Kargadan başka kuş tanımam
Kardeşim ben kargadan başka kuş tanımam.Yok serçeymiş, yok minik serçeymiş tanımamda an...
Kardeşim ben kargadan başka kuş tanımam.Yok serçeymiş, yok minik serçeymiş tanımamda anlamamda. Kuşta olsa insanda olsa haddini bileceksin.
Mevlana’ya sormuşlar; “O kadar yazar, o kadar okursun. Neyi bilirsin..?” “Haddimi bilirim!” demiş..
Ey Sezen Aksu, istediğin kadar şarkı yaz, istediğin kadar popüler ol, istersen ünlü ol önce haddini bileceksin ondan sonra Müslümanlar’ın değerlerine hakaret edeceksin. Sen önce kırk defa abdest alacaksın sonra destur çekip Hz. Adem ve Hz. Havva’nın ismini ağzına alacaksın bilmem anlatabildim mi?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ne güzel söylemiş ”Yazdığı ucube şarkının sözleri arasında Hz. Adem ve Havva'ya cahil diyen sorumsuz şarkıcının sefalet hali, cehalet çukuru açık seçik. Sanatçıya diyorum ki serçeysen serçeliğini bil sakın kuzgunluğa heves etme"
BU FESTİVAL KAÇMAZ
Nergis kokulu festivale gitmeye hazır mısınız? Bildiğiniz gibi hafta sonunda gerçekleştirilecek festivalde, Karaburun Yarımadası’nın sizlere sunduğu zengin bitki örtüsü doğası tarihi yıkıntıları ve efsane hikâyesiyle göz dolduran bahçeleri konserleriyle sizlere hoş bir festival havası yaşatacak. Karaburun Belediyesi tarafından bu yıl 4’üncü kez düzenlenecek Nergis Festivali 22-23 Ocak tarihleri arasında ilçe merkezinde yapılacak. İki gün boyunca İzmir’den ve farklı illerden yaklaşık 200 bin ziyaretçiyi ağırlaması beklenen festivalde, yerel üretici stantlarında yöresel lezzetlerin yanı sıra nergis satışı da yapılacak.
Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, festivale üç gün kala ilçede hummalı bir çalışmanın sürdüğünü belirterek, “Misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlamak için tüm üreticilerimiz ile birlikte hazırlanıyoruz” dedi.
Davet Belediye Başkanı Erdoğan’dan iletmek benden değerli okuyucularım
KUYUYA DÜŞEN EŞEK
Yaşadığımız zaman zarfında pek çok musibet ve imtihanlarla karşılaşırız. Kimi zaman mücadele edecek takati dahi bulamayız kendimizde. İşte bu noktada bizlere örnek olabilecek ibretli bir hikaye anlatayım:
Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş.Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı, belki üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, üzerindeki toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm diye eşeği yuttu kuyu. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek ve hayvanı kuyuya gömmek.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen topr! akları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.Köylülerin ağzı açık kalakaldı.
Kıssadan hisse; Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. (Ne bazeni, çoğu zaman.)
Üstümüzü toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile...