Osmanlı tarihçiliğinin görkemli ismi: İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Osmanlı Hanedanı Üstüne İncelemeler kitabını elime aldığımda bir konuyu bu kadar çapraz kaynaktan inceleyebilmiş olm...
Osmanlı Hanedanı Üstüne İncelemeler kitabını elime aldığımda bir konuyu bu kadar çapraz kaynaktan inceleyebilmiş olmasına hayranlıkla bakmıştım. Elbette lise öğrencisiydim ve Uzunçarşılı’yı daha çok tanımam gerekti
Osmanlı tarihi üzerine yazanlardan söz edildiğinde İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı tarihçiliğin doğal bir uzantısı olarak ele almak gerektiğini düşünürüm. Tarih bilimi vardır ve Uzunçarşılı sanki bu bilimin içine doğmuştur. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, 23 Ağustos 1888'de İstanbul'da doğdu. Babası Uzunçarşılı Mehmet Latif Efendi, annesi Ratibe Hanım’dır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, ilk eğitimini "Nişancı Mahalle Mektebi"'nde ve Eyüpte Bahriyede "İplikhane Mektebi"nde gördü. Sonra açılan giriş imtihanından başarılı olarak "Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi"nde orat eğitimine başladı ama iki yıl sonra "Bayezid Merkez Rüştiyesi"ne geçti ve Ağustos 1904'te bu rüştiyeyi bitirip diplomasını aldı. Lise eğitimi için aynı yıl içinde "Mercan İdadisi"nde kaydoldu. Lise öğrenciliği İkinci Meşrutiyet'in ilan edildiği dönemde geçti. O zaman bu okul müdürü gazeteciliği ile isim yapmış Hüseyin Cahit Bey idi. Yerine müdür olarak tarihçi Ali Reşat Bey geçti. İsmail Hakkı, bu tarihçi Ali Reşat Bey'den gayet etkilenmiştir. 1909 yılında "Mercan Idadisi"nden mezun oldu. 1909'da İstanbul Darülfünun’un Edebiyat Bölümü'ne meccani burslu olarak kayıt olup 1912’de imtihanlarda başarılı olup yüksek eğitim diploması aldı.
KÜTAHYA’DA ÖĞRETMENLİK YILLARI
Üniversite mezunu olan İsmail Hakkı, öğretmenlik tayini için Maarif Nezareti'ne müracaat etti ve aylık altı yüz kuruş maaşla Kütahya İdadisi tarih öğretmeni olarak Kütahya'ya gönderildi ve Kütahya İdadisi'nde sekiz sene öğretmenlik yaptı. Burada iken Kütahya şehri tarihi belgelerini toplayıp, Kütahya şehri tarihine dair bir kitap hazırladı ve bu kitap İstanbul'daki Maarif Vekâleti tarafından bastırıldı. Bu çalışmasından dolayı İsmail Hakkı'ya Kütahya Vilayeti Meclis-i Umumisi tarafından "Kütahya Fahri Hemşehriliği" verildi. Lakin Milli Mücadele başladığı zaman okullar tatil oldu ve sınıflarda öğrenci kalmadı. İsmail Hakkı "Kuvayi Seyyari"de fahri hizmette bulundu. Aynı zamana Kütahya'daki milli direniş hakkında Ankara'ya raportörlük yaptı. Yunan Ordusu'nun Ankara'ya doğru ilerleyişi sırasında, 30 Temmuz 1921'de Kütahya, Yunan Ordusu tarafından işgal edildi. Bu nedenle İsmail Hakkı önce Eskişehir ve sonra da Ankara'ya geçti. 1921’de Ankara'daki Ulusal Hükûmet Maarif Vekaleti tarafından "Trabzon Sultanisi"ne tayin edildi. Bu göreve İnebolu üzerinden gitmekte iken Kastamonu'da çıkartılan yerel "Açık Söz" gazetesine yazdığı yazılarla yeni Kastamonu Valisi Rafet Canıtez'in ilgisini çekti ve onun Ankara merkezden isteği ile "Kastamonu İdadisi"nde tarih öğretmenliği görevine atandı. Eylül 1922'de Kütahya Sultanisi Müdürlüğü'ne atandı. Ama bu göreve başlamadan geçici olarak Balıkesir Mebusu Vehbi Bey tarafından Karesi (Balıkesir) Maarif Müdürlüğü'ne tayin oldu. Cumhuriyet'in ilanından sonra 1924'te "Karesı Maarif Müdürü" ve sonra "Balıkesir İlköğretim Müdürü" görevine atandı. Bu dönemde araştırma ve yayınlama ile de uğraşan
FAHRİ HEMŞEHRİLİK UNVANI
İsmail Hakkı, "Karesi Lisesi Salnamesi", "Karesi Tarihçesi" ve "Karesi Meşahiri" adlı eserler hazırlayıp yayımlattı. Bu eserlerden dolayı Kütahya Vilayeti Meclis-i Umumi kararı ile "Vilayet Fahri Hemşehriliği" verildi.
1952’te Ankara merkeze bağlı "Maarif Vekâleti Genel Müfettişi" yapıldı. İsmail Hakkı, teftiş için gittiği vilayet merkezlerinde vilayet arşivleri ve diğer tarihsel yapıtlar üzerine çalışmalarını sürdürdü. Özellikle "Kitabeler" adıyla hazırladığı iki ciltlik eser yayımlandı. Ayrıca bu araştırmalara dayanarak hazırladığı "Sivas Şehri" adlı kitabı Maarif Vekaleti tarafından bastırıldı.
14 Ocak 1926 tarihinde ilk defa Balıkesir Milletvekili oldu. Balıkesir Milletvekilliği görevini 1950'ye kadar sürdürmüştür.
Meclis çalışmalarının yanı sıra 1932-1938 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde dersler verdi. Üniversite reformundan sonra, "Ordinaryüs Profesör" olarak Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak yer aldı.
Ayrıca Türk Tarih Kurumu’nda da görev yaptı. 1950’de Milletvekilliğinden ayrılarak yalnızca tarih çalışmalarına devam etti.
İlk çalışmalarını Kastamonu tarihi, Balıkesir tarihi, Kütahya Şehri (1932) gibi yerel tarih araştırmalarına ayırdı. Daha sonra Anadolu Beylikleri’ni inceleme konusu edindiyse de Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasal tarihine ve devlet örgütüne ilişkin kitaplarıyla tanındı. 89 yaşında arşivde çalışırken hayata gözlerini yumdu. Edirnekapı Şehitliğine defnedildi.
“Gecenin Ucunda” yeni baskısıyla raflara kondu
Türk edebiyatının çizgi dışı kalemlerinden biri olan Peride Celâl’in kitapları h2O Yayınları tarafından yeniden basılarak okuyucuya ulaşmaya devam ediyor. “Gecenin Ucunda” romanı geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı.
Bohem aydın bir kadının zengin burjuvazinin haksızlıklarına, çirkinliklerine, görgüsüzlüğüne, baskısına aşkı uğruna boyun eğişi; onlara benzemesi; ihanetiyle onlardan biri olması ve nihayet başkaldırısı. 1963’te Gecenin Ucundaki Işık adıyla yayımlanan eser, 1996’daki yeni baskısı için gözden geçirilirken Peride Celal tarafından yeniden yorumlanmıştır: “Adını kısaltmakla iyi yaptığımı sanıyorum. Bu romanın yazıldığı yıllarda gençtik, inançlıydık, ışığa varabileceğimizi sanıyorduk. Işık; özgürlük, uygarlık, insanlık demekti; bir umuttu. Kırk yılı aşkın bir zaman içinde ışığı arayıp durduk. Ve o, sönükleşerek uzaklaştı bizden. Yüksek kat burjuvazisi, sahte dindarlar, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen politikacılar, parlak yaşamlar içine düşürdükleri genç insanları daha da kolay avlıyorlar günümüzde. Romanın kahramanı Macide, aşka sırtını çevirip kendisine ve çocuğuna yeni bir hayat yaratıp insanca bir dünyaya kavuşmak çabasında başarılı olabilecek mi? Kuşkuluyum. Gecenin Ucunda, büyük bir aşk romanı aynı zamanda. Bunu da eklemeliyim. Öyle olması da ayrıca hoşuma gidiyor. Bana kalırsa, bu roman yazdığım en güzel aşk romanıdır.”
Komedi ve kötülüğün kitabı: Fakirlik Edebiyatı
Fakirlik Edebiyatı, Flann O’Brien’ın Myles na gCopaleen mahlasıyla 1941 yılında İrlandaca kaleme aldığı, kırsaldaki İrlandalıların yaşantısını hicvettiği ve yıllarca daha bilindik eserlerinin gölgesinde kalsa da yazarın mizah duygusunun hiç eksik olmadığı bir roman.
Kitap, İrlanda’nın batısında, insanların yalnızca patatesle beslendiği ve evlerini domuzlarla paylaştığı Corkadoragha adında hayali bir köyde, hiç durmayan sağanak altındaki açlık ve sefaleti anlatır. Kitabın kahramanı Bonaparte O’Coonassa, dedesinin kendisine yol göstermesiyle hayata atılır. Daha küçük bir çocukken, “Gerçek İrlandalıların kaderi (kitapların söylediğine göre) her daim böyle olmuştur; yol boyunca doğuya ilerlerken vadinin kıyısında, küçük, kireç beyazı bir evde yaşamak da bu dünyada benim için güzel şeylerin olamayacağının doğduğumda bana sunulan kanıtıydı” diyen O’Coonassa, İrlandalıların kaderinden kaçabilecek midir yoksa ona boyun mu eğecektir?
Evening Standard ise eser için şöyle diyor: “Fakirlik Edebiyatı, çılgın komedisinin yanı sıra korkunç bir kötülük de barındırıyor. Aklıma gelen yazarlar içinde sadece O’Brien’ın dehası bu nitelikleri bu kadar iyi sentezleyebilir.”