Hepimizin bir özür borcu var
Bir cumartesi sabahında herkese yeniden Merhaba... Kalem teknolojiye yenik düştü belki ama peki ya...
Bir cumartesi sabahında herkese yeniden Merhaba...
Kalem teknolojiye yenik düştü belki ama peki ya duygularımıza vücut olan kelimelere ne oldu?
Maalesef onları da unuttuk! Uzun zamandır hissettiğim bir ağırlık var sanki yüreğimde bazen nedenini bilmediğim bazen aslında basit gördüğüm şeylerle kılıf uydurmaya çalıştığım. Bir farkındalık günü ilan ettim bugünü kendime ve en iyi sırdaşım olan kalem kağıdı ne kadar ihmal ettiğimi farkettim.
Evet, yazmak...
İçinden geçen her şeyi yazmak...
Duyguları yüreğimize işlediğimiz gibi, düşünceleri beynimize işlediğimiz gibi kalemin mürekkebini de kağıda bir nakış gibi işlemek; insana dair ne varsa iyisiyle kötüsüyle önce kendine itiraf edebilmek...
O yüzden ‘Hepimizin bir özür borcu var’ diyerek selam vermek istedim sizlere; çünkü hepimizin bazen kendine, bazen bir sevdiğine, bazen ailesinden birine, bazen küçücük bir çocuğa, bazen yok sayılmış duygulara ya da hayallere ama en çok da anlaşılmamaktan şikayet ederken anlayamadıklarına büyük bir özür borcu var!
Doğrulara yaslanıp yanlışa düşmeyeceğini sanmak hepimizin bildiği bir şarkı sözündeki gibi bir güvercinin çatıdan atlamayacağına, bir balığın kendini ona hayat veren suda boğmayacağına inanmak gibi aslında...
En çok neye sinirleniyorsunuz mesela? Dikkate alınmamak? Yok sayılmak? Hakaret?
En çok neye kırılıyorsunuz peki? Bir yalana inandırılmak? Aldatılmak? İtham edilmek? Şiddet?
En önemlisi de şu en çok neye üzülüyorsunuz? En çok hangi duyguyla kendinizi çaresiz hissediyorsunuz? Anlaşılmamak olabilir mi?
Üzüntü çürütür ya insanı, tam olarak da böyle... Hayatın akışı içinde en yakınlarımız en hoyrat davrandıklarımız oluyor. En yakınımızdakilerin bizi anlamadığını hissetmenin çaresizliğiyle baş edemediğimiz zamanlarda çıkardığımız tırnaklarımız sadece onları değil önce bizi yaralıyor, onarılmaz çizikler atıyoruz kendi kalbimizin en derinlerine. Sular durulduğunda hiç düşündünüz mü ben ne kadar anlıyorum en yakınımdakini diye? Peki ya hiç bunu düşünüp farkedenleriniz oldu mu?
Haydi bugün yeni bir dönemin kapısını açalım kendi yüreklerimizde ve bizi anlamayanlardan ziyade anlayamadıklarımızı düşünelim; hayatın hakkını vererek yaşayabilmek için!
Evet, bugün yapın kendinizle tüm hesaplaşmalarınızı! Sevdikleriniz için doğru ya da yanlış olanı bilebilirsiniz, onlara iyi bakabilmek için ne yapmanız gerektiğini de bilebilirsiniz, onlara daha rahat ve konforlu bir yaşam alanı sunabilirsiniz ya da en büyük sorunlara bile omuz verip onların hayatını kolaylaştırabilirsiniz ama...
En yakınınız da olsa her zaman onlara neyin daha iyi geleceğini, kendilerini nasıl daha iyi hissedeceklerini bilemezsiniz... Yön vermeye, yönünü değiştirmeye çalışmak yerine elini uzattığında, ihtiyaç duyduğunda, sendelediğinde yanında olabilecek kadar yakın; iyileşmelerine engel olmayacak kadar uzak olabilmeyi başarabilmek için haydi bugün başlayalım hayatımızın ‘En’lerini anlamaya...
Ve...
En yürekten özrünüzü dileyin bugün; ister kendinizden, ister karşınızdakinden...
Dar yapılsa da kaldırımlar yan yana yürüyebilmekse hayat;
‘Özür dilerim, seni anlayamadığım zamanlar için...’