Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı. Herkes merak ettiği asgari ücret konusuna da değinen Yılmaz, enflasyon ve memur maaşları ile ilgili de konuştu.
"ENFLASYON AYLIK BAZDA BİR DÜŞÜŞ EĞİLİMİNE"
Türkiye'nin büyüme ve reel ekonomide çok başarılı olduğunu, artık enflasyonla mücadelenin en öncelikli mesele haline geldiğini anlatan Yılmaz, bu doğrultuda izlenen para, maliye politikaları ve yapısal reformların ilk etkilerini görmeye başladıklarını belirtti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aylık bazda bir düşüş eğilimine, bir ivme kaybına girdi enflasyon. Geçen yıl aylık ortalama 4,3 enflasyon olmuş. Son üç ayda bu rakam 3,8 seviyesine düşmüş durumda. Yani aylık bazda sonuçlar çıkmaya başladı. Yıllık bazdaki sonucu ise belirgin bir şekilde 2024'ün ortalarından itibaren göreceğiz. Niçin böyle? Geçtiğimiz yaz döneminde çok yüksek artışlar yaşadık. Normalde mevsimsel etkilerle bakarsanız yazın düşük olur enflasyon, sonbaharda yüksek olur. Bu sene biraz tersini yaşadık doğrusu. Yazın yüksek oldu. Kurdaki hareketlilik, başka faktörler. Şimdi geldiğimiz noktada tedbirlerimizin neticesinde mevsimsel koşullar aleyhte olduğu halde enflasyonda aylık bazda ciddi bir ivme kaybı söz konusu. Yıllık bazda bu baz etkisi dediğimiz bir şey var. Yani yazın hesabımıza giren bu yüksek rakamların hesaptan çıkması gerekiyor ki ciddi bir düşüş gerçekleşsin. O da önümüzdeki 2024'ün ortaları gibi gerçekleşmiş olacak. Dezenflasyon süreci diyoruz. 2025'te bu bir istikrar süreciyle devam edecek. Yüzde 15'lere kadar düşmesini öngörüyoruz 2025'te enflasyonumuzun. 2026'da ise tek haneli rakamlara, yüzde 8,5 gibi bir rakam var Orta Vadeli Program'ımızda, tek haneli rakamlara yeniden dönüş olacak. Bu çok önemli bir şey; öngörülebilirlik sağlamak bakımından, sosyal adalet bakımından, vatandaşımızın satın alma gücünü koruma bakımından. Dolayısıyla enflasyonu kademeli bir şekilde tek haneli rakamlara yeniden düşürme perspektifimiz var. Bunu da laf olarak söylemiyoruz. Altını politikalarla doldurmuş durumdayız. Adım adım da bunları hayata geçiriyoruz."
Konut fiyatları ve kiralardaki artışın hız kaybettiğini, daha da aşağıya gelmesi için gayret sarf ettiklerini dile getiren Yılmaz, konut arzının artırılması gerektiğini söyledi. Yılmaz, deprem bölgesinde yüz binlerce konut inşasının devam ettiğini, bunlar tamamlandıkça depremzedelerin bu bölgeye tekrar geri döneceğini dile getirdi. TOKİ'nin sosyal konutlara büyük bir önem ve ağırlık verdiğini, son iki yıldır TOKİ'ye bu amaçla bütçeden kaynak ayırdıklarını aktaran Yılmaz, "Bunların ötesinde de kentsel dönüşüm. Son dönemlerde yine en önemli attığımız adımlardan biri bu oldu. Kentsel dönüşümü hızlandırıcı bir yeni kanun yaptık ve yeni bir başkanlık kurduk. Burada da çok yoğun şekilde yeni ve güvenli konut inşası sürecine girdik. Bir taraftan talebi kontrol ederken bir taraftan da arzı artırıcı politikalarla konut fiyatlarını ve kiraları kalıcı bir şekilde düşürmenin gayreti içindeyiz." ifadelerini kullandı.
Yılmaz, konutlarda kira artışını yüzde 25 ile sınırlayan düzenlemenin, kiracıları korumak amacıyla alınan bir tedbir olduğunu, enflasyon makul seviyelere geldiğinde bu tür tedbirlere artık ihtiyaç kalmayacağı kaydetti. Aşırı ve ithalatı harekete geçiren tüketimin sürdürülebilir olmadığına dikkati çeken Yılmaz, makro stratejilerinin, tüketimi daha dengeli şekilde sürdürme, yatırımları, üretimi, ihracatı öncelikleyen bir büyüme stratejisini ortaya koyma, böylece tasarrufları artırma ve bu tasarrufları da daha çok yatırıma üretime, kanalize etme olduğunu bildirdi.
Yılmaz, bunun aynı zamanda enflasyonla mücadele için de önemine işaret ederek, "Çünkü dünyada da büyüme, enflasyon, resesyon tartışmaları var. Bir taraftan istikrarı sağlayacağız. İstikrarı sağlamak için bir miktar bir büyümeden fedakarlık gerekiyorsa o yapılır zaten. Yapılıyor da 5,4 büyümeden, şimdi yüzde 4'e çekmiş durumdayız. Bir miktar büyümeden fedakarlık yapıyorsunuz. Ama büyümeyi tamamen göz ardı edemezsiniz çünkü kalkınmakta olan bir ülkesiniz bir taraftan da istihdam sağlamanız, refah artışı, sosyal refah artışı sağlamanız lazım." şeklinde konuştu.
Bunun için yatırımlar ve ihracata öncelik verdiklerini, bu öncelikleri somut programlarla desteklediklerini dile getiren Yılmaz, Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi'ni (YTAK) güncellediklerini, Toplumsal Yatırım Notu ile de yatırıma, ihracata, girişimciliğe, sosyal konut gibi projelere destek veren bankalara daha yüksek bir not verileceğini, sadece tüketimi finanse eden bankaların ise daha düşük bir not almış olacağını kaydetti.
Yılmaz, Merkez Bankasının, Toplumsal Yatırım Notu yüksek bankalara birtakım avantajlar sağlayacağını, örneğin karşılık oranlarını ve karşılık oranlarıyla ilgili yaklaşımlarını belirlerken bunu esas alacağını, bu bankaların başka enstrümanlarla resmi kurumlar tarafından ödüllendirileceğini ifade etti.
Türkiye'nin uluslararası doğrudan yatırımdan daha büyük pay alması için yasal, kurumsal düzenlemelerle bürokrasiyi azaltarak yatırım iklimini iyileştirip öngörülebilirliği pekiştireceklerini belirten Yılmaz, bu çerçevede Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi'nin yeni bir strateji hazırlığı içinde olduğunu, bu stratejiyi 2024'ün başında ilan edeceklerini aktardı.
Yılmaz, "Türkiye konumuyla insan gücüyle potansiyeliyle muazzam bir yatırım ülkesi ve bunu da hayata geçirmemiz lazım. Türkiye Yüzyılı, yatırımların yüzyılı olacak ve bu da ülkemizin refahını çok daha üst düzeylere taşımış olacak." dedi.
ASGARİ ÜCRET NE KADAR OLACAK?
Asgari ücrette yapılacak artışa ilişkin soruya Yılmaz, şu yanıtı verdi: "Bir taraftan işçimizin alım gücünü korumak, refahını artırmak elbette hepimizin amacı. Ama diğer taraftan işverenimizin de istihdamını devam ettirmesi, daha fazla insanı istihdam etmesi, kayıt dışına istihdamın kaymaması, rekabet gücünün dış dünyaya karşı korunması gibi haklı kaygıları var, söylemleri var, argümanları var. İşte buradaki dengeyi iyi kurgulamak gerekiyor. Kısa vadede bu ikisi birbirinin zıddı gibi görünebilir ama orta, uzun vadede aslında menfaatler bir. Aslında işletmelerin gerçek sahibi bence çalışanlar. İşletmeler güçlü olacak, verimli bir şekilde çalışacak, büyüyecek ki daha fazla çalışanı istihdam etsin, daha fazla refah üretsin. Verimliliği artırsın, verimlilik arttıkça da sürdürülebilir bir şekilde gelir artışı sağlansın. Dolayısıyla bir denge içinde bunun belirleneceğini düşünüyorum. Ama ana ilkemiz her zaman çalışanlarımızı enflasyona ezdirmemek olmuştur. Hiçbir dönemde de bunu yapmadık. Bütün kesimlere, 2002 ile bugün, memura, işçiye, emekliye, asgari ücrete hangi kaleme bakarsanız bakın hiçbir kalem reel olarak geriye gitmemiştir."
"MEMUR VE EMEKLİSİ İÇİN YÜZDE 50 ARTIŞ"
Yılmaz, emekli maaşlarında beklenen artış konusundaki soruyu ise emekli sayısındaki artışa işaret ederek, şöyle yanıtladı: "İmkanlarımızı sonuna kadar zorlayarak inanın, depreme rağmen bütün bu şartlara rağmen, elimizden gelen her şeyle emeklimizin yanındayız. Yanında olmaya devam edeceğiz. Memur emeklisiyle ilgili şöyle bir durum var. Memurun biliyorsunuz toplu sözleşme gereği alacağı bir fark var. Aldığı bir artış var, artı enflasyon farkı var. Bu da oldukça önemli bir rakama gelecek gibi görünüyor. Dolayısıyla bu memur emeklisine de zaten yansımış olacak. Bu artış gelecek sene için öngördüğümüz enflasyonun oldukça üzerinde bir artış. Orta Vadeli Program'da 33 dedik biz biliyorsunuz artışa. Merkez Bankamız bunu 36 olarak revize etti ama işte bu bantta bir enflasyon beklediğimiz ortamda, yüzde 50 civarında bir artış memur ve memur emeklisi için. İşçi emeklileri daha farklı şartlara tabi. Bir de asgari emekli ücreti alanlar var. Onlardan bir kısmının farklı durumda olanlar var. İşte kök ücretten şuradan buradan. Tabii ki Kabinemiz, hükümetimiz bu işi tartışacaktır. Bütçemizin deprem yükü altında olduğu, çok ciddi birtakım çevremizde sorunların yaşandığı, dünyada büyümenin, ticaretin oldukça zorlu olduğu bir dönemde biz elimizden gelen tüm imkanlarımızla yanında emeklimizin yanında olacağız. Loading...