“Mübadele Yüz Yıl- Sıla Hasreti” belgeseli yakında…

Yazar Firdevs Tunçay, mübadele hafızasını ayakta tutma adına sürdürdüğü muazzam çabasına yenilerini eklemeye devam ediyor. Bir asırlık hüznün belgeseli izleyiciyle buluşacak Türkiye ve Yunanistan ara...

Abone Ol
Mübadelenin yüzüncü yılının yarısını geçtik. Mübadelenin anması, hatırlanması açısından nasıl bir yıl geçiriyoruz? Cumhuriyet Dönemi’nin en önemli olaylarından biri olan Mübadelenin 100. Yılı hakkında bana anlatım fırsatı verdiğiniz için size ve Ege Telgraf Gazetesine çok teşekkür ederim. Ben de mübadelenin acısını çekmiş, yoksunluklarına katlanmış Kavala mübadili bir ailenin evladıyım. Selanik doğumlu Şairimiz Nazım Hikmet, “Uyumak şimdi, uyanmak yüz yıl sonra” demişti sevgilisine. Nazım, bu dizeyi biz mübadiller için yazmış sanki… TBBM Hükümeti ile Yunan Hükümeti arasında “Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da imzalandı. Rumlar ve Türkler, Ortodokslar ve Müslümanlar gözleri arkada kalarak, bir daha geri dönmemek üzere evlerini barklarını, mallarını mülklerini, atalarının mezarlarını geride bırakarak zorunlu mübadeleye tabi tutulmuşlardır. İçinde bulunduğumuz 2023 yılı sadece Cumhuriyetimizin kuruluşunun değil aynı zamanda “Nüfus Mübadelesi” ile ata yurttan ana yurda savruluşumuzun da 100. Yılına denk geliyor. Biz mübadil çocukları ve torunları, aile tarihimizin yazıldığı ve bir anlamda kaderimizin değiştiği 30 Ocak 1923 tarihini unutturmamak için her zamankinden daha geniş çaplı etkinliklerle atalarımızı sevgi ve saygıyla andık. Mübadil kentlerde paneller, söyleşiler düzenlendi, Mübadele Sergileri açıldı. İstanbul’da bulunan ve benim de üyesi olduğum Lozan Mübadilleri Vakfı, Mübadelenin 100. Yılı nedeniyle yirmi üç ülkenin katıldığı uluslararası bir sempozyum düzenledi. Ayrıca mübadil kuşaklarını Yunanistan’a götürmek için “Ata Topraklarını Ziyaret” turları düzenledi. Büyük Mübadele Derneği’nin Başkanı Sabit Semiz, yüzüncü yıl nedeniyle biz mübadil kuşaklarından atalarımızı anlatacağımız mektuplar istedi. Ben de Kavala mübadili annem Aliye Köken’in ağzından evlerinden ayrılırlarken yaşadıkları hüznü, göç yollarında çekilen zorlukları anlatan bir mektup yazdım ve gönderdim. Yazdıklarım, anneciğimin hayattayken bana anlattıklarıydı. Gönderdiğimiz mektuplar, 2023 yılının sonunda “Yüz Yıl Sonraya Mektuplar” adıyla kitap olarak yayımlanacak. İstanbul Büyükçekmece’de bulunan Büyük Mübadele Derneği’nin çabalarıyla “MÜBADELE 100 YIL” adıyla ilk kez “Mübadil Marşı” yazıldı ve bestelendi. Sözleri Zafer Özkaynak ve bestesi Sevgi Son Sualp’e ait bu dokunaklı marşı gözyaşı dökmeden dinlemek mümkün mü?

SÖNMEYEN MEMLEKET HASRETİ

Sizin bu konuda yazılmış kitaplarınız var. Yüzüncü yılda sizin eserleriniz ve başka yazarların eserleri nasıl bir ilgi gördü? Doğup büyüdüğün toprak sönmeyen hasretindir! İnsanların zorunluluklar sonucu doğup büyüdükleri yerlerden göç etmeleri, yaşamlarında tamiri mümkün olmayan hasarlara yol açıyor. Ben, bu duruma ailemin ve aile büyüklerimin yaşantılarında tanık oldum. Onlar, geldikleri Kavala’dan “Memleket” diye söz ederlerdi ve “Memleket Özlemi” yüreklerinde, sönmez bir ateş gibi için için yanardı! Gün geldi, çocukluğumdan itibaren belleğimde yer eden ailemin, atalarımın hatıralarından yola çıkarak tüm mübadillerin acılarını, sevdalarını, umutlarını ve sıfırlanmış hayatlarını yeniden kurma uğruna uğraşlarını “Kalbim Rumeli’de Kaldı” adını verdiğim kitaba dönüştürdüm. Kitabım 2013 yılından bu yana 5. Baskı yaptı. Bu kitabım, bana büyük mutluluklar yaşattı. Mübadelenin öteki yüzünü, Yunanistan’a zorunlu olarak gönderilmiş olan Anadolu Rumlarının hayatlarını yerinde görmek için Atina’ya gittim. Anadolu Rumlarını buldum ve onlarla yüz yüze söyleşiler yaptım. Onların hasretlerini, acılarını, umutlarını yazdığım ikinci kitabım “Kalbim Anadolu’da Kaldı” 2019 yılında yayımlandı ve kısa zamanda 2. Baskıyı gördü. 2021 yılında yayımladığım, “Hasretin Çocukları” adını verdiğim üçüncü kitabımda ise Rumeli muhacirlerini ve Makedonya göçmenlerini anlattım. Geçmişimizi tanımak, tarihimizin o döneminde yaşanan acıları düşünerek yaşadığımız günün kıymetini bilmek, Ege’nin sularında kapanan 500 yıllık bir kültürü unutturmamak adına yazdığım üç kitabımla Mübadelenin 100. Yılını karşıladığım için mutluyum. Yüzüncü yılda katıldığım etkinlikler: 16 Ocak 2023, Söyleşi: “Halil Kocakabak ile Arşiv” TV programı(You Tube). 07 Şubat 2023, Söyleşi, Emel Barut’un yöneticiliğinde, İZMİR TV. 23 Mart 2023, Yazarlar, Şairler Derneği Genel Başkanı-Yazar Cemal Durmaz İle “Birlikte Konuşalım” Programında İLKSES TV (You Tube). İLKSES Gazetesinin Köşe Yazarı da olan Cemal Durmaz, ayrıca benimle bir Röportaj yaparak “YAZMAK HACİMLİ BİR UĞRAŞTIR” başlığıyla gazetesinde tam sayfa paylaştı. 07 Haziran 2023 tarihinde gerçekleşen “Ödemiş 4. Balkan Şenliği” etkinlikleri “ Mübadele Konulu Sergi Açılışı” ile başladı. Ardından “MÜBADELE NEDİR? MÜBADİLLER KİMLERDİR?” konulu panelde Ödemişli Mübadele Yazarı olarak ilk konuşmayı ben yaptım. Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu Onursal Başkanı Özcan Pehlivanoğlu ve ardından Prof. Dr. Tuncay Sepetçioğlu da bilgilerini paylaşarak konukları aydınlattılar. Panel sonunda ÖBB Mehmet Eriş’in elinden Teşekkür Plaketlerimizi aldık. Eserlerimin tanıtımında bana kapılarını açan herkese ve kuruluşlara çok teşekkür ederim.

FİLMDE ROL ALDI

Sizin dâhil olduğunuz bir belgesel çalışması var. Söz eder misiniz? Mübadele konusunda on beş yıldır özverili çalışmalarım devam ediyor. Ne mutlu bana ki eserlerim Basında ilgi gördü. Ama bir filmde rol alacağım hiç aklıma gelmezdi… 2022 yılında Almanya’dan bir telefon geldi. Belgesel Film Yapımcısı Gülsel Özkan, “The Future Desing Company”-Gelecek Film Şirketi- adına beni arıyordu. ARTE TV (Fransız-Alman Kültür ve Sanat Kanalı) için MÜBADELE YÜZ YIL-SILA HASRETİ” adlı belgesel filmde rol almam için teklifte bulundu. Ailemin şahsında Yunanistan’dan Anadolu’ya gelen Türk Mübadilleri anlatacaktım. Sevinçle kabul ettim. Mübadele denilen kocaman okyanusta bir damla değil miydim? 14 Ocak 2023… Almanya’dan gelen Rejisörüm Gülsel Özkan ve ekibi üç genç filmciyle İzmir Hava Limanı’nda buluştuk. Beni de alıp memleketim Ödemiş’e gittik. Ödemiş’te kaldığımız sürece çok duygulu anlar yaşadım. Eski Mezarlık’a gittik önce. O ulvi sessizlikte uzun selviler altında yan yana yatan anneciğimin ve babacığımın kimliklerinin yazılı olduğu beyaz mermer taşlara sarılırken ilk çekimlerim oldu. Atilla İlhan’nın şiirini okurken hem öksüz hem yetim kaldığımı bir kez daha anladım. Onlara veda edip hüzünle yanlarından ayrıldıktan sonra çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği Baylan Sokak’taki evimize gittik. Kiracı bayan karşıladı bizi. Kilitlenmeyen kapılardan “Hu!” sesiyle giren komşuları, asmadan koparılıp yapılan koruk şerbetini anımsadım, anneciğimin dikiş makinesinin başında incecik ve duygulu sesiyle söylediği Rumeli türkülerini duyar gibi oldum! Bahçedeki limon ağacına sarılıp mübadil atalarımın ve ailemin hikâyesini anlatırken filmim çekildi. Ertesi gün Ödemiş Yıldız Müzesi’ne geldiğimizde, Belediyemizin Kültür Müdürü İlknur Gündüz, ekibiyle karşıladı bizi. Müzenin Kitaplığı’nda Rejisörüm Gülsel Özkan’a mübadillerin yeni vatanlarında yaşadıkları uyum sorunlarını, memleket özlemlerini anlatırken üç genç Alman Filmci de kimi ışıkla, kimi çekimle, kimi de ses düzeniyle ilgileniyordu. Dillerini bilmesem de cana yakın bulduğum bu güler yüzlü üç gençle tercümanlığımızı Rejisörüm Gülsel Hanım yapıyordu. Ödemiş’teki çekimlerimin ardından İzmir’e döndük. “İzmir-Buca Göç ve Mübadele Anı Evi” ilk durağımızdı. Anı Evi açılmadan önce, atalarımın Rumeli’den gelirken getirdikleri yüz yıllık fotoğrafları armağan etmiştim. Duvarlardaki fotoğraflarından bana gülümseyerek bakarlarken bu kez Mübadele dışı bırakılan gruptan olan baba tarafımın hikâyesini anlattım film ekibine. Son çekimlerim gerçekleşmişti. Film ekibi, mübadil bir Rum ailenin hikâyesini kayda almak için Bursa’ya gittiler. Türkiye ve tüm Dünyada aynı anda gösterime girecek olan Filmimizin Galası bu yılın sonbaharında yapılacak. Siz de şimdiden davetlimsiniz.

MÜBADİL KENTİ İZMİR

Mübadiller İzmir’de önemli bir topluluk. Merkezi hükümet ve yerel hükümetler bu konuyu ne denli gündeme aldılar? İzmir, İstanbul’dan sonra en büyük mübadil kenttir. Mübadelenin 100. Yıldönümü olan 30 Ocak 1923 tarihini içeren hafta boyunca yurdumuzun birçok mübadil kentinde ve yaşadığım İzmir’de, merkezi hükümet ve yerel yönetimler himayelerinde çeşitli etkinliklerle mübadiller saygıyla anıldı. Bunlardan: “MÜBADELE 100 YILLIK HASRET” Konak Belediyesinin Selçuk Belediyesiyle müşterek hazırladığı bu etkinlik, 31 Ocak 2023 tarihinde, Güzelyalı Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yoğun katılımla gerçekleşti. Etkinlik üç bölümden oluşuyordu: Sergi, Belgesel, Konser. Sergi: Mübadil kuşakları olarak bizler, atalarımızı anmak için Sergi Salonu’nda saat: 18.00’de buluştuk. Salonun duvarları, atalarından duydukları mübadele hikâyelerinin yanında fotoğraflarının da olduğu aktarıcıların afişleriyle kaplıydı. Ben de mübadil ailemi anlattığım hikâyem ve fotoğrafımla oradaydım. Afişimin yanı başındaki çerçevenin içinden dedem Halil Ağa, babam İbrahim Köken ve iki akrabamızla birlikte yüz yıl öncesinden memleketleri İskeçe’den bana gülümsüyorlardı. Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Şengel’in yaptığı “barış” kokulu açılış konuşmasından sonra kendisi de mübadil kuşağı olan Konak Belediye Başkanı Abdül Batur da “Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyet’e bağlılığını anlatan sözleriyle” konuklara seslendi. Coşkuyla alkışlanan konuşmaların ardından iki başkan, geceye aktarıcı olarak katkıda bulunanların afişlerini inceleyerek onları kutladılar. Belgesel: Ata yurdundan ana yurduna hem Türk hem Rum mübadillerin acı dolu hikâyelerini sinema salonunda izlerken gözyaşlarımızı tutamadık. Filmin gösterimi sırasında, perdede zaman zaman dedem İskeçeli Halil Ağa’nın kucağına oturmuş bebek Firdevs’i izlerken çekilmiş fotoğrafımı görmek, benim için ayrı bir sevinç oldu. Konser: Belgeselin bitiminden sonra sahne alan Agora Minör grubunun sanatçıları, İki Kıyının Ezgileri adlı konserde hem Türkçe hem Yunanca söyledikleri repertuvarla “barış ve kardeşliği” yaşattılar bizlere. Bazen gözlerimizde yaşlarla dinledik onları bazen coşarak hep birlikte söyledik şarkıları. Konser bittiğinde iki yakanın insanlarını saygıyla anmanın mutluluğu vardı yüreğimde Karşıyaka’da Ahmet Piriştina, Göztepe’de Ahmet Adnan Saygun Kültür Merkezleri’nde ve Bornova Nedret Güvenç Sahnesi’nde İzmirliler aynı konudaki etkinlikleri izleme fırsatı buldular. Bu yıl çok ağır bir deprem felaketi yaşadık. Deprem bölgesinde yaşayan mübadillerin anıları ve bellekleri ne durumda? Bilginiz var mı? Bu yıl on bir ilde yaşanan deprem felaketi hepimizi derinden üzdü. On binlerce canı kaybettik. Antik kentlerimizin ve çağlar boyu yaşattığımız uygarlık eserlerinin yok olması hem ülkem hem dünya için büyük kayıptır. Beni en çok yaralayan durumlar da deprem bölgesine zamanında yardım yapılmamış olması ve yer bilimcilerin depreme karşı çok önceden yaptıkları uyarılara ilgisiz kalınmasıdır. Biz, eşim ve çocuklarımla depremzedelere yardım amaçlı bağışlarımızı Haluk Levent’in hesabına gönderdik. Ne mutlu ki vatanını, milletini seven binlerce insanımız var. Oğlum Serkan, Malatya’dan gelen depremzede bir aileye Yenifoça’daki evinin anahtarını verdi. Zerrin ablam da Ödemiş’teki evinin kapısını, Hatay’dan gelen çocuklu bir aileye açtı. Mübadil torunlarının kurduğu “Lakırdı Kitap Kulübü” üyelerinden bir grup, depremzedelere yardım amaçlı Hatay ve çevresindeki yıkık kentlere yiyecek ve zorunlu ihtiyaç malzemeleri götürdüler. Kimseye “Siz mübadil misiniz?” diye sormak akıllarına bile gelmedi. Herkes eşitti acıda… Değerli Yazar Kemal Yalçın, depremi duyar duymaz Almanya’dan deprem bölgesine geldi. O bölgedeki gerçekleri araştırdı, birçok kişiyle söyleşiler yaptı. Almanya’ya dönüp araştırmalarını ve söyleşilerini içeren “SESİMİ DUYAN VAR MI?” adlı kitabını yazdı. Yay Yayınları tarafından yayınlanan bu kitap deprem gerçeklerini yazan ilk ve tek kitap oldu. Benim de üç kitabımın arka kapak yazılarını yazan Kemal Yalçın’ı yürekten kutluyorum.

GENÇ KUŞAKLARA MESAJ

Genç kuşakların mübadele belleğine sahip olmayacakları kaygısını yaşıyor musunuz?” Bu önemli soru için size teşekkür ederim. Genç kuşakların mübadele belleğine sahip olmayacakları kaygısı beni de düşündürüyor ve üzülüyorum. Çünkü ülkemizde, uzun yıllar Mübadele anlatılmadı, konuşulmadı, mübadiller yok sayıldı. 500 yıllık bir tarih, Ege’nin sularında gömülü kaldı! Türk Tarih Kurumu, “Mübadele” üzerinde yeterince durmadı. Türk yazarlar, bu konuda 1990’lara kadar kitaplar yazmadılar. Mübadillerin çektiği acılar okunmadı, sahnede canlandırılmadı. Üstü kapatıldı hep. İlkokul, Ortaokul ve Lise yıllarında ders olarak okutulması gereken Mübadele gerçekleri, doksan altı yıl müfredata girmedi. Birkaç cümleyle geçiştirildi. Mübadele ilk kez, 2019-2020 Eğitim ve Öğretim yılında MEB tarafından Ortaokul 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabına “Kalbim Rumeli’de Kaldı” adlı kitabımdan alınan (sf.130) bir parça ile girmiş oldu. Öğrendiğimde gözyaşlarımı tutamadım. Kavala mübadili anne tarafım ana vatana geldiklerinde İzmir’in ilçesi Ödemiş’e iskân edilmişler. Memleketini zorunlu terk etmenin, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmanın yarattığı travmayı hiç anlatmadılar bize. Kendilerine reva görülen çete baskınlarından, korkularından hiç söz etmediler. Hep sustular! Kalplerimize kin ve nefret tohumları atmadılar hiç! Memleketlerinde yaşadıkları güzellikleri anlattılar bize. Yemyeşil ormanlardan, gürül gürül akan derelerden, vişne bahçelerinden, Rum komşularıyla sevinçlerini ve hüzünlerini paylaştıkları güzel günlerden söz ettiler hep! Kavala ve İskeçe şehirlerinin güzelliği, onların anlatımıyla büyülü bir masal âlemine götürüyordu beni. Çok sonraları Yahya Kemalleri, Necati Cumalıları, Kemal Yalçınları okuyup mübadele gerçeğini öğrendikçe anladım ki benim hayallerimi süsleyen masal ülkesi onların kayıp vatanlarıymış meğer… O zaman mübadelenin onulmaz hüznü belleğimde yer etti. Eklemek istediğiniz bir şey varsa memnuniyetle yazarız. Hiç kuşkusuz Mübadele, büyük kopuş, büyük acı, büyük hasret demektir. Eğer bir daha yaşanmasın istiyorsak bu öyküyü unutmamak ve unutturmamak gerekir. Mübadeleyi yaşayan 1.Kuşaklar, bize bunu anımsatmak için türkülerle, şarkılarla, öykülerle, masallarla, ağız tadından yaşam biçimine getirdikleri ve götürdükleriyle, iki yakada büyük bir kültürel ve sanatsal miras oluşturdular. Bu mirası kuşaktan kuşağa aktarmak bize düşer. Kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden ayrılmadan ve “Yurtta barış, dünyada barış!” diyerek…