Ekonomik çarkın önemli dişlilerinden olmasının da ötesinde gıda ihtiyacının karşılanması açısından
küçükbaş, büyükbaş ve kanatlı üretimi üzerinde ciddiyetle durulması gereken sektörlerden. Mevcut üretim sisteminin taşıdığı risklerin ne kadar fazla olduğunu, sürdürülebilirlik taşımadığı ve uygulanan hatalı tarım politikalarının üretimi ne kadar kırılgan hale getirdiğini iddia eden
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi,
Ziraat Yüksek Mühendisi İpek Topuzoğlu, “Belirleyici olan ve varoluşsal geleceğimizi doğrudan etkileyen gerçek doğayla ve diğer canlılarla nasıl bir ilişki kurduğumuzdur. Bugünkü
korona virüs salgını da, önceki
kuş gribi, domuz gribi salgınları da bu ilişki çerçevesinde değerlendirilmeli. Son yıllarda özellikle büyük kapasiteli işletmelerin planlama olmaksızın ve borçlanma ile teşvik edilmiş olması, hem kaynakların daha verimli alanlara yöneltilmesine engel olmuş hem de gerek üreticiler gerekse tüketiciler için para odaklı ve canlı üretim yapıldığı gerçeğinden uzaklaşmış bir akış yaratmıştır” ifadelerini kullandı.
İTHALAT NE OLACAK?
Topuzoğlu, virüs nedeniyle hayvancılık alanında pek çok sorun olduğuna dikkati çekerek ithalatta oluşabilecek sıkıntılara değindi.
Büyükbaş hayvan üretiminde, canlı hayvanların birçoğunun ithal edildiğini hatırlatan Topuzoğlu “
Süt sığırcılığı işletmelerinin
gebe düve ithalatı oldukça yaygın. Bunda en etkili neden yurt içi işletmelerde koruyucu hekimlik uygulamalarının yaygınlaşamamış olmasından ötürü görülen
buzağı ölümleri ve hastalık bulaşmamış genç hayvan temininin güç olması. Ağırlıklı ithalat yapılan alan
AB ülkeleri. Şayet 3 bin baş üzeri ithalat yapılacak ise
ABD de seçenek olabiliyor. Salgın nedeniyle sınırların kapatılması gündemdeyken
canlı hayvan ithalatı mümkün olamayacaktır. Sadece yurtiçinden
sağlıklı damızlık temini yapılabilecek hale gelir ki, bu da şu düzende ciddi sıkıntı yaratacak ve fiyatların artışına da neden olacaktır” dedi.
YA YEM SORUNU?
Süt sığırcılığı işletmelerinde en büyük girdinin, toplam giderin yüzde 70’ini oluşturan yemden kaynaklandığını belirten Topuzoğlu, salgının devam etmesi halinde hayvansal gıdaya olan talebin azalmalar meydana gelebileceğini vurguladı. Yem üretimine geçilirse su kullanımının da artacağının altını çizen Topuzoğlu, “Türkiye’de her ne kadar mera alanları kaba yem için bir kaynak oluştursa da ülkemizde mera kullanımı sınırlı, ahır içi besleme yaygın. Mevcut koşullarda yoğun ithal hammadde ithalatı gerektiren kesif yemlerin üretimi sorun yaratacaktır. Üretim yapmaya kalkılması halinde de maliyetler üreticiye fiyat artışı olarak yansıyacaktır. Maliyetleri düşürmek adına yem çeşitlerinin değiştirilmesine gitmeye kalksak, bu da verimde düşüş yaşatır. Tüm koşullardan bağımsız olarak yem bitkileri üretiminin yapılması halinde yaz sezonunda su ihtiyacı yüksek bitkilerin tarlada olacağını gösterir. Mevcut su kaynaklarının durumu dikkate alındığında hem hayvancılık işletmelerinin tükettiği su hem de yem bitkilerinin üretimi için harcanacak su kaynaklarını çok iyi planlanmazsak üretim sekteye uğrayacaktır. Yine baktığımızda salgının devam etmesi halinde hane gelirleri düşecektir. Bu da insanların hayvansal gıdaya olan taleplerini düşürür. Dolayısı ile ilk etapta arz fazlası ürünlerin fiyatlarında düşüş akabinde üreticilerin hayvan satarak kapasite küçültmeleri gündeme gelebilecektir.” dedi.
HİJYEN SAĞLANMAZSA…
Hayvansal üretimin hastalığa etkisi ile bu alanda çalışan grubun sağlığı hakkında konuşan Topuzoğlu, “Süt toplama araçlarının işletmeler arasında teması sırasında hijyen şartlarına özen gösterilmemesi salgının artmasına neden olabilir. Üreticilerin çalıştırdığı, işletmeye
ritmik olarak temas eden teknik personel hastalığın yayılmasına neden olabileceği gibi, söz konusu hizmetlerin aksaması üretim süreçlerini olumsuz etkileyecektir. Süt işletmelerinde yaşanacak canlı materyal kayıpları ya da kapasite küçülme ihtimali besi materyali teminini de sorunlu hale getirecektir. Zira ithalatın hali hazırda durdurulmuş olması bu uygulamaya geri dönülmek istense dahi sınırların kapanmasından ötürü besi işletmelerinin hayvan teminini şüpheli hale getirecekti” diye konuştu.
Hayvancılık işletmelerinde emek yoğun üretim yapıldığını hatırlatan İpek Topuzoğlu, üreticinin büyük borçlarla varlığını sürdürdüğünü aktardı ve “Dışarıdan temin edilen iş gücünde salgın nedeniyle oluşabilecek kayıplar sorun olabileceği gibi aynı zamanda hastalık bulaşmasına da zemin hazırlayabilecektir. Hayvancılık sektörü uzun yıllardır yüksek girdi fiyatları ile mücadele ederken hayvansal ürünlerde çiftçi eline geçen fiyatlar düşük kalmış, bu da çoğu işletmenin yüksek borç bakiyeleri ile çalışması zorunluluğunu doğurmuştur. Küçükbaş işletmelerde de büyükbaş işletmelerde görülecek sorunlar geçerlidir. Kapanan sınırlar ham madde teminini sorunlu hale getirecek hem de kanatlı sektörü gibi ihracat odaklı çalışan üretim kollarında arz fazlasına neden olacaktır” ifadelerini kullandı.
NE YAPILMALI?
Özellikle aile çiftçiliği için hayvancılığın zor günlerde hem bir sigorta görevi gördüğünü hem de gıda güvencesi anlamına gelmediğini aktaran Topuzoğlu, “Tüm bu gerçekler ışığında mevcut koşulların devamı halinde sistemin üreticilerimizi, meslek üyelerimizi ve tüketicilerimizi mağdur edeceği açıktır. Bu nedenle bir an önce üretimden uzaklaşan, ithalata, kaynak sömürüsüne dayalı ve planlama olmaksızın yürütülmeye çalışılan hayvancılık politikalarından vazgeçilerek, üretici ve hayvan refahını odak noktasına koyan, bitkisel üretimle uyum içinde, üretici ve tüketici örgütlülüğü ile desteklenmiş, ekoloji dostu planlı bir modele geçilmesi gerekmektedir” dedi.
Utkucan Akkaş / Özel Haber
Bunlar da ilginizi çekebilir