Kömür santrallerinden kaynaklanan hava kirliliği -3-
Türkiye, fosil yakıta dayalı enerji üretiminin neden olduğu ağır sağlık yükünü hafifletmek için farklı enerji üretim...
Türkiye, fosil yakıta dayalı enerji üretiminin neden olduğu ağır sağlık yükünü hafifletmek için farklı enerji üretim biçimlerinin dışsal maliyetlerini dikkate almalıdır. Bu maliyetler hesaba katılınca, ortaya çıkan yegane sonuç fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ve kömüre dayalı elektrik üretiminin aşamalı olarak sona erdirilmesidir
Çanakkale, 520 bin kişilik nüfusuyla Marmara Bölgesi ve Türkiye genelinde kırsal nüfusun en yüksek olduğu illerden biridir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2016 raporuna göre kömür santrallerinden kaynaklanan hava kirliliği ildeki en önemli çevre sorunudur. Çanakkale ilinde sanayi esas olarak tarıma ve ormancılığa dayanmaktadır ancak kömürlü termik santraller, demir, çelik ve çimento endüstrileri ve madencilik gibi çevreye zararlı sektörler büyümeye devam etmektedir. Çanakkale ilinde, bir kısmı halihazırda Türkiye’nin en büyük 10 kirletici santrali arasında yer alan beş adet faal kömürlü termik santral bulunmaktadır. Bu raporun değerlendirmesine göre, Bekirli santrali hem SO2 hem de PM emisyonları açısından Türkiye’nin en kirletici 7. santraliyken, Cenal santrali de PM emisyonları açısından 10. sırada yer almaktadır. Ayrıca, toplam 4.360 MW kurulu gücünde beş yeni santral planı bulunmaktadır. Bunlardan üçü lisans almıştır, ikisi ise ön lisans aşamasındadır. Çanakkale şehrini ve tüm bölgeyi önemli bir kirlilik artışı ve bunun neticesinde çok ağır sağlık sonuçları beklemektedir.
ADANA VE HATAY
Türkiye’nin güneydoğu Akdeniz bölgesinde yer alan İskenderun Körfezi, Adana, Mersin ve Hatay olmak üzere üç büyük şehrini içeren nüfus yoğun bir bölgedir.Bölgenin toplam nüfusu yaklaşık altı milyondur, nüfusun Türkiye ve Suriye’den gelen göçlerle artması beklenmektedir. Tarım, bölgenin başlıca ekonomik faaliyetidir ve kalabalık bir mevsimlik tarım işçisi nüfusu bulunmaktadır. Bu bölge, aynı zamanda Türkiye’nin önemli sanayi bölgelerinden biridir ve çok sayıda ağır, enerji yoğun sanayi tesislerine ev sahipliği yapmaktadır. 2020 yılı sonu itibarıyla bölgede toplam 2.860 MW kurulu gücünde üç adet işletmede kömürlü termik santral (Adana’da Tufanbeyli ve Sugözü İsken, Hatay’da Atlas) bulunmaktadır. Adana ilinde ayrıca planlama ve inşaat aşamasında toplam5.445 MW kurulu gücünde beş kömürlü termik santral bulunmaktadır. Bunlardan üçü lisans öncesi aşamadadır, biri lisans almıştır (2019 Temmuz verisiyle). Hunutlu santrali ise yerel sağlık ve çevre STK’larının inşaat alanının koruma altındaki önemli bir deniz kaplumbağası yuvalama alanı olması sebebiyle yaptıkları itirazlara rağmen, şu anda inşaat halindedir. Bu çalışmaya göre Adana’daki Sugözü İsken kömürlü termik santrali, SO2 emisyonları açısından Türkiye’nin en kirletici 10. santralidir ve İskenderun Körfezi’ndeki en eski santraldir (tablo 3). Adana şehir merkezinde hava kalitesi şimdiden çok düşüktür.
ESKİŞEHİR
Türkiye’nin kuzeybatısında yer alan Eskişehir’in nüfusu 887.000’dir. Hem Eskişehir, hem de komşusu başkent Ankara ve Kütahya illerinde linyit madenleri ve linyitle çalışan kömürlü termik santraller bulunmaktadır. Eskişehir ilinde 2016 yılında kurulmuş 145 MW kurulu gücünde Yunus Emre isminde büyük bir kömürlü termik santral bulunmaktadır, ancak bu santral faal değildir ve 2019 yılında düzenli olarak çalışmadığı için bu rapordaki hesaplamalarda dikkate alınmamıştır. Planlanan 1.080 MW kurulu gücündeki Alpu kömürlü termik santrali ise şu anda ön geliştirme aşamasındadır. 2018 yılında hem sağlık hem de çevre örgütleri Alpu’ya dair endişelerini ifade etmiş, sağlık etki değerlendirmesi yapılması çağrısında bulunmuştur. 2020 yılında ise sağlık ve çevre örgütleri Türkiye’nin ilk kömürlü termik santral sağlık etki değerlendirmesi olan Eskişehir/Alpu Sağlık Etki Değerlendirmesi’ni yayımlamıştır.
MUĞLA
Muğla, Türkiye’nin güney batısında, Ege kıyılarında bir ildir. Yaklaşık 1 milyon nüfusuyla aynı zamanda uluslararası üne sahip turizm beldelerine de ev sahipliği yapmaktadır. Kömür, Muğla ilinde son 38 yıldır önemli bir rol oynamaktadır. Muğla’da 27 yaşından büyük ve linyitle çalışan üç faal kömürlü termik santral bulunmaktadır. Halihazırda, toplam 460 MW kurulu gücünde planlanan (ilan edilen ve lisans öncesi) iki santral bulunmaktadır. Muğla bölgesi ayrıca üç termik santrali besleyen birkaç linyit madenine de ev sahipliği yapmaktadır. Bu madenlerin inşaatları tarım arazilerini ve sekiz köyü yerinden etmiştir. Bu raporun bulgularına göre, Yatağan kömürlü termik santrali Türkiye’de PM açısından 7., SO2 emisyonu açısından ise 8. en kirli santraldir. Kemerköy kömürlü termik santrali ise SO2 emisyonlarında Türkiye’nin en kirletici 9. santralidir. Bölgedeki her üç santral de SO2 emisyonlarını azaltan DeSOx sistemlerine sahiptir ancak filtrelerin 7/24 çalışıp çalışmadığı veya yaşlarına göre düzenli olarak bakımlarının yapılıp yapılmadığı kamuoyu tarafından halen bilinmemektedir. Bununla beraber bu çalışmada,varolan tüm filtrelerin çalıştığı kabul edilmiştir.
Genel olarak, filtreler kirliliği azalsa da sıfıra indiremez ve zaman içerisinde verim kaybı yaşanabilir.CAN Europe tarafından yapılan son araştırmaya göre, üç kömürlü termik santralin yılda 280 erken ölüme neden olduğu tahmin edilmektedir.
SAĞLIKLI ENERJİYE GEÇİŞ YAPMAK
Pandemi sağlığımızın, sağlık sistemlerimizin ve toplumuzun kırılganlığını ve daha dirençli olmamız gerektiği ortaya koymuştur. Çevre kirliliğini, iklim değişikliğini ve bunlarla ilişkili sağlık sonuçlarını azaltmak için küresel düzeyde bugün acil eyleme geçmek her zamankinden daha büyük bir gerekliliktir. Türkiye, fosil yakıta dayalı enerji üretiminin neden olduğu ağır sağlık yükünü hafifletmek için farklı enerji üretim biçimlerinin dışsal maliyetlerini dikkate almalıdır. Bu maliyetler hesaba katılınca, ortaya çıkan yegane sonuç fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ve kömüre dayalı elektrik üretiminin aşamalı olarak sona erdirilmesidir. Fosil yakıtların gerçek sağlık ve çevre maliyetleri, elektrik üretimi hakkındaki karar verme süreçlerinde hala dikkate alınmamaktadır. Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, fosil yakıtların neden olduğu sağlık maliyetleri, fosil yakıtlara verilen ölçülebilir teşviklerin10 katından yüksektir. Hem teşvikler, hem de dışsal sağlık ve çevre maliyetleri için harcanan finansman sağlık sistemine tahsis edilebilir.
FİLTRELER ÇÖZÜM DEĞİL
Kömür santrallerinde tozu (partikül madde - PM), SOx(sülfür oksitler) ve NOx’i (azot oksitler) tutmak için üç tip filtre sistemi vardır. Filtre sistemleri kömürlü termik santral emisyonlarını sadece ulusal mevzuat tarafından belirlenen emisyon sınırlara indirmeyi hedefler. Türkiye’de bazı kömürlü termik santraller üç tip filtre sistemine de sahiptir, ancak veri eksikliğinden dolayı tüm santrallerin emisyon limitlerine uyup uymadığını anlamak mümkün değildir. En iyi filtre sistemleri bile, bacalardan yayılan hava kirleticilerini yalnızca bir noktaya kadar sınırlayabildikleri için kronik hava kirliliğine çözüm teşkil etmezler. Filtreler ayrıca CO2 salımını engellemez, yani kömürün iklim değişikliğini tetiklemedeki rolünü azaltmaz.Filtrelerin yanı sıra, kömür türü ve enerji içeriği ve kazan teknolojisi de bacalardan salınan hava kirletici emisyonları etkilemektedir. Ayrıca baca çapı ve yüksekliği gibi, baca tasarım unsurları kirliliğin dağılımını etkilemektedir. Tüm bu teknik detaylara çevre izni aşamasında karar verilmektedir ve bunlar ulusal mevzuata uygun şekilde tasarlanmaktadır. Türkiye’de endüstriyel kirliliği sınırlandıran iki düzenleme bulunmaktadır: Ölçülen hava kirliliğine ilişkin “Hava Kalitesinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” ve kömür santralleri dahil, sanayinden kaynaklanan hava kirliliğine ilişkin“Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği”.
2013 yılında Hava Kalitesinin Değerlendirilmesi veYönetimi Yönetmeliği’nde belirtilen hava kirliliği s Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği de 2019 yılına sınır değerleri, 2019’a kadar azaltılarak AB sınır değerlerine indirilmek üzere revize edilmiştir. Sanayi Kaynaklı kadar sınır değerlerin azaltılması için revize edilmiştir; ancak bu yönetmelikte yer alan sınır değerler hala AB standartlarının üzerindedir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SAĞLIĞA ETKİLERİ
*Aşırı hava olaylarının artması, özellikle daha sık ve daha şiddetli sıcak dalgaları, ve yoğun ve kesintisiz yağmurun neden olduğu fırtına ve seller. Bu olaylar enfeksiyon, yaralanma ve hatt ölüm gibi fiziksel sağlık etkilerinin yanı sıra stres, endişe bozukluğu, travma ve depresyon gibi psikolojik belirtilerle de ilişkilendirilebilmektedir.
*Yeni hastalıklar ve bitkilerin yayılması, örneğin keneler ve sivrisinekler, kanarya otu (ambrosia) veya diğer polenler.
*İçme suyu ve gıdanın kalitesi ve miktarı üzerindeki etkisi.
*Alerji mevsiminin uzaması.
POLİTİKACILAR İÇİN ÖNERİLER
•Mevcut ve eskimiş kömürlü termik santrallerin en kısa sürede kapatılması ve yenilerinin inşa edilmemesi.
• Sağlık ve çevre etki değerlendirmeleriyle birlikte kısa ve uzun vadeli analizler ile yerel ve sınır ötesi etkileri de içeren, ekonomik maliyet fayda analizlerine dayanan bilinçli enerji seçimleri yapılması.
• Elektrik sektöründen kaynaklanan emisyonların raporlanarak veri şeffaflığının artırılması ve bunların bilimsel olarak değerlendirmesine izin verilmesi. Bağımsız araştırma ve değerlendirmenin yürütülmesine olanak sağlamak için, kömürlü termik santraller de dahil olmak üzere büyük yakma tesislerinden kaynaklanan emisyonlara ilişkin verilerin kamuoyuna açılması (ve ayrıca E-PRTR’a raporlanması).
• İlçe düzeyindede sağlık istatistiklerinin kamuoyuyla paylaşılması.
• Ekonomi, enerji ve çevre mevzuatları ve stratejilerini birbirleriyle ilişkilendirilerek enerji sektörü planlamasının geliştirilmesi ve uzmanların ve halkın katılımına izin verilerek, şeffaflığın artırılması.
• Sürdürülebilir yenilenebilir enerji ve enerji tasarrufu biçimlerinin tercih edilmesi. Güneş ve rüzgar enerjisinin ucuzlamasından yararlanılması. Yenilenebilir enerji kullanımının artırılması için tarife ve tarife dışı engellerin (düzenleyici, idari vb.) kaldırılması.
• Dönüm noktası niteliğindeki Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması ve iddialı bir Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ile yenilenebilir enerji kaynaklarının paylarının artırılmasına dair hedeflerinin belirlenmesi. İklim değişikliğiyle daha güçlü bir mücadele taahhüdü ile 2030 sera gazı azaltım hedefinin benimsenmesini, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği hedefleri belirlenmesini de kapsamaktadır. Tüm bu önlemler hem halk sağlığı açısından yarar sağlayacak, hem de sağlık harcamalarını azaltacaktır.
• Sağlık ve tıp örgütlerinin ve uzmanların kömür ve enerji üretiminin sağlık üzerindeki etkileri ve maliyetleri hakkındaki tartışmalara katılımlarının, halka açık toplantılarda iletişim kanalları kullanılarak ve bilimsel kanıt sunularak, arttırılması.
• Halk sağlığı alanında kazanımlarının önünü açmak ve enerji dönüşümünü hızlandırmak için hava kalitesi iyileştirilmelerinin ve iklim eylemlerinin önünün açılması. Bunun için, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yayımlanan COVID-19 Manifestosu, DSÖ stratejisi, sağlık, çevre ve iklim değişikliği yol haritası, hava kirliliği sağlık etkilerine ilişkin kararları ve DSÖ’nün Çevre ve Sağlık Bakanları Ostrava Konferansı Kararı gibi materyallere ve kanıtlara vurgu yapılması.
• Varlıklı ve yoksul her ülkenin iklim değişikliğinden halihazırda etkilendiğini vurgulayan Lancet Countdown yayınlarının paylaşılması.
• Ekonomi ve halk sağlığı toplantılarında kömüre dayalı enerji üretiminin gerçek maliyetlerinin vurgulanması ve kömürün ödenmeyen sağlık faturasının azaltılmasının halk sağlığına sağlayacağı faydalara dair halkın bilinçlendirilmesine yönelik çalışılması.
• Sağlık Bakanlığı tarafından, temiz hava faaliyet ve planlarının ve de, kömür kirliliğini azaltmaya yönelik önlemler ve kömür kullanımının sonlandırılması planlarını ve azaltım önlemlerini destekleyen enerji ve iklim politikalarının tasarımı ve uygulanmasına katkı sunulması.
Kaynak : Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL-Health and Environment Alliance)- Funda Gacal ve Anne Stauffer (HEAL).