Hükümetin cevap veremediği soru: Büyüme mi enflasyon mu?
Türk ekonomisinin göstergeleri, son üç yıldır hızlı bir bozulma eğiliminde.
Merkez Bankası’nın 2021 Eylül ayında başlattığı faiz indirimi serisinin sekiz aylık aradan sonra Ağustos ve Eylül aylarında...
Abone Ol
// BÜYÜDÜKÇE CARİ AÇIK
Türkiye’nin ekonomi politikasındaki önceliğinin ne olduğuna süratle karar vermesi gerekiyor. Azami büyüme kapasitesi yüzde 5-5,5 aralığında olan Türk ekonomisi, bu oranın üzerinde büyüyünce cari açık gibi arızalar baş göstermeye başlıyor…
Azami hız kapasitesi 120 kilometre olan bir otomobil düşünün.
Siz bu otomobili 200 kilometre hızla sürmeyi denerseniz, sağından solundan sesler gelmeye, motor aşırı ısınmaya başlar.
Türkiye’nin yaşadığı da bu…
Büyük oranda tüketime dayanan yüzde 7,4 büyümenin karşılığı; bu yıl 50 milyar doları aşacağı anlaşılan cari açık, yüksek enflasyon ve bir dizi yapısal hastalığın yeniden nüksetmesi olarak karşımıza çıkıyor.
Büyüdükçe cari açık veren, cari açık verdikçe dış borç alan, dış borç aldıkça mali yapısı bozulan ve para birimi hızla devalüe olan Türkiye’nin artık bu ezberi bozması şart…
// KRİTİK KARAR
Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere ekonomi yönetiminin şu kararı netleştirmesi gerekiyor:
Türkiye büyümeyi mi destekleyecek yoksa tüm motivasyonunu enflasyonu kontrol altına almaya mı verecek?
Gelecek yıl yapılacak seçimler öncesinde Hükümetin, -her seçim öncesinde olduğu gibi-aynı ezberi tekrarlayacağı, kredi genişlemesine giderek piyasayı paraya boğacağı anlaşılıyor.
Kırılganlığı her geçen artan Türk ekonomisi için sonucu belirsiz bir macera aramakla eşdeğer bir durum bu.
“Seçimi kazanırsak, yeniden iktidar olmanın verdiği güç ile acı reçeteyi uygularız; kazanamazsak bizden sonra gelenlere enkaz devrederiz” demekle anlamdaş bir durum bu.
Ekonomi yönetimi sorunlara çözüm üretmekte geç kalıyor.
Politika yapıcı mekanizmaların zamanında aksiyon almaması inandırıcılığı da yok ediyor.
“Hangi kurum, hangi reformu yapacak?” sorusu anlamsızca askıda kalıyor.
// KUR RİSKİNİ YÖNETEMEYENLER
Bu yazının yazıldığı saatlerde ABD Doları 18,40 TL, Euro 18 TL sınırında…
Bakınız…
Kur riskini yönetemeyen şirketlerin sayısı arttıkça büyük ölçekli şirketler arasında borç yapılandırması ve konkordato isteyenlerin sayısı da artacak.
Küçük ölçekli işletmelerde yaşanacak durumu ise tahmin edebilirsiniz.
Ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi yaklaşan kış öncesinde elektrik ve doğalgaz fiyatlarına astronomik zamlar yapılıypr, sanayicinin temel girdisi olan enerji fiyatları katlanarak artıyor. İhracat pazarlarında zorlukla mücadele eden Türk şirketlerinin maliyet yapısını bozan bu durum, asıl kemer sıkması gereken devletin, özveriyi yine vatandaştan beklediğini gösteriyor.
ÇOCUKLARIMIZI GELECEĞİN MESLEKLERİNE HAZIRLAMA ZAMANI GEÇİYOR…
Türkiye’nin yaz-boz tahtasına çevrilen eğitim sisteminin, ülkenin geleceğinde en büyük risk unsurunu barındırdığını söylüyoruz sürekli…
4.0 Sanayi Devrimi ile bugün “meslek” olarak bilinen pek çok uğraş alanı, gelecekte hiçbir anlam ifade etmeyecek. Hâlâ var mı bilmiyorum ama adliye binalarının önünde oturan arzuhalcilere bugün ne kadar ihtiyaç varsa, gelecekte çocuklarımızın önemli bir bölümüne o kadar ihtiyaç olacak.
Bakınız…
Gelişmiş ülkeler yenilenebilir enerji kaynaklarına yaklaşık 40 yıldır yatırım yapıyor. Bu ülkelerin pek çoğu cari fazla veren, ortalama 30 bin dolar ve üzeri fert başına milli gelire sahip, halk deyişi ile “karnı tok, sırtı pek” ülkeler…
// ENERJİ SORUNU BİTİYOR MU?
Ve şimdi sıkı duralım…
Küresel enerji sektörü için bilgi ve destek sağlayan analiz şirketi McKinsey Energy Insights, uzun vadeli küresel enerji talebi üzerine hazırladığı "Global Energy Perspective 2018" raporunda çok çarpıcı veriler yer alıyor. Rapor, 145 ülkeden, 28 sektörde ve 55 farklı enerji türünde uzun vadeli projeksiyonlar sunuyor.
Buna göre güneş ve rüzgâr enerjisi kaynaklı elektrik üretimi, doğalgaz 5-10 kat daha hızlı büyüyecek, 2030'dan sonra kömürden elektrik üretimi giderek azalacak.
2030 yılına kadar satılan her beş otomobilden birinin elektrikli olacak. Elektrikli araç satışlarının toplam satışlar içindeki payının 2020'de yüzde 3’e, 2030'da ise yüzde 20'ye yükseleceği belirtiliyor.
2050 yılına kadar küresel enerji üretimindeki büyümenin neredeyse tamamı yenilenebilir enerjiden sağlanacak.
Rapora göre, önümüzdeki 5-10 yıl içinde gaz veya kömürle çalışan mevcut elektrik santrallarını işletmek yerine, yenilenebilir enerji için kapasite oluşturmak daha ekonomik olacak.
Güneş ve rüzgârın düşen maliyetler ile hızla büyümesi, fosil yakıt kullanım oranlarının daha da düşmesine neden olacak. 2050 yılına kadar küresel enerji üretimindeki kapasite artışı yüzde 80 oranında yenilenebilir kaynaklardan sağlanırken bu katkının büyük çoğunluğu Çin ve Hindistan'dan gelecek.
// KİTAP BÜYÜKLÜĞÜNDE PİL…
Ezcümle, bizlerin pek dikkatini çekmese de dünya bambaşka yolculuklara çıkıyor, ezberler tümden değişiyor. Enerji depolaması, geleceğin en gözde ve en çok para kazandıracak mesleklerinden biri olacak. Katma değeri çok yüksek bu meslek sahiplerinin ürettikleri, bir kitap büyüklüğünde piller bir evin bir aylık elektrik ihtiyacını karşılayacak. Pillerin dolumu ise çatınızdaki güneş enerjisi santralinden yapılabilecek…
Bu türden katma değeri yüksek ürünleri, çok iyi eğitilmiş ve donatılmış işgücü ile yapmak mümkün. Aksi halde Türkiye, katma değeri düşük mallar satarak kazandığı kıt dövizini, yüksek teknolojili ürünleri ithal etmek için harcamaya devam edecek.
Tercih bizim…
4.0 Sanayi Devrimi; gerek ekonomide, gerekse sosyal yapıda yapacağı dönüşümler ile adeta yeni bir “paralel evren”i işaret ediyor.
3. Sanayi Devrimi, ‘Dijital Devrim’ olarak da adlandırılmış, belli başlı buluşları ile dikkat çekmişti. Bu buluşlar arasında; nükleer enerji, sentetik ürünler, bilgisayar teknolojisi, robot, android teknolojisi, fiber optikler, biyogenetikler, biyotarım ve lazer sistemleri gibi teknolojiler ve ürünler yer alıyordu.
4. Sanayi Devrimi ise adeta bunların da üstüne basarak ilerliyor. Küresel boyutta sanayi üretimini yüksek teknoloji ile donatma, makineler arası iletişim çağına, siber fiziksel sistemlere geçişi esas alıyor.
Almanya ve ABD başta olmak üzere gelişmiş sanayi ülkelerinde, bilişim sektörlerinin de yer aldığı sivil toplum kuruluşları 4.0 devrimi üzerinde yoğun şekilde çalışıyor. Kendi ülkelerindeki sanayi kuruluşlarını bu yeni döneme hazırlıyor. Tahminlere göre dördüncü sanayi devrimi 10 ilâ 20 yıl içinde entegrasyonunu tamamlayarak firmalar tarafından uygulanabilir hâle gelecek.
Bu sürece geçmeyi başaran ülkeler, rakiplerine her yıl adeta ‘5 yıllık’ bir fark atmış olacak.
Bu kapsamda uluslararası danışmanlık şirketi Mc Kinsey tarafından yapılan araştırmada; 2025 yılında günlük hayatımızı ve üretim proseslerini en fazla etkileyecek 12 teknoloji belirlendi.
Bunlar, gelecek 10 yıllık zaman diliminde hayatımızın 4’üncü Sanayi Devrimi’nin de (4.0) ilk işaretleri ve vazgeçilmez teknolojileri olacak.
Bu teknolojiler;
Bilgi İşlerinin Otomasyonu
Nesnelerin interneti
Mobil internetle bütünleşme
Bulut Teknolojisi
İleri Robotlar
Sürücüsüz Arabalar
Yeni Nesil Gen Bilimi
Enerji Depolanması
3 boyutlu yazıcılar
İleri Materyaller
İleri Petrol ve Gaz Sondajlama
Yenilenebilir Enerji
başlıklarında tanımlandı. Aynı şekilde Sanayi 4.0 Sanayi Devrimi, 9 farklı bileşenden oluşuyor.
“Otonom robotlar, simülasyon, dikey ve yatay sistem entegrasyonu, nesnelerin interneti, siber güvenlik, bulut depolama, katma değer üretim, genişletilmiş gerçek ve büyük veri” başlıklarıyla adlandırılan bu bileşenler kullanılarak hedeflere ulaşılırsa, tamamen talebe yönelik dijital bir üretim modeli uygulamak mümkün.
Böylelikle gereksiz üretimin ortadan kalkması ve ürün / emtia fiyatlarının daha da düşmesi bekleniyor. Sözgelimi 4.0 Devrimi Almanlar; ABD, Güney Kore veya Japonya’nın ileri teknoloji ürünlerini Çin kadar ucuza üretebilirken, çalışanların “Avrupa standartlarını” da koruyabilecek.
Türkiye’yi mevcut ve gelecekteki işgücü niteliğinin yanı sıra sanayi altyapısı başlıklarında nelerin beklediğini şimdi daha iyi anlayabiliyoruz galiba…
ŞU PETROL VE DOĞALGAZ ZENGİNİ DANİMARKA’NIN YAPTIĞINA BAK!
Yenilenebilir enerjinin ülkemiz için taşıdığı hayati önemi pek çok yazımızda vurguluyoruz. Özellikle rüzgar enerjisinde dünyanın en ileri ülkeleri arasında Danimarka’da ilginç gelişmeler yaşanıyor. Ülkede halen elektrik üretiminin yüzde 40’ı yenilenebilir kaynaklardan karşılanıyor. 2020 hedefi bu oranı yüzde 50’ye, 2050 hedefi ise yüzde 100’e çıkarmak.
Şaşıracaksınız belki ama Danimarka, aynı zamanda hidrokarbon kaynakları, yani doğalgaz ve petrolünü kendisi üreten ve bu alanda dışa bağımlılığı olmayan bir ülke. Yani “Nasıl olsa Kuzey Denizi’ndeki yataklarımızdan petrol ve doğal gazımızı karşılıyoruz. Neyimize gerek yenilenebilir enerji…” demiyorlar. Bilakis, petrol ve gaz yataklarından her yıl elde ettiği 1.3 Milyar Dolar geliri yenilenebilir enerji yatırımlarında kullanma kararı alıyorlar.
Bu vurguyu yapma sebebim şu:
Enerji üretiminde yüzde 75 oranında dışa bağımlı bir ülke olarak, yenilenebilir enerjiye ilişkin tüm yatırımların önünü açmamız gerekiyor. Bu alanda dünyada söz sahibi markalar yaratmamız, yabancı sermayeli ana sanayi yatırımlarını yerli sermayeli yan sanayi üretimleri ile entegre hâle getirmemiz gerekiyor. Elin Danimarkalısı, petrol ve gazın üzerinde oturduğu hâlde yenilenebilir enerjide akıl almaz yatırımlara imza atıyor. Ürettiği teknolojiyi dünyanın dört bir yanına satarak para kazanıyor. Her konuda hamaliye işlerin peşinden koşan Türkiye’nin, önündeki en büyük fırsat alanlarından biri yenilenebilir enerji.
Bizden söylemesi…
HAFTANIN SÖZÜ
Büyük acılar, en sefilleri bile değiştiren ilahi bir ışığa benzer..
Victor Hugo