Perdeler ve gerçekler
Haftanın güzel günlerinden bir gün, bir sabah..
Haftanın güzel günlerinden bir gün, bir sabah..
Güneş evin tam karşısından doğmuş, kaçacak delik yok, madem doğdu güneşimiz uyanıyorum. Perdelerle bakışıyoruz, öğlene kadar işim yok, hamilelerle ilgili yazılara bakacağım, tek işim bu. Perdeler artık rahatsız ediyor beni, dur şu kısmını makinaya atayım da mis gibi yıkansın diyorum ve merdivenle alıyorum hızlı hızlı. Deterjanı ayarlıyorum, türlü perde beyazlatıcı var, onlardan koyuyorum, çok severek aldığım yumuşatıcıdan da bastım mı tamamdır. Bir saate perdelerim bembeyaz çıkacak, boş camlara bakıp keyifleniyorum.
Canım da hiçbir şey yemek istemedi, ne yapalım, yaptık bir kahve, oturuyoruz. Perdeleri boş boş bekleyecek değilim ya, dün aldığım haftalık gazetenin bir eki var, onu kestirdim gözüme. ‘Gerçeklik’ eki. Çok garip. Ekin teması buymuş. Farklı yazarlar, fizikçiler, felsefeciler gerçekliğimizle ilgili her şeyin çalkalandığı bu dünyada bunlardan bahsedecekler. Oh! Kim bilir neler vardır diyor ve okumaya başlıyorum.
Araları çok anlatmayayım, bir açış anım var gazeteyi senaryoda bir de kapanışı. Hepsi aynı noktaya atış yapmış bu yazarların. Vay be diyorum içimden. Fizikle de uğraşsan felsefeyle de bütün konular gerçeklik olunca ne güzel aynı noktaya temas ediyor. Bir sanatçının gözlerinden anlamlandırılan bu dünyayı bir fizikçinin gözlerinden de görebiliyor muyuz sahiden?
Görebiliyormuşuz, bir sanatçı ve bir fizikçi bugün tam olarak aynı şeylerden bahsedebiliyor. Sadece bahsetme kelimeleri çok farklı. Aynı anlamlandırmalar çıkıyor bütün deliklerin altından. Sonsuz bir sarmalı anlatırken kullandıkları diller farklılaşıyor. Ama tüm yazarların bahsettiği konularda ortak noktalar mevcut.
ANLAM KAZANDIRMAK
Arada bir kaldırıyorum kafamı gazeteden, gerçekliği inşa etmenin seanslarda ne kadar konuşulduğunu düşünüyorum.
‘İnşa’
Aslında henüz ağırlığını ya da hafifliğini anlayamadığımız bir kelime.
Ressam Takashi Murakami bir anısını anlatıyor. Yeni açılan bir kahvecide gidip kahve ısmarlıyor. Bir yudum alıyor kahveden ve tükürüyor! Sanki içine portakal suyu konmuş! Gidip soruyor kahvenin içinde ne olduğunu. Hazırlayan kişi de şöyle anlatıyor, sizin daha önce içtikleriniz koyu kavrulmuş kahve çekirdekleri, kahve aslında taze bir meyvedir yani siz bayat çekirdekler tüketiyorsunuz. Bunu düşünerek bir daha içebilir misiniz? Tazeliğin verdiği asitliği tadan Murakami hayatında içtiği en güzel kahveyi tadıyor.
Arada yaşanan çok küçük ama etkisi kocaman olan değişimi görmek çok heyecan verici. Sadece basit bir bilgi. Edindiği deneyimi bambaşka bir noktaya taşıyor. Bu yüzden söylediğimiz kelimeler, edindiğimiz bilgiler, birine aktardığımız sözcükler çok kıymetli.
Çünkü koca bir gerçekliği değiştirebilecek güçte..
İndiriyorum gazeteyi. Bu çok güzel ama aynı zamanda da göz korkutucu olabilecek fikrim çamaşır makinesinin sesiyle bölünüyor. Vay, ne güzel anlamlandırma diyorum içimden. Perdeleri unuttuk, gerçekliğim bozulmasın, perdeleri asmaya gidiyorum..