam, hakikatte ileri.
Geceye doğan bir ay gibi ışıldayan yakamoz.
Batı asfalt yol Afrikalı Leo’nun üstü başı toz.
Rubailer usta Hayyam’dan şırıl şırıl bir çeşme.
Semerkant turkuvaz renkleriyle ilahi ödeşme.
Öfke dolu, postmodern devir, sömürülen ilikler.
Şan, ün, nam üçgeninde Ölümcül Kimlikler.
Bütün insanlık yüklenmiş acıyı, yolculuk sona.
Doğu’nun Limanları şen değil artık, acı zona.
Beyrutlu bir çocuk yıkık bir kerpiç evde, mülteci.
Işık Bahçeleri’ni arzular, içlerinde en güleci.
Fransız Akademisi’ne Kabul Konuşması.
Duyan, özgür kulaklara bir manifesto okuması.
Her şey ölür, yerdeki toprak gibi su akınca hırçın.
Uygarlıkların Batışı, üç beş narsist kaçkın.
Tüm kayalıklar aşk olur, öterse sevgi kırlangıcı.
Sevinçten başlamalı, o Yolların Başlangıcı.
Asya tüm bilgelerini bir vadiye toplasa, sessiz.
Yine Uzaktan Aşk duyar avrupa, kimsesiz.
Kim uzaklaşır, ıssız kalır, Doğu’dan Uzakta.
İlk bilgelerin haberi olur, insana kurulan tuzakta.
Çivisi Çıkmış Dünya, kalmaz masum birimiz.
İlk taşı engellemeli, gönlü aşk dolu tüm dirimiz.
Empedokles’in Dostları gibi adada özgür.
Güzel yaşam isteyenlerin sesi çıkmalı daha gür.