Sapasağlam, katlandığı, mağazadan alındığı gibi, poşetten yeni çıkmış gibi. Dürülü, çantamıza koyduğumuz gibi. Duruyor öylece. Aslına, asaletine uygun. Sadece biraz tozlu, o kadar. Yüzyılın felaketinde yıkıntılar altından çıkarılan asil, onurlu hakem kıyafetimiz. Ailesiyle birlikte yitirdiğimiz hakem, bankacı Adem Şahan'dan bize hatıra kalan 'Karacüppe, karagömlek' olarak da tabir edilen, hakem kıyafeti, forması, üniforması. Hakem formasının yanında, üç ayakkabı. Üçü de tek kalmış, diğerleri yok. Onlar da ayrılmışlar. İki sağ biri de sol, tekleri. Antrenman yaptığı, koşu sınavlarına katıldığı, ekstradan yaptığı koşuların ayakkabısı. Adem kardeşimin. Birçok maçta onurla, şerefle giydiği. Müzeye kaldırılmalı, bizim gibilere bile hakemlikten nefret ettirmek için gayret sarf eden, daha doğrusu böyle yapılan hakemlikten, hakemlik adı aslında başka bir şey, gına getirenlere gösterilmeli. Olduğu gibi, tozuyla, deniz kumuyla, midye kabuklarıyla birlikte sergilenmeli ki. İbret olsun, kapak olsun. Kimse vazgeçilmez değil, hakem olsan da dünyanın merkezi değilsin, bugünlerin hesabı öyle veya böyle sorulacak bir gün. Sakın unutma. Verdim vermedim, geçti gitti diyemezsiniz yok böyle dünya. Adem'i tanırdım severdim, çok düzgün insan evladıydı, insandı, adamdı. Mekânı cennet-i ala olsun inşallah. Enkazın altından çıkacakları umutla, sabırla bekleyen sevgili hocam Kadir Tozlu'ya ve de hakem kardeşlerime çok teşekkür ediyorum. Minnettarız.
VEYSEL KARANİ İLE FATİH'E ŞÜKRANLA
Egetelgraf sütunlarında yazmıştım, 6 şubattan bu yana. Bir yazdığımı bir daha yazmayı hiç sevmem. İsimler de olsa. Takip eden, eder. Okuyan okur. Enkaz altında onlarca, yüzlerce insanımız kaldı, çıkarılanlar oldu. Sağ çıkan da vefat eden de. Enkazdan çıkarmak için bölgeye koşan, hakemlerimiz, sporcularımız oldu. Çok sayıda hem de, yazdık. Her yere yetişemem, hepsini bilemem ama atlayamam da. Bunu hakkım yok. Bize de yakışmaz. Adalet, burda da. Enkaza görevli olarak hemen giden, gitmek için adlarını yazdıran Bursa'dan Veysel Karani Özkan ile Mersin'den Fatih Karatağ kardeşlerimin de seferberliğe katıldığını öğrendim. İsimler belirgin olunca da yazmaya da devam. 'Hayat devam ediyor' tamam da 'Hatay devam etmiyor'. Edemiyor, en azından şimdilik. Ha bir de normal hayata dönmeye başlamışız, öyle deniyor. Vay be, hadi be. Bitmez, silinmez bu acı. Hayat devam ediyormuş ya. Bir arkadaşım evladını evlendirdi, davullu zurnalı düğünlü dernekli. Yargılamadım ama yadırgadım. Özel hayat, haklarıdır tamam da. Biraz empati yapsanıza. Nikahtan gitsen olmaz mı ? Pabuç gibi fotolar. Ortalıkta dolaşıyor. Kendi başınıza, gelseydi peki. Aradım, önce haşladım sonra tebrik ettim. Hayat devam ediyor da bu kadar değil, tıpkı Hatay gibi. Geri kafalı, bağnaz değilim ama. Bu kadar da olmaz. Vicdan meselesi. Kaldı mı ki...
BABALARI SAYESİNDE VEYA YÜZÜNDEN
Baba-oğul hakemler. Babaları 'yüzünden' bir yerlere gelemeyen çok da iyi, kaliteli hakem olan evlatlar. Babaları 'sayesinde' bir yerlere, çok iyi yerlere getirilen, iti kaka destek olunan, iyi ve kaliteli hakem olamayan, olmayan ama sıfatına maalesef hakem denilen evlatlar. Futbolcudan olmaz ama. Bir hakeme üç günde bir maç verin, bol notlu, çok da iyi niyetli (!), güdümlü gözlemci gönderin yeter. Ona da hakem denir, hakem olur. Peki hakem olur mu ? Hatta şöyle söyleyeyim. Bana bir kütüğü, kazmayı verin, diğerleri gibi bolca yetki ve etki verin, 6 ayda yetiştiririm. Bu kadar basit. Sonra da sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız. Hatasını bilmeyen, anlamayan, kendi yetiştirmeyen hakem nesli gelir işte böyle. Hepsi değil tabi. Baba-oğul yasağı gelince. Başka türlü hakemler çoğaldı. Kartvizit, sıfat, gelen ağam giden paşam dönemi hortladı bu kez. Deprem ülkesiyiz bunu bile, yeni yeni anlamaya başladık. Hak edene, hakkını vermeyi de bir gün öğreneceğiz, umarım, sanıyorum, inşallah.
MİTHAT AMCAMDAN REFİK AĞABEYİME
Önay ailesi, baba-oğul. Refik Önay ile Uğur Önay. Hakem baba-oğula örnek değil. Evlat, oğul Uğur hakem de. Refik ağabey, hakem değil. İki kaliteli insan. Uğur Önay İzmir futbol hakemi. Refik Önay da TFFHGD İzmir Şubesi'nden, Atatürk Stadı'nda yer alan derneğimizin çalışkan, cefakâr, fedakâr görevlisi. Tıpkı sokaktaki gibi. Türlü türlü insan var, hakem camiasında da. İyi dayandı maşallah yıllardır. Alsancak'taki derneğimizde Mithat Akçalı ağabeyim vardı. Sabırlı, sevecen, candı. Oyun kurallarını bile bilir, kim havalı kim kofti anlardı. Nurlar içinde yatsın, mekanı cennet olsun. Son 35 yılın, ikinci görevlisi de Refik abimdir. Dile kolay yaşadık, yaşıyoruz. Mithat'tan Refik'e. İsimleri bile çok güzel, tıpkı kendileri gibi. Niye mi yazdım. İkisi de çok iyi ve iyi niyetli insanlar. Akçalı'ya rahmetle, Önay'a da sağlıkla. Felaketin ilk gününden beri oğluyla beraber canla başla çalıştılar, çalışmaya devam ediyorlar. Koli, kutu hazırladılar, yolladılar afet bölgesine dernek olarak. Acı ortak oldular. Emeği geçen herkese, hepinize çok teşekkür ediyorum, Allah razı olsun. Adem'im de mutlaka izliyordur bizi, unutmadım unutmayacağım. Yaşam kutsaldır, cana değer verir, cana değer vereni sever Yüce Yaratan. Bunu bilir bunu yazarım, sağlıkla huzurla...