Haz, mutluluk ve huzur…
İnsanlar doğuştan iyimserliğe veya kötümserliğe yatkındırlar. Beyinde salgılanan dopamin hormonu bazı insanlarda daha çok salg...
İnsanlar doğuştan iyimserliğe veya kötümserliğe yatkındırlar. Beyinde salgılanan dopamin hormonu bazı insanlarda daha çok salgılanır. İyimser insanlar mutlu olacak çok nokta bulurlar hayatlarında, kötümserlerin ise durumu biraz daha çetrefilli…
Ancak gün içinde koştururken atladığımız çok ince bir ayrıntı var. Aslında mutlu olduğumuzu sandığımız çoğu şey bize sadece haz veriyor. Huzurlu olduğumuzu sandığımız çoğu anda ise mutluyuz.
Evet, hepsi birbirine yakın hatta iç içe geçmiş kavramlar ama biraz ayrıntılı düşününce farkın çok açık oluğunu anlıyorsunuz.
Bunu şöyle özetleyebiliriz; mutluluk ve haz almak benzerdir ancak kesinlikle aynı değildir.
Anlık olaylar yani çok sevdiğiniz kafeye gitmek ya da uzun zamandır istediğiniz ayakkabıyı almak size haz verir.
Mutluluk ise uzun vadede kendinizi iyi hissetmenize neden olur. Bu da üretmek, bir insana yardım etmek kaba tabirle “bir işe yaramak” ile gerçekleşir.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir yazısında “Huzurdan ne anladığımızı çok iyi netleştirmemiz lazım. Bazı insanlar huzurla mutluluğu karıştırıyorlar. Mutluluk o andır. Mesela çikolata yersin mutlu olursun. Önemli olan mutluluğun sürdürülebilir olmasıdır. Mutluluğun devamlı olması ve kişinin kendini güvende hissettiği bir duygu olması önemlidir. Haz ayrı, huzur ayrı, mutluluk ayrıdır. Bunları iyi bilmek gerekiyor. Haz peşinde koşmayı mutluluk sanıyoruz. Hâlbuki huzur olması için bir anlam olması gerekiyor yapılan işte. Mutluluk anlamla birleşirse ve sürdürülebilirse huzur ortaya çıkıyor” demiş.
Olayın özü de bu paragraf aslında. İnsan dert ve sıkıntılardan kaçmaya çalıştıkça, mutluluk da hızlanarak arayı açıyor çoğu zaman.
Kaçarak ve kovalayarak geçen bir ömrün sonunda da birçok insan mutsuz ve yorgun bir şekilde göçüyor dünyadan.
Hâlbuki mutluluk, sıkıntısız ve engelsiz bir hayat değil, sıkıntılarla başa çıkabilecek, engelleri aşabilecek bir duruşa sahip olabilmektir.
Sıkıntıyı sabırla, sevinci şükürle karşılayan ve tevekkülü elden bırakmayanlar, anlık dalgalanmalardan etkilenmeyecek kadar güçlüdürler.
Çünkü onlar için mutluluk, Montesquieu'nin dediği gibi, varılacak bir istasyon değil, bir yolculuk şeklidir.
Gerçek mutluluk üretme, anlam yaratma ve başkalarının hayatlarına dokunmayla yaşanır.
Ve maalesef depresyonun artmasındaki en temel etken mutluluk odaklı değil haz odaklı bir dünya anlayışıdır.
Bir çocuğun oyuncağı ne kadar çoksa kurduğu ilişkiler o kadar yüzeysel, yaratıcılığı o kadar düşük olacaktır.