İzmir’in kanayan yarası!

Abone Ol

Tabi ki İzmir’in çöp sorunu bireyin çözebileceği bir sorun değildir. Ancak İzmirli sorunda ve çözümde payda sahibidir. Zengin insan kaynağına sahip bu Şehrin insanı, çözüm de üretebilecek kabiliyete sahiptir fakat, öncelikle bu şehrin insanının kendinde o sorumluluğu hissetmesi icap eder. Dernek olarak naçizane öneriler geliştirmiştik. 

Ne yazık ki, toplumun genelince kucaklanmayan duygular, düşünceler, farkındalık yaratamaya yetmiyor. Bize göre, Aşamalı olarak, bazı girişimler yapılabilir, bunlar kısa zamanda geliştirebilir ve çok etkili hale sokulabilir. Sokaklarımız el arabalarıyla çöpleri ayıklayan, içlerinden dönüşebilir ürünleri, kartonları, plastikleri alan insanlarla dolu. Bu kişiler bakanlıkların da desteği ile çöp dönüşüm ayrıştırma ekipleri olarak hizmete alınmalıdır. 

Her şeyden önce, her biri aynı zamanda sosyal güvence altına alınmış, çok daha sağlıklı yaşam şartlarına kavuşturulmuş olacaklardır. Getirdikleri ürünler üzerinden prim sistemi geliştirilebilir. Toplumun en alt gelir düzeyinde kalmış bu kişilere sahip çıkılmış olurken, bir hamleyle çöp ayrıştırma konusunda çağ atlanabilir. İnsanların evsel atıklarını ayırmaya teşvik edecek uygulamaların başında bu toplayıcıları örgütlemek gelebilir. 

Toplanan plastik, alüminyum, demir, kağıt, yağ gibi değerli materyallerin dönüşüm tesislerine satışı ile uygulamadan ciddi gelir elde edilebilir. Günümüzde halen çok modern muhitlerde dahi, atık mutfak yağlarının lavabolardan kanalizasyon sistemine atıldığı acı bir gerçektir. En bilinçli olduğunu düşündüğümüz muhitlerde bile, atık yağın bio dizel üretiminde kullanıldığı, kanalizasyona dökülmesinin sistemi tıkayan ve arıtma maliyetlerini etkileyen ve her boyutu ile çevre katliamı olduğundan habersiz kimselere rastlamak acıklıdır. 

Sokaklarda çöp toplama işi ile geçimini sağlayan yoksul insanların Belediyeler bünyesinde örgütlenmesi, eğitimlerden geçirilmeleri İzmir açısından devrim niteliğinde yapıcı bir adım olabilir. Ne yazık ki ne halktan, ne de yetkililerden Harmandalı faciasına çözüm iradesi gösterilmemekte, bu kanayan yaraya öyle bir sorun yokmuş gözüyle bakılmaya devam edilmektedir. 

Geçtiğimiz günlerde, bir çevre toplantısından bana ulaşan haberde, deniz patlıcanlarının ne kadar azaldığı, toplanıp satıldığı münazara konusu edilmişti. Denizlerin sorunları, yalnızca patlıcanlara indirgenerek değerlendirilemez. Çevre kirliliğimiz ile ilgili sorunlarımız, a dan z ye masaya yatırılmalı, ilk ve öncelikli sebeplerden başlanarak, sistematik olarak çözüme gidilmelidir. Yıllar yılı yapılan toplantıların yegane başlığı, deniz patlıcanında sınırlı kalmıştır. Su altı ekosistemi, bitkiler, balık türleri, kabuklular, üreme sahaları, resifleri korumak veya yapay resifler oluşturmak, kaçak avlanma, giderek artan zararlı türler, kirlilik, balık üretim çiftliklerinin denetimi, üniversitelerin, akademisyenlerin, bilim temelli vakıfların yıllar yılı araştırmalarının sentezi ile ortaya konur. İncelendiğinde tüm dinamiklerin birbirini tetikleyen şekilde meydana geldiği görülür.

İzmir’deki, balık ölümlerine, deniz canlılığının yok edilmesine, tatlı suların ve tuzlu suyun kirletilme metotlarına, sorunun çözümüne de böylesi bilimsel yaklaşımlar ve acil pratik, kapsamlı ve aşamalı tedbirler gerekmektedir. Atık yönetimi konusunda başarılı olamadığımız ortadadır. Atıklarımızı yönetemiyor, dönüştüremiyor, yeniden kullanıma sokamıyor, çevrecilik açısından katliamlarımıza devam ediyoruz. 

Ne yazık ki bu tablo, burada, böylesi devasa insan kaynağı bulunan 5,5 milyon nüfuslu, ülkenin en modern yaşam şeklini ortaya koyduğunu iddia eden bu şehirde yaşanmaya devam ediyor. Çevreyi korumada bireyin şuurunu açığa çıkararak fark yaratacağı bir kent var ise orası İzmir olmalıdır.