Sanatın büyüsü
Sinema bir yalandır, sinemacılar da en büyük yalancılar..
Sinema bir yalandır, sinemacılar da en büyük yalancılar..
Çok iyi hayat oyuncuları gibi…
Onlar kendilerini çok iyi biliyorlar. Ki, siz de onları iyi tanıyorsunuz.
Ancak sinemacıları diğer yalancılardan ayıran bir özellikleri var: Kimseyi kandırmazlar.
Aldatmazlar.
Çünkü sinema, filmi yapanlar ile izleyici arasında ortaklaşa bir yalanın kabulü, el sıkışmasıdır. Sinemacı yalanı, gerçeğe en yakın şekilde söyler ve seyirci buna razı olur.
Sinema güzeldir, sanat güzeldir.
Sanat yapmak da, yapılan sanatı izlemek de güzeldir.
Sanatı seyretmek güzeldir çünkü bize insan olduğumuzu hatırlatır.
Bir pencere açalım; çok gelişmiş bir hayvan olarak yaşayıp hayata öyle veda edebiliriz. Ancak insan olmak başkadır. Etrafınıza bakın. Koca koca kurumlar, yapılar... Hayvanlar alemi ile ne çok benzer oluşumlar.
Örneğin, hayvanlar kur yapıyor, çiftini buluyor, çoğalıyor…
Biz ne yapıyoruz? İstediğimiz eşe sahip olabilmek için kariyer yapıyoruz. Kendimize bakıyoruz, makyaj yapıyoruz, şık giyiniyoruz, evleniyoruz, aile kuruyoruz, çocuk sahibi oluyoruz.
Elbette hayvanlar gibi değil, medenice…
Hayvanlar, yaşadıkları bölgenin kendilerine ait olduğu kanıtlamak için dışkılarını bırakıyor; “Burası benim” diyor. Başka bir hayvan, bölgesine girdiği zaman kavga başlıyor.
Biz ne yapıyoruz? Bizim sınırlarımız var. Sınırlarımızın içindeki bölgeye vatan diyoruz. Zorla girmeye kalkışılırsa gönderiyoruz F16’ları, başlıyor it dalaşı.
Sınır, gümrük, pasaport, diplomasi… Bunlar insanlığa özgü kavramlar.
Elbette hayvanlar gibi değil, medenice…
Örnekler uzar, gelelim asıl konuya…
Çok gelişmiş bir hayvan olarak yaşayıp hayata öyle veda etmek mi, insan olmak mı…
İnsan olabilmeyi gerektiren ahlaki konular ayrı bir konu. “Canı acıyan beşerdir, başkasının acısını paylaşan insandır” klişesi köşede dursun; insanı hayvandan sanat ayırır, bilim ayırır, felsefe ayırır.
Hayvanın bilinç düzeyi bunlara elvermez.
İnsan zihninde parlayan düşünce, sanat ve bilimle vücut bulur. Sanat yaratıcılıktır. Ortada olmayanı varlık alemine getirmek elbette ki Allah’ın kudreti. Sanat ise varlıklarla bağ kurup yenisini üretmektir.
Sanatçı, eldeki mevcut materyalle insanların duygularını harekete geçirecek, zaman zaman da rotalarına yön verecek kişidir.
Resim, heykel, edebiyat, müzik, fotoğraf, dekorasyon ve daha niceleri…
Sinema ise uygarlık kervanının geldiği son noktadır. Üstünlük değil, gelişim serüveni anlamından bahsediyorum. Doğru, hepsinden beslenir ancak sinemanın büyüsü apayrıdır.
Sinema, seyirci ile filmcinin ortaklaşa yalanı kabulü dedik ya, seyirci masal dinlemek, izlemek ister. Bu kaçışa ihtiyacı vardır. İster hızla değişen dünyadan kaçış deyin, ister yalnızlıktan, ne derseniz deyin, bu kaçış başlı başına bir ihtiyaçtır.
Kendi rızası ile kandırılmak isteyen seyirciye sinemacı ne mi yapar; tıpkı köyün delisi gibi çıkar yüksek bir yere, toplar etrafına halkı, anlatır da anlatır.
Yaşasın sinema, yaşasın sanat!