Mavinin kırk tonu ile yeşilin kırk bin tonu el ele kol kola

Barışın, kardeşliğin, birliğin, dirliğin simgesi eşsiz Karadeniz... Tek ve hür ağaçların bir araya gelip bölgenin güzelliğine güzelik katan yeşili. Keyifli bir Karadeniz gezisi, vücudun hücrelerini ye...

Abone Ol

Hikayemiz şöyle...

Eşim, baba tarafından Rize Pazar’lıymış. Rivayete göre denizci olan büyük büyük babaları çok eskiden Rize’den gelip Eski Foça’ya yerleşmişler. Soyadları da Denizeri.

Sonra soyağaçlarına ulaştılar internetten. Bu rivayet bir anda doğrulandı ve gerçek bilgilere dönüştü. 1850’li yıllarda Rize’de doğmuş dedeleri. Tabii ki zaten hep gelinmek istenen bu coğrafya için artık daha geçerli nedenimiz vardı. Ata topraklarını ziyaret etmek. Yıllardan beri bir sebeple gerçekleşememişti. Ama hep konuşulurdu. Zaten tüm seyahatlerin ötelenmemesi gerekir bence. İşte bazen ıskalayabiliyoruz bazı önemli konuları.

Neyse ki, sevgili Sunay Akın abimiz de Trabzon’a davet edince şartlar oluşuverdi hemen.

Önce Rize’de iki gece sonra Trabzon’da iki gece ve sevgili dostlarımız için de Ordu’da iki gece.

Şahane bir program ile İzmir’den direkt Trabzon’a uçuverdik.

Sağ olsun dostlar ve arkadaşlar da var. Hemen kiralık aracımız ile Trabzon’dan gezmeye başladık. Olmazsa olmaz Uzungöl’e gittik.

UZUNGÖL

Uzungöl Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı heyelan set gölü. Yamaçlardan düşen kayaların, Haldizan Deresi’nin önünü kapatmasıyla oluşmuş. Uzunluğu bin, genişliği 500 metre. Gölün en derin yeri 15 metre. Uzungöl Tabiat Parkı’nın bir parçası. Turistik bir yer. Bu mevsimde bile çok kalabalıktı. Tüm çevresi restorant ve kafelerle ışıl ışıldı. Işıkların da göle vurması ile şahane fotoğraflar çekme imkanı bulduk. Genellikle Arap turistler vardı. Yerli turist için artık sezon kapanmıştı çünkü.

RİZE’DE İKİ GÜN

İki gün oldu ancak yaşadığımız güzellikler, insanları, yemekleri nasıl da muhteşemdi. Huzur dolu bir şehir. Büyüleyici, özel bir atmosferi var. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir güzellik. O kıvrımlı dar alanların, adeta cennete götürdüğü yollar. Bu doğayı elbette çokça yağan yağmurlara borçluyuz. Ancak bizim şansımıza iki gündür yağmur da yok. Tam bir sonbahar. Ağaçlar sarıdan kırmızıya

Turuncuya dönüşmüş. Yemyeşil çam ağaçlarının ortasında. Nasıl bir tablo.

Hiç bir ressamın hayal edemeyeceği kadar özenle girmiş renkli ağaçlar, tüm ormana. Neşe ve enerji ile bizleri karşılayan binlerce ağaç...

AYDER YAYLASI

Ama ne yayla... Şahane. Bir yanda hayvanlar otluyor. Bir yanda insanlar çimlerde piknik yapıyor. Yöre insanı geleneksel kıyafetleri ve baş bağlaması ile oturmuş örgü örüyor. Özünü koruyup bu güne gelmiş yaylalardan. Aslında hey yazın gelinir genellikle buralara. Ancak şunu gördük ki, sonbaharda da gelinebiliyormuş. Daha sakin. Turistlerin azaldığı bir zamanda doyasıya tadını çıkarabilirsiniz. Şehir ilçelerine bir saat kadar mesafede pek çok yaylaya ulaşabiliyorsunuz.

Kaçkar Dağları’nın eteklerinde olan bu yayla en bilindik olanlardan. Tüm yaylalar çok güzel zaten. Yayla zamanı haziran ayının başından eylül ayına kadar devam eden üç aylık bir zaman. Çamlıhemşin ilçesinden 19 kilometre güneydoğuya gittiğinizde sizi Ayder karşılıyor. Burda rakım bin 218 metre. Fırtına Deresi’nin metrelerce yüksekten gelen sesi ile büyülenmemek mümkün değil.

Her yerden ayrı bir şelale, ayrı bir güzellik... Çam ormanlarının ve Kaçkar Dağları’nın tam ortasında Ayder Yaylası. Buradan da meşhur Ayder balı almadan sakın dönmeyin. İyi bal donar, bunu unutmayın. Trabzon bezi de alınması gerekenlerden...

Bu güzel yaylaların içinde bungalov tipi yayla evleri var. Konaklama da yapıyorsunuz. Çok şirin restorant ve kafeler de harika. Hepsi otantik, ahşap ve şık dekorlu. Çalışanlarla sohbet etmenin tadına doyum olmuyor bu arada. Yolumuz üzerinde de pek çok yayla gördük. Tabii ki hepsine gitmek zaman olarak imkansızdı.

Rize’deki başlıca yaylalar

İkizdere ilçesinde Anzer, Ovit, Varda, Gölyayla, Cimil

Hemşin’de Ambarlı

Çayeli’nde Hazende

Çamlıhemşin’de Ayder Yaylası, Aşağı ve Yukarı Kavron. Elevit, Tirevit, Kale, Baş Yayla, Hacıvarak, Palovit , Çaymakçur, Amlakit ve Samislat yaylaları.

Biz hem Çamlıhemşin’e hem de ikizdere’ye gittik.

Büyülendik resmen. Yayla isimleri de pek hoş değil mi?

BAŞIMIZI DA BAĞLADIK

Yolda tabii ki ben de geleneksel şekilde başımı bağladım. Hatta yörenin insanı bir teyzemizden de beğeni aldım hemen. Eşarplar bağlanmış diye. Öyle kolay da değil. Biraz bilmek gerek. İki örtü ile baş bağlanıyor. Alttaki örtü küçük ve oyalı kenarlı bir eşarp. Üstüne de oldukça büyük kare bir eşarp kıvrılarak baş üzerine iç içe geçirilip iki kez dolanıyor. Bütün gün bir daha hiç açılmıyor.

Bugün yerimiz doldu. Zil Kale ve yaşadıklarımızı yemekleri kısaca tüm güzellikler haftaya…

Sağlık ve sevgi ile kalın…