İzmir iş dünyasında ekonomiye ilişkin eleştiri dozunda şaşırtıcı artış…
Bu sütunlarda daha önce de ifade ettiğimi sanıyorum. Ekonomi muhabirliğine başladığımız 90’lı yılların ortalarından itibaren, iş dünyası temsilcilerinin düşüncelerini dikkatle izliyorum. Ülkenin kri...
ELEŞTİRİ DOZU ARTIYOR
Uzun yıllardır sessizliğe bürünen iş dünyası temsilcilerinde bu tutum değişiminin çok haklı sebepleri var. Özellikle finansman kaynaklarına erişimde yaşanan sıkıntılar; Merkez Bankası başta olmak üzere ekonomi yönetiminin gece yarıları aldığı ve ne işe yarayacağı tam anlaşılmayan kararları, eleştirilerin çıkış noktasını oluşturuyor.
İzmir iş dünyasında da durum farklı değil.
Hatta ülke geneline göre bir kıyaslama yapılacak olursa, daha yüksek ses işitiliyor.
Ülkenin içinde bulunduğu, nerede duracağı ve nasıl durdurulacağı belli olmayan ekonomik sıkıntılar, iş dünyasını da derinden etkiliyor.
Geçen Cumartesi günü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İzmir iş dünyası ile üç saatten fazla süren kahvaltılı buluşmasında yer aldım.
Batı Anadolu Sanayicileri ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu’nun (BASİFED) ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantı, bana göre, CHP ile iş dünyası arasında epeydir devam eden kopukluğa son veren bir milat oldu.
KASALI’DAN TARİHİ KONUŞMA
Toplantının başlangıcında muhteşem bir konuşma yapan BASİFED Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Mehmet Ali Kasalı’nın cümleleri, herkesin üzerinde dikkatle durması gereken vurgular içeriyordu.
AKP iktidarının ilk yıllarında ESİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı da yapan, görev yaptığı dönemde hükümetin AB ile ilişkilerine en büyük desteği veren Kasalı’nın cümlelerinden altını çizdiğim bazılarını “kayıtlara geçsin” düşüncesi ile sütunuma alıyorum:
“Hane halklarının enflasyon kaynaklı gelir kaybı her geçen gün artıyor ve insanlar çaresizlik içinde fakirlik ve açlık sınırına doğru hızla savruluyor. Artan üretim maliyetleri üreticiyi fiyat baskısı ile karşı karşıya getiriyor ve şirketler ayakta kalmak için ne tür stratejiler geliştirmeleri gerektiğine kolay karar veremiyorlar.
Neticede talep azalıyor, kalite düşüyor, üretim yavaşlıyor ve satamıyoruz, ihracatımız gerekli ivmeyi yakalayamıyor.
Sonuç?
Geçen sene ile karşılaştırıldığında dış ticaret açığımız yüzde 150 artmış durumda.
…
Enflasyon sebep, faiz sonuçtur tespitine dayalı ekonomik model etkin olamamış başka bir krize neden olmuş ve hem kuru hem de piyasa faizini patlatan bir krize dönüşmüştür. Kurları kontrol etmek için yapılan her hamle bir başka sorunu beraberinde getirmiştir.
Hızla tırmanan kurların düşürülmesi için şu an uygulamada olan bu program elimizde kalan en önemli koz olan sağlam bütçeyi de vurmuş durumda. Görülüyor ki bu programın maliyeti bütçeden karşılanacak. Bunların bir yandan bütçe giderlerini artırırken bütçe gelirlerini de düşürecek hamleler olduğu aşikârdır. Bu yaklaşım muhtemelen yeni ekonomi modelinin bir stratejisi olabilir.
“TCMB MAZERET ÜRETEMEZ”
Ancak, bu noktada bütçenin çok iyi anlatılması ve anlaşılması gerektiğini de bu vesileyle vurgulayalım. İkiz açık sarmalı yani hem dış açık hem de iç açık vermek girilmesi kolay, çıkılması zor bir sarmaldır.
Bu çerçevede ne yapılmalıydı?
Hesaplamalara dayalı ciddi tasarruf tedbirleri açıklanmalı ve gerekçeleri ile anlatılmalıydı. Maalesef bugüne kadar buna tanık olamadık.
Maalesef son üç dönemdir temennilerle ve ucu açık açıklamalarla geçiştirilen enflasyon raporları ile karşılaşıyoruz. Merkez Bankası’nın, ‘Enflasyonda benim kontrolümde olmayan unsurlar var’ mazereti ya da iması olamaz!
Eğer böyle bir durum söz konusu ise bunları net olarak açıklamalı bu unsurlar nelerdir, enflasyonun ne kadarını oluşturuyor, şeffaf bir şekilde kamuoyunu bilgilendirmesi gerekir.
Eğer gerçekten giderek kontrolden çıkacak unsurlar varsa ki örneğin enerji ve emtia fiyatları artmaya devam ederse bir hiper enflasyona mı gideceğiz?
Bunun için elde ne tür senaryolar ve önlem plânları vardır?
Bunlar mutlaka kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
“MODEL NEDİR BİLMİYORUZ”
Giderek açığı büyüyen bir bütçe ile karşı karşıyayız. Bunun anlamı daha çok borçlanma ihtiyacı demek. Asıl mesele ise bu borçlanmanın nasıl gerçekleştirileceği yani piyasa faizlerini yükseltmeden nasıl borçlanılacağıdır.
…
Yine uygulanan ve Türkiye ekonomik modeli adı verilen model -ki bunun içeriği hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz- nasıl bir modeldir bilemiyoruz. Uygulanan politikalar günü haftayı kurtarmaya yönelik olmamalı geleceği tasarlayabilmeye imkân vermelidir.
Dış ticaretimiz ise günü kurtarma politikalarının bir parçası olamayacak kadar önemli ve karmaşık bir süreçtir. Üreticiyi ve tüm ekonomik düzeni etkileyen baş aktör olan ticaretimiz de maalesef olumsuz sinyaller vermeye başladı, bir numaralı ticaret ortağımız Avrupa Birliği ciddi bir durgunluk dönemine giriyor ve bu gidişattan olumsuz etkilenmememiz kaçınılmaz.
Kısaca ifade etmek gerekirse ihracatımızın büyük kısmı Euro ithalatımızın da büyük kısmı ise ABD Doları üzerinden. Euro’nun değer kaybetmesi ve doların değer kazanması ile beraber ciddi parite zararları yaşamaya başladık. Avrupa Birliği’nin tasarruf önlemleri ve üretimi kısması bizi çok kötü etkileyecek gibi görünüyor. Bu noktada acilen kalıcı ve sürdürülebilir önlemler alınması gerekmektedir.”
HER SORU SORULDU
Sayın Kasalı’nın konuşmasından altını çizdiğim cümleler bu şekilde.
Toplantının basına kapalı bölümünde ise İzmirli başkanlar; enflasyonda ve dövizde yaşanan öngörülemez artışlar, cari açık ve dış ticaret açığı sorunu, mesleki eğitim meselesi, üniversite reformu, dış politika gibi pek çok başlıkta düşüncelerini ifade ettiler, Kılıçdaroğlu’na sorular sordular.
CHP Genel Başkanı, iş dünyasın temsilcilerini hangi derecede ikna edebildi bilemiyorum.
Ancak uzun yıllar sonra, bir siyasetçiye akıllara takılan her sorunun sorulabildiği ve aynı samimiyetle cevapların alınabildiği bir ortamı solumak bile nefeslerimizi açmaya yetti.