Dünya var olduğundan beri, insanın mutluluk arayışı hiç bitmedi. Kimi hayatının aşkında buldu hayalini kurduğu mutluluğu, kimi kendini gerçekleştirmekte, kimi de anın içindeki huzur da… Mutluluğu nerede bulursa bulsun, bütün bu insanların ortak noktası onun peşinde koşmaktı kısacası mutluluğu aramaktı.
Ben bu noktada mutluluğun insanın kendini keşfetmesinde yattığını düşünüyorum. Çünkü mutlu olma biçimi bence tıpkı insan DNA’sı gibi kişiye özgüdür. Herkesin hayatındaki mutlu olma motifi farklıdır. Öyle olmalı da zaten… Tıpkı zihniyet yapılarımızın, hayattan beklentilerimizin, vizyonlarımızın farklı olduğu gibi… Çünkü hepimiz aslında birbirimizden gerçekten çok farklıyız.
Hepiniz “mutluluk içimizde gizlidir” cümlesini hayatınızın farklı noktalarında en az bir kez duymuşsunuzdur. Bu, benim düşünceme göre, insanın kendini iyi tanıması, ne sevip neyi sevmediğini iyi bilmesi ve kendisini hangi ortamın, hangi mesleğin, hangi insanın mutlu edeceğini fark etmesi, kısacası kendini keşfetmesinde gizlidir. Evet, mutluluk içimizdedir. Çünkü içimizde bizi nelerin keyiflendirdiğini ancak biz bilebiliriz!
Kendini iyi tanıyan insan, kendini hangi meslekle iyi ifade edeceğini bilir. Kendini iyi tanıyan insan, hayatını kiminle birleştirirse mutlu bir evlilik yapacağını büyük ölçüde kestirebilir ya da sanatın hangi dalıyla uğraşırsa kendini en iyi şekilde dışa vuracağını bilir. Tabi, aynı şey sporun herhangi bir dalı için de geçerli… İşte bu yüzden insanın kendi içine dönüp sınırlarını bilmesi ve kendini araştırması çok önemli. En azından ben bu şekilde düşünüyorum.
Çevrenizdeki insanlara dönüp bir bakın. Kimi mutsuzdur çünkü sevmediği işi yapıyordur. Asıl yapmak istediği içinde kalmıştır. Kimi mutsuzdur çünkü hayattan ne istediğini bilmiyordur. Kimi mutsuzdur çünkü sevmiyordur ya da sevilmiyordur. Yani aslında herkes biraz eksiktir ve eğer eksik yanlarını tamamlarsa mutlu olacağına inanıyordur. Yani ömrümüz mutluluğun peşinde koşmakla geçiyordur.
Bir yerde okumuştum. (Bilgiye eriştiğim kaynağı hatırlamıyorum) “İnsan, elinde mevcut olan ne varsa ve onu ne kadar büyütürse diğer eksik yanları da bir noktada tamamlanabilir” yazıyordu. Bu ne kadar doğru tartışılır. Çünkü bazen ne kadar mutlu bir aile yaşantımız olursa olsun istediğimiz başarıyı elde edemeyebiliriz ya da ne kadar başarılı olursak olalım mutlu bir yuva kuramayabiliriz. Fakat katıldığım nokta şu ki o da doğanın bize sunduğu yani kaderin bize verdiği imkânları sonuna kadar kullanmak, elimizdeki olanaklar ölçüsünde kendimizi keşfetmek ve bizi mutlu eden şeyleri yapmak. Örneğin dalgıç mı olmak istiyoruz? O yönde kurslara gitmek ve o denizin derinliklerine dalmak. Onu yapamıyorsak en azından o yönde filmler izlemek ya da fotoğraflar biriktirmek. Kısacası istediğimiz neyse bir şekilde onun içinde olmak.
Söylemek istediğim şey, mutluluğun içinde olmak, mutluluğun peşinde koşmaktan iyidir. O yüzden bizi mutlu eden şeylerin etrafında dolaşmak gerekir.