Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli’ toplantısında konuşan
Erol Kesici, susuzluk ve kuraklık tehlikesine dikkati çekti
6 Şubat 2023 Maraş depremleri, yaşanan büyük felaket sonrası, yeni deprem tedbirleri, hazırlık çalışmaları kapsamında, geçtiğimiz cuma günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında ‘Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli’nin ilk toplantısı ünlü bilim insanlarının da katılımıyla İstanbul’da yapıldı.
Toplantıda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yeni yerleşimleri planlarken şehirlerimizin yönünü mümkün olduğu kadar ovalardan dağlara, zemini sağlam yerlere döndürüyoruz. Yatay mimariden taviz vermeyeceğiz” dedi.
İstanbul’da bilim ağırlıklı, bilimsel tavsiyelerin öne çıktığı bu organizasyona, bölgemizin yakından tanıdığı bilim insanlarından biri olan Erol Kesici de katıldı.
Türkiye’nin önde gelen su ve göl uzmanlarından, başta Göller Yöresi olmak üzere Burdur ve Salda gölleri hakkında yaptığı çalışmalar ve uyarılarla medyada yer alan isimlerden biri olan, gazetemizde de hazırladığı özel makalelerle kamuoyu oluşturan Erol Kesici, görüşlerini dile getirme fırsatı buldu.
Kesici konuşmasında, “susuzluk ve kuraklık” tehlikesine bir kez daha dikkati çekerken, “kuraklık depremi” benzetmesinde bulundu.
KURAKLIK DEPREMİ!..
Kesici şunları söyledi: Bu asırda, asrın felaketini ve asrın acısını yaşamaktayız. Başımız sağ olsun. Birliktelikle sorunlar çok daha kolay çözülecek inancındayım.
Risk zarara uğrama tehlikesidir ve zarara uğramadan alınması çok önemlidir.
Suyun sesini de duymalıyız. Eşyanın, paranın bağışı olur ama suyun bağışı yok. Su yok ki!
Suyu üreten tek kaynak doğa. Suyun varsa yağışın, iklimin, gıdan, sağlığın, huzurun var. Su kanunu çıkarılmalı ki, çok bağlılıktan kurtulsun. Yağmuru beklemekle, kuraklık sorunu çözümlenmez. Suyun diğer önemli sorunu kirlilik. Sudan bulaşan hastalıklar, salgına dönüşebilmekte. Su kirliyse her şey kirli. Evsel kullanımda su oranı yüzde 10 tarımda yüzde 80. Su tasarrufu öncelikle tarımda olmalı, modern tarımla bu oran yüzde 40’a düşürülebilir.
GAZİANTEP TOPLANTISI
Bu asırda, deprem ve kuraklık gibi asrın acısını ve felaketini yaşamaktayız. TURKM toplantısında bilgi ve görüşlerimizi sunmak, çağrıya duyarsız kalmak, yaşanan acılara, yaşama saygısızlıktır. Acılarımız birlik ve beraberlik içerisinde bilgi ve yardımlaşma paylaşımlarıyla daha kolay sarılabilecektir.
Her felaket sonrası yapılan çalışmaların sonuçlarının uygulamaya geçmesi çeşitli nedenlerle gerçekleşmeyince, değişen bir şey olmamakta, aynı şeylerin tekrarının, anlık ve ileriye yönelik sorunların çözülmesine engel olmaktadır. Felaketleri yaşadıktan sonra önlemler almak yetersiz kalmakta. Risk zarar görme olasılığıdır. Planlamalar bugün, yarın, bir ay, bir yıl, on yıl, 5o yıl sonrası için tehlikeler yaşanmadan alınmalıdır. Bunu yerine getirip uyguladığımızda bugün çok daha farklı çalışmalar içerisinde olabileceğimiz gibi daha az kayıplar yaşamamız da olası olacaktır.
İkinci toplantı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum başkanlığında Gaziantep Afet Koordinasyon İl Müdürlüğü'nde yapıldı. Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli kapsamında ilk toplantıda oluşturulacak modelin, tüm ülkemize uygulanacak şekilde, şehirlerimizi afetlere karşı dirençli hale getirmek için belirlenecek esasları hazırlamak üzere alt komisyonlarımızın kurulması kararlaştırıldı. Kurulların görev alanlarını, risk yönetimi ve kriz yönetimi aşamalarını dikkate alarak jeolojiden jeofiziğe, şehir bölge planlamadan inşaat mühendisliğine, kuraklık-iklime, mimarlıktan tarihe, hukuktan sosyolojiye, iktisattan afet yönetimine kadar birçok alanda bilim insanlarının yer aldığı bildirilmektedir.
Oluşturulan 13 kurul; Destek Hizmetleri ve Sosyal Politikalar Kurulu, Deprem ve Yer Bilimleri Kurulu, Hasar Tespit Kurulu, Enkaz ve Atık Yönetimi Kurulu, Şehirleri İnşa ve İhya Kurulu, Kentsel ve Kırsal Dönüşüm Kurulu, Mekânsal Planlama Kurulu, Yeni Yapı Teknolojileri Kurulu, Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Akıllı Şehirler Kurulu, İklim Dostu Yeşil Dönüşüm Kurulu, Kentsel ve Kırsal Altyapı Kurulu, Tarihi ve Kültürel Miras Kurulu, Kriz Yönetimi ve İletişim Kurulu olarak belirlenmiştir.
Her bir kurulda konusunun uzmanı bilim insanları ve bürokratlar yer almaktadır. Kurularda bölgemizden SDÜ Emekli öğretim üyesi Dr. Erol Kesici yer almakta! Kesici bu 13 kurudan “İklim Dostu Yeşil Dönüşüm Kurulunda yer almaktadır. Bu kurulda; Prof. Dr. Barış Salihoğlu -ODTÜ, Prof. Dr. Burcu Özsoy- İstanbul Teknik Üniversitesi, Prof. Dr. Orhan Şen -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Prof. Dr. İlker Murat Ar- Stratejik Araştırmalar ve Verimlilik Genel Müdürü, Dr. Öğretim Üyesi Erol Kesici- Süleyman Demirel Üniversitesi, Volkan Mutlu Çoşkun-Meteoroloji Genel Müdürü, Orhan Solak-İklim Değişikliği Başkanı, Bekir Karacabey- Orman Genel Müdürü yer almaktadır.
KURAKLIK DOĞAL AFET DEĞİL
Kesici, yaptığı açıklamalarda, ülkemizde “deprem” gibi artçı sarsıntıları uzun yıllar sürecek olağanüstü kuraklık ve susuzluk yaşamaktayız. Yaşanan bu durumu doğal felaket olarak açıklamak, doğa yapılacak en üzücü saygısızlık olacaktır. Kuraklık ve susuzluk, güvenli gıdaya ve suya ulaşamamamızı, yağmurun, dolunun, karın yağmaması ne doğal felakettir, ne de doğaldır. Yaşananlar “insanın felaketi”dir.
Bu nedenle göllerin, yer altı sularının kuruması, adeta 60 yılda 160’tan fazla gölün, göletin, sulak alanların kurumasında insanların “akıl ve bilim dışı” davranış ve yönetimlerinin sonucudur. Gıda, giysi, çadır vb. her şeyi, bağışlayabilirsiniz ama suyu bağışlayacak yeri bulamazsınız. Çünkü herkes susuzluk, kuraklıktan etkilenmekte fakat ülkemiz tüm uyarılara rağmen, çözüm önerilerine rağmen kuraklığı çok daha fazla yaşamakta. Ülkemiz bu aylarda mevsim normaline yakın yağışları alması gerekirken, meteorolojik verilere göre, ülkemizin yüzde 80’ninde olağanüstü kuraklık yaşanmaktadır. Hem yağış miktarlarına hem de doğal göllerde, derelerde, göletlerde ve barajlardaki doluluk oranına baktığımızda çok ciddi kuraklık ve susuzluk yaşamaktayız. Bu konuda çok acil ve olağanüstü önlemler almamız gerekmektedir.
Suyun varsa, su buharın, bulutun ve yağışların var. Yaşanan kuraklığın temel nedenini yağmurun yağmamasına bağlamak çok yanlış olduğu gibi kuraklığı daha da artıracaktır. Yağmurun nasıl yağdığı çok basit ve bilinmektedir. Suyun yoksa yağmurun yok. Yağmurun yağması için su buharı, nem gerekli. Yağmur yüklü bulutların oluşması için su gerekli. Suyumuz, Eğirdir, Beyşehir göllerimizin seviyesi ne kadarsa yağmurumuz da o kadar olacaktır.
İklimin kuraksa,tarımın sulajk olmaması gerekir. Suya- gıdaya olan ihtiyaç nüfus çoğalmasıyla birlikte giderek artmanın yanı sıra, kuraklıkta susuz kalmayı artırmaktadır. Bun nedenle suyu bilimsel bakışla kullanmamız şarttır. Kuraklık denince ilk akla gelen evlerde diş fırçalarken, çamaşır vb. yıkarken suyu tasarruflu kullanalım demekten daha çok mevcut suyumuzun yüzde 80’in çok yaygınlaşan sulu ve tropikal ürün yetiştirmede kullandığımızı göz ardı etmemek gerekir. Elbette sanayide, evlerde kullanılan suları da israf etmemiz gerekir ama ikisin toplam oranı yüzde 20’dir. Tarımdaki aşırı su kullanımı buzdağının altında kalmamalı ve görülmelidir. Suyun kullanımında ayağımızı yorganımıza göre uzatalım bakışıyla, suyumuza göre tarımın tekniğini ve bitki dokusunu bilimsel yöntemlerle düzenlememiz gerekir. Ülkemiz, yarı kurak ve şu günlerde kurak bir yapıya sahiptir. Kurak iklimde, şeker pancarı, ayçiçek, mısır vb. çok su isteyen sulak tarım yapmamak gerekir. Bölgemizde ve dünyada susuz tarım örnekleri ve teknikleri çok yaygın olmasına rağmen, sulak tarımla işin kolayına kaçılmamalıdır.
Buharlaşma kayıplarının azaltılıp yağışa kazandırılması için bitki örtüsü korunmalıdır. Kuraklıkta diğer önemli bir sorun da buharlaşmanın giderek artmasıdır. Doğadaki su döngüsü büyük ölçüde suyun sıvı halden gaz hale geçerek atmosfere dönmesiyle sağlanır. Buharlaşma kayıpları çok önemlidir ve de yağışların azalmasına neden olur. Buharlaşma kayıplarının azaltılması bizim karalı yağışları (yağmurun yağmasını) sağlamamızın temel bilimsel ve akılcı yoludur. Bilim her alanda yaşatır ve yaşatmaktadır.
Buharlaşmayı etkileyen başlıca meteorolojik faktörler hava-su sıcaklığının sulak alanlarda, göllerde, barajlar havzasında aşırı artışı, rüzgar, göllerin yüzey alanı ve derinliğinin azalmasıdır. Göllerinin su bütçesini ve yüzey alanlarını, kıyılarını korumamız şarttır. Ayrıca nemin -su buharını bölgede tutulması için su kaynaklarının çevresinde rüzgar kırıcıların yerleştirilmesi, rüzgar hızının ve dolayısı ile buharlaşmanın azalmasına neden olacaktır. Bunun için sulak alanlar çevresinde -içerisinde, havzasında ağaç, çalı, otsu bitkiler, yosunlar, bataklık bitkileri olan saz, kamış ve benzi bitkilerin korunması zorunluluktur.
• Sular 7 yılda 40 yılda bir çekilir, yağmur yağar susuzluk sona erer, 63 yıl öncede şiddetli kuraklık yaşandı. Oluyor böyle durumlar demekle, yağmuru beklemekle kuraklığa engel olamayız. Göller bölgesinde ne yedi yıllar geçti, göllerimiz bir türlü eski seviyelerine ulaşamadı. Yağmur yağması için suyun çevrimi-dolaşımı gerekli. Suyun ne kadarsa, doğal göl ve anlarını ne kadar koruduysan yağmurun da o kadar olacaktır. 63 yıl önce (1960) ülkemizin nüfusu 27.5 milyondu, o dönemin kuraklığının susuzluğa etkisine dayanmak mümkündü. Şimdi nüfusumuz 100 milyona yaklaştı ve de o zamanki sulak alanlarımız ve yeraltı sularımızda kayıplar yoktu.
• Sularımızdaki, seviye azalmalarına bağlı olarak ve de sulak alanların adeta atık alanlarına dönüşmesi nedeniyle azalan sular kirliğe karşı tahammülleri olmadığından içilemez hallere dönüşmektedir ve çok tehlikelidir,
• Çözümde diğer önemli bir faktör, kullanılmış suların- yağmur- kar sularının kanalizasyona değil, ileri arıtma teknikleriyle arıtılarak, geri kullanımı sağlanmalıdır (gri su).
• Her alanda yağmur hasadı
• Yeraltı gölet ve barajları ve damla ve sulamanın toprak altından yapılması, kayıp kaçakların önlenmesi zorunludur.
• Arıtılmış suların analizleri sonucu baraj ve göletlere verilmesi
• Su ve suyun değdiği her alanda israfın önlenmesi ve tasarrufa gidilmesi
• Göllerin, yeraltı sularının azalmalarını önlemek için alternatif politika ve programlarımız olmalı ve uygulanmalı.
• Bilimsel bakışla hareket ederek, ülkesel su bütçesi güvenliğinin sağlanması. Suyu, gıdayı kirletmemek için planlamalar ve önemler alınması ve uygulamaya geçmesi.
• Su Kanunu’nun bir an önce çıkarılması, suyun tek elden yönetilmesi ve korunması bakımından önemlidir. Doğa ile ilgili koruma kanunları ihlal edilmemeli ve uygulanmalıdır.
• Risklerin krize dönüşmemesi için önceden önlemler, acil eylem planlamaları yapılmalıdır.
• Biyolojik çeşitliliğin korunması ve millet bahçelerinin doğal alanlardan daha ziyade şehir içinde yaygınlaştırılması ve düzenlenmesi gerekmektir.
• Suyun doğadaki çevrimine engel olunmamalıdır.
Yaşamın her alanında olmazsa olmazımız olan suyun giderek azalan, asrın krizine doğru giden “sesini” duymamız gerekir.
Bilim yaşatır. Gibi konuların göz ardı edilmemesi, kağıt üzerinde kalmaması ve çözüm yollarının uygulamaya geçilmesi benim görev/savunma ve çalışma alanlarımı oluşturmaktadır.
Saygılarımla…
Kaynak: Hidrobiyolog. Erol Kesici TTKD Bilim Kurulu Üyesi ve Danışmanı, Türkiye Ulusal Risk Kalkanı İklim Dostu Yeşil Dönüşüm Kurul Üyesi