“Leyla Mevsimi, içimde yüzyıl dolaşan sesim”

Çukurova 14’ün TÜYAP Kitap Fuarı’nda edebiyat dünyası da okuyucular da uzun zaman sonra yan yana gelmenin heyecanını...

Abone Ol
Çukurova 14’ün TÜYAP Kitap Fuarı’nda edebiyat dünyası da okuyucular da uzun zaman sonra yan yana gelmenin heyecanını yaşıyor. Biz de fırsat buldukça şairleri, yazarları sorularımızla konuşturacağız. Şair Selda Kaya, şiir çabası için, “Şiirimin varacağı yolu bilmiyordum ama yazdıkça hep daha iyisinin peşine düşüyorum. Daha iyisi olmalı; daha daha iyisi olmalıyım diyorum” dedi. Yeni şiir kitabı “Leyla Mevsimi”ni ellerine sinmiş dizelerin damıtılması olarak anlatan Kaya, “İçimde yüzyıl dolaşan sesim diyebilirim” ifadesini kullandı. Sözü Selda Kaya’ya bırakıyoruz… -Leyla Mevsimi kitabınızı epey zamandır bekliyorduk. Bu kitabı şiir serüveninizde nasıl tarif edersiniz? Zira bu ilk şiir kitabınız değil... Bildiğiniz gibi ilk kitabım olan “Hırkamda Şiiri Lekeleri” 2017'de çıktı. İlk kitabımdan hemen sonra "Leyla Mevsimi "adlı bu şiir kitabımın üzerinde çalışmaya başladım. Yani yeni bir dosyayla yeniden ve daha keyifli olan şiir serüvenime devam ettim. İlk kitabım çok beğenilmesine rağmen bana yetersiz geldi ve bendeki şiir aşkı daha iyi olmalıydı, dedim. Hani herkesin şiirimi beğenmesi demek ben kendimi beğendim anlamına gelmiyor. Şiirin bendeki karşılığı daha fazlaydı. Şiirde daha fazla olduğumu ve ruhuma sızmış tüm şiirler için kalemi almıştım elime... Ellerime sinmiş dizeleri ve sözcükleri şiire damıttım. Pazılın parçaları gibi elimdeki sözcükler olması gereken yerdeydi yani içimdeki şiir oluşuyordu ve ben kendim oluyordum artık. Yüksek bir sesle artık ben buradayım diyordu şiir bana, ben tamamlanıyordum bu sesle, yeniden ve her şiirde... "Leyla Mevsimi” için içimde yüzyıl dolaşan sesim diyebilirim . -Özgeçmişinizde Derik'ten sınırları aşan bir seyir görüyoruz. Şiirleriniz yayımlandığında varacağınız bir yer belirlemiş miydiniz? Şiirleri okunan, ilgi gören bir yerde olmak nasıl bir duygu. Yani sevgili Mazlum doğup büyüdüğüm yer Derik; Mardin'e bağlı küçük bir ilçe olabilir. Ama küçük yer küçük insanı doğurur demek anlamında değildir. Küçük yer daha çok büyük insanı doğurur. Çünkü küçük yerde hayat her zaman daha yavaş akar her şeyin farkında ve bilincinde oluyorsunuz. Kısa zamanlara çok işler sığdırıyorsunuz. Ve kendinizi gerçekleştirmek için daha çok vaktiniz vardır. İnsan kuru kalabalığın boş gürültüsüne kapılmıyor, daha çok kendinizi yaratmaya çalışıyorsunuz ve kendinizi yaratmaya çalışırken bu küçük sınırların anlamsızlığının bir daha farkına varıyorsunuz... Tabii ki şiir yazarken varmak istediğim yer ve şablon gözümün önünde belirmedi. Şiiri sevdiğim için yazdım ama hiç bir şekilde şair olabilir miyim, düşüncesi geçmedi aklımdan. Çok ileri zamanlarda ve belki de bu yola girmemle ilgili tetiklendim önce, sonra “acaba” geçti aklımdan ve bu acabalardı beni bu yola koyan. Şiirimin varacağı yolu bilmiyordum ama yazdıkça hep daha iyisinin peşine düşüyorum. Daha iyisi olmalı; daha daha iyisi olmalıyım diyorum. Şiir için oldum bu kadarım demediğim sürece gelişimin devam edecek. Biliyorsunuz şair sözcük avcısıdır ve sürekli avcı kalıp avına devam etmelidir. En iyi en iyisinin peşine düşmeli her zaman... Şiirlerimin okunması beğenilmesi ve şiir alanında adımdan söz ettirmek büyük bir mutluluk. Ama bunlar olduğu zaman ben yerimde saymamalıyım ve yoluma koşar adım devam etmeliyim.. Eleştiri de övgü de şiir yolunda kamçılar beni... Ama insan kendini herkesten daha iyi tanır eksiğinin ve fazlalığının farkındadır... Ben; ben kendimden ne bekliyorum, kendi beklentimin karşılığını verebiliyor muyum? Bunun cevabını en iyi ben verebilirim. Ve ben diyorum ki şu an olmadım olmalıyım.. Küçük bir sır size; Ben hep şiir vaktindeyim. aslında Bal kıvamında bir zamandır şiir vakti; benim için... Bu vaktin içinde kimseyle değil kendimle ve bir önceki şiirimle bir yarış içerisindeyim. Kimseye benzemiyorum benzememeliyim de... Hayran olduğum şairler var... Ama herkes kendi şiirini yazmalıdır diyorum... -Röportaj öncesi sohbetimizde şiirinizin dizimi ve bazı mısraların gücünden söz etmiştik. Bazı dizelerin kısa da olsa etkili şiir olabileceğini konuştuk. Böyle bir yolu tercih etmeyişinizin nedeni nedir? Aslında sevgili Mazlum burada mütevazı olmayacağım ve bu kısa dizelerin bir şiir olabileceğinin farkındaydım. Ve hatta kitabın ilk taslağını yayınevine yolladığımda o dizeleri şiirlerimden toplamadan yani hem şiirin içinde hem de şiirin dışında kalabildi, yani her dizeye bir sayfa, sadece o dizeleri serpiştirmeyi düşündüm. Bunun üzerine yayıncım Art Shop'tan sevgili Vedat Akdamar beni aradı ve bunu yaparsam kitabım çok kalın bir şiir kitabına dönüşeceğini söyledi. Ve ben çok kalın şiir kitabı istemiyordum. Kitabımın bir solukta okunması beni daha mutlu ederdi... Ama o bahsettiğiniz dizeleri şirin içinden tümden çıkarsaydım şiirimi sevmeyecektim. Biz diğer şairlerimizde de görüyoruz, şiirin tümü bilinmiyor. Ama bazı dizeler var ki bir şiir niteliğinde, ve o dizeler herkesin dilinde durmuştur. Örneğin ayrılıkların şairi Ümit Yaşar Oğuzcan "Ben en çok ellerini sevdim" demiştir bir şiirinde. Bu dize tek başına bir şiir ve sadece bu dizeyi söyleyen bir kişi kimden bahsettiğini anlatmış olur. "Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor", "Keşke yalnız bunun için sevseydim seni "diyen Cemal Süreya’da da bu izlek var... Tabi ki bu örneklemeyle de Cemal Süreya olmaya çalışmıyorum kimse öyle bir düşünceye kapılmasın. Herkes kendi şiirini yazar, sonuçta... Cemal Süreya da Cemal Süreya olacağını bilmiyordu. Zaman buna karar verir. Bazı şeylerin sebep ve sonuçlarını tahmin edemeyiz, bizden bağımsız gelişir. O dizelerin güçlü olduğunun farkındayım. Biliyorsunuz şiir şairden çıktıktan sonra bütün insanlığa mal olur ve isteyen o dizeleri tek başına istediği gibi kullanabilir... yani hem şiirimin içinde hem de şiirimin dışında kalabilir o dizeler. Varacağı yer varsa ki mutlaka varır. Okuyucum buna karar versin... -Yine az önceki sorudan devamla masanızda beklettiğiniz bağımsız dizeler var mı? Ve evet masamda duran bağımsız dizeler çokça var, ama şiir de yine karşınıza çıkacaktır önümüzdeki dosyada. Örneğin, "Al şehrine anne yeniden doğur beni" dizesi okuyucuda nasıl bir çağrışım bırakır bilmiyorum. Ama bendeki karşılığı mutsuz bir hayatı artık istemeyen birinin annesine sığınıp ondan yeni bir yaşam dilenmesidir. Mutluluğu, mutsuzluğu, hüznü yazmadan tek bir dize ile o insanın tüm yaşamı ve bir geri dönüşümle başka bir yaşamla mutluluğu istemesini anlatıyor.... -Aşk, şiirinizin önemli bir olgusu. Epeyce yer kaplıyor. Şiir ya da başka bir yolla kadının aşkı anlatmasının kadın özgürlüğü ve özgünlüğüne katkısı nedir? Şiir yaşama bırakılmış bir çığlıktır. Kadın da en çok neyin çığlığını atıyorsa onun eksikliğini zamanında ve fazlaca hissetmiştir... Aşk olgusu fazla, evet. Aşkı bulduğunda şair neden bunu özgürce yazıya şiire dökmesin. Sevmek, aşık olmak dünyanın en güzel duygusu ise neden kalemini özgürce kullanmasın. Yani şiire, yazıya, döküyorsa özgürlüğü ve aşkı kaleminin ucuna takmıştır demek.. Aşkı anlatmanın kadın özgürlüğü ve özgünlüğüne katkısına gelince… Kadın özgür düşünüyorsa şiirini de özgürce yazar. Herhangi bir kalıba ve sınıra takılmadan. Çevremde birçok kadın şair görüyorum şiir yazıyorlar ama aşkı coşkuyla yazamadıklarını görüyorum bunu sebebini sorduğumda ise, “Evliyiz, böyle aşk şiiri yazamıyoruz kocam ne der korkusu, evli değiliz millet ne der?” cevabını alıyorum. Ve iyi yapmıyorlar ve ben bunu yapmak istemiyorum. Şiirimin dilini serbest bıraktım kimin ne düşündüğünü asla aldırmadan kalemimi istediğim gibi oynatmayı seviyorum. Ben aşk şiirleri yazdığım için birçok erkek şair tarafından tepki aldım "Biz erkek halimizle bu kadar açık bir şekilde yazamıyoruz nasıl oluyor da sen kadın halinle bu kadarını yazabiliyorsun" denildi... Ama verdiğim cevap ise "artık kadınları rahat bırakın" kalemimizi rahat bırakın demek oldu... Ben özgürlüğü, aşkı, dilimi kalemimle daha öteye taşımalıyım. Ben buyum ve kendimi ortaya çıkarıyorum kimseye rol yapmıyorum… -Özellikle "Gül satmayana şiir" adlı şiiriniz geniş anımsayışların önünü açıyor. Şiirde eril bakışa karşı tavrı daha bariz okuyoruz. Bize gül metaforunu eril müdahale ile neden yan yana getirdiğinizi anlatır mısınız? Aslında aşk şiirleri bu kitapta çoğunlukta olsa bile toplumsal acılara değindim şiirlerimde var ve bu toplumsal acılar dediğimiz birçok şeyi yaşamımda yaşadım derince iz bıraktı diyebilirim... Bu kitabımı hazırlandığımda ayrıyeten kadın hakları ile ilgili kadına karşı şiddetle de bir mücadelenin içindeyim. Araştırma-inceleme yazıları ve birçok sosyal medya ve iletişim araçlarıyla da söyleşiler yaptım.. Ama bu kadın mücadelesinin yanında olmak içinde kalemimi kullandım. Erkek şiddeti ve karşı bir duruş var bu şiirde... Şimdi bu İmgeyi açıklamak kendimi biraz da ele vermek gibi olacak biliyorum.. "Babam gibiydiler, gül satmazlar yüzleri ve güzel kadınlar sevmezdi çirkin adamları" "Babam gibiydiler" erkekler demeden heybetli ve korku salan elleri ağır ve büyük kişi anlamını kastediyorum burada. "Gül satmazlardı yüzleri" Gül: güzelliği hoşluğu narin ve kibarlığı ifade ediyor; ki satsaydı böyle bir hal alacaktı Ama benim şiirimde gül satmıyor ve satmadığı için sert, sinirli korkunç bir ifade var burada. "Güzel kadınlar sevmezdi çirkin adamları" Ruhu ince güzel bir kadın neden sevsin ki yüzü gül satmayan ona yakın adamları... Bu kitabınızda ses tonunuz biraz yüksek. Ancak yalnızlık kavramı söz konusu olunca coşku azalıyor. Hatta "Yalnızlığımdaki Rastlantı" şiiri baştan sona böyle bir atmosferi içeriyor. Yalnızlık sizin şiirlerinizde engelleyemediğiniz bir duygu/olgu mu? Evet. Yalnızlık duygusu engelleyemediğim bir duygu. Etrafım kalabalık olabilir. Ama ben her zaman kendi yalnızlığımdayım. Tam anlamıyla hiçbir zaman iki kişilik olmadım.. Hiç kimse “seninle ölüme de tilili” diyemedi. Kendimi tam anlamıyla birine ait hissetmedim. Birini de kendime ait hissedemedim. Ya da hiç hissettirilmedi bana. Hep kendi yalnızlığımla baş başa kaldım. Şiir de sevgili hayatının en baş köşesindedir. Ağzı, yüzü, gözleri hepsi capcanlı karşıdadır Ama uzaktır. Onu düşünürken yalnızlık korkunç bir hal almıştır ve uykusuzluk vurmuştur sabahın perdelerine... Ama sevgili buna rağmen onunla olan her anı bekler ve anılar zihninde tekrar tekrar dolaşır… Yalnızlığında iki kişilik olmuştur buradaki sevgili.. "Yalnızlığımdaki rastlantı" şiiri de yaşama atılmış bir çığlık oldu… -Leyla Mevsimi şiirinizde şiirin kendini vurmasından söz ediyorsunuz. Belki bize bu imgeleme ile ilgili bir ipucu verirsiniz... "ayrılık mevsiminde hep kendini vurur şiir" şiir güzelliği ifade ediyor, ayrılık hüznü Burada şair; sevgiliden ayrı kaldığı süreyi "ayrılık mevsimi" terimiyle açıklıyor. Mevsim uzun, ayrılığı betimliyor. Ayrı kaldıkça şiirin onu bir liman olarak gördüğünü ve ona sığınıp onu bulduğunu ama farklı olarak sert bir dalga gibi sözcüklerin kendisini döverek ve inciterek çarpmasıyla şiire dönüşümü durumunu ifade ediyor... Bu şiire dönüşüm bir diğer anlamda sevgili kendini ve güzelliğini şiire benzettiği sevgiliden ayrılmış olmanın ağırlığına zaman olarak uzunluğunu dayanamadığı mevsimlere benzetirken, şirin bu içinde bulunduğu ayrılık mevsiminden dolayı kendini vurması, intihar etmesidir. Yani kendini vurarak yok olmayı istemesidir. Dediğim gibi şiir; güzelliği, ayrılık; çirkinliği ve beraberinde getirdiği hüznü ifade ediyor...