Marifet yaşamakta…
Meslek hayatım boyunca sayısını hatırlamadığım kadar intihar haberine gittim. Apartman boşluğuna d...
Meslek hayatım boyunca sayısını hatırlamadığım kadar intihar haberine gittim.
Apartman boşluğuna düşmüş cesetler gördüm. Ağaçta sallanan ölüler çektim.
‘İşimiz bu’ deyip işin içinden çıkmak kolay. Ancak intihar toplumun kanayan yarası...
Herkes gibi ben de birşeyler yazayım, çizeyim dedim ve bir gazeteci olarak özeleştiri yaptım.
Artık kabak tadı veren “Önce insanım, sonra gazeteciyim” ya da “Ne olursa olsun önceliğim işimdir, önceliğim haberdir” tartışmalarını bir kenara bırakalım.
İntihar veya tecavüz gibi toplumu derinden etkileyen olayların medya ya da siyasiler tarafından malzeme yapılması hiç hoş değil desem, hafif kalır.
Bu, düşene bir tekme atmaktan öte, ölen tavuğun diğer tavuklara yedirilmesi gibi geliyor bana...
Raiting ya da biraz daha tıklanma uğruna haberde paylaşılan detaylar, intihar edene yapılan güzellemeler yangına körükle gitmek değil de nedir?
Biraz az okunun, az tıklanın, az izlenin, ne olacak?
İntihar çok hassas bir konudur. Bu şekilde kullanılacak bir malzeme değildir.
Ben kendi adıma, mümkün olduğu kadar intihar ve tecavüz haberi vermemeye, versem de detayları paylaşmamaya gayret ediyorum.
Meslektaşlarıma çağrım;
Yol göstermeyin…
Kahramanlaştırıp takdim etmeyin.
Ruhsal dengesi bozuk kişileri dürtmeyin…
Fişeklemeyin…
Yapmayın!
Hasta kişilikler önce normalleştirir, sonra kopya eder.
İntihar, kişinin kendine yönelttiği şiddetli bir saldırganlık halidir.
Bununla birlikte başkalarını cezalandırma arzusudur da…
Özellikle en yakınlarını…
Anne, baba, eş, sevgili gibi…
Tabii bilim insanları buna depresif haller der, bipolar bozukluk der, katatoni der, şizofreni der, beyinde azalan serotonin seviyesinin azalması der.
Der oğlu der…
Ancak olayın bir de bu yüzü vardır:
İntihar acizliktir, korkaklıktır, geride kalanlara yapılabilecek en büyük zulümdür.
En büyük ihanettir.
Yok öyle en ufak bir yıkımda bunalıp dertlerin altında kalmak falan…
İnsanlar ne dertlerle boğuşuyorlar.
Marifet yaşamakta…
Her zorluğa rağmen ayakta kalabilmek, sorunlarla mücadele edebilmek ister yaşamak.
Cesaret ister!
MADALYONUN KARANLIK YÜZÜ
Savaş sırasında uluslararası insancıl hukuk (jus in bello) gereği sivilleri öldüremezsiniz.
Çocuk asker kullanamazsınız…
Esirlere kötü muamelede bulunamazsınız…
Ev, ibadethane, çiftlik basıp katliam yapamazsınız…
Doğal kaynaklara zarar veremezsiniz, nehirleri kirletemezsiniz, ormanları yakamazsınız.
Ancak kurduğunuz, yemlediğiniz veya desteklediğiniz terör örgütleri eliyle sürdürdüğünüz bir vekalet savaşında yukarıda saydıklarımın hiçbirini uygulamanız gerekmez.
Hatta savaş başlatmak için kabul edilebilir gerekçelere de (jus ad bellum) ihtiyaç duymazsınız.
Ne yazık ki bu devletlerin karanlık yüzüdür.
Haince, korkakça…