Gurbet Kuşları romanında 6-7 Eylül olayları

Edebiyatımızın öncü kalemi Orhan Kemal, 1962 yılında Türkiye tarihinin en kara iki gününü Gurbet Kuşları romanında anlattı. Yazınımız ve sinemamız ise ancak 30 yıl sonra Türkiye’yi sarsan bu üzücü ola...

Abone Ol
“…Millet kıyamet. Polisler bir yandan arka olur, millet coşmuş, kudurmuş. İnsanın aklı başından gidiyor. Dükkan kepenkleri mukavva gibi yırtılıyor. Kim yırtıyor? Belli değil. En korkak, en zayıf insan olmuş yedibaşlı dev! O koca koca buzdolapları, o caanım avizeler, top top kumaşlar, o tabaklar, sürahiler… Şu bastığımız yerler kaldırımlar yok mu, tekmil ipekli yünlü serili. Bastığın yerler ipekli yünlü!” (s.139) Olaylar daha sonra Kastamonulu’nun muhayyilesinden aktarılsa da yazarın kendi görüşlerini aktardığı da anlaşılıyor. Örneğin, “İstanbul çığlık çığlık, İstanbul alev alev. Herkes sokaklara dökülmüştü. Yemi yiyeceği kimin gözü görüyordu? Fırlamışlardı. Koşuyor, koşuyorlardı. Herkesin gözü Beyoğlu’ndaydı. Ne varsa Beyoğlu’nda. Yıllar yılı bakılıp imrenilip ama ulaşılamayan, ulaşılamayacağı bilinen her şey Beyoğlu’nun koca vitrinlerinde (…)” (s. 140) kısmında Beyoğlu sınıfsal bir imge olarak sunulur ve yoksul kitlelerin motivasyonu “varlıklı olma” isteği üzerinden aktarılır. OLAYLARIN ARKASINDAKİ GÜÇ Bu ifadeyi kullanmakla birlikte Orhan Kemal, olayların arkasında bir başka gücün olduğunu da sezdirmektedir: “ Günlerden beri kim kimler tarafından kulaklarında sokulup duran bu yağma bu yakıp yıkmayı çağırı sürüp gitmişti İstanbullular daha çok da Anadolu'dan İstanbul'un yıkım yapım işlerinde çalışıp birkaç kuruşun yoluna bakmağa gelmiş dışarılıların kulaklarına fısıldanılmıştı.  Radyolar dolusu tahrik radyolar dolusu köpük köpük heyecan İstanbullular’ın kanını alev alev bayrak bayrak coşturmuş, Türk milleti Ortaçağ'dan bile önceki Vandalizm'in tahrip şuuruna itilmişti. İstanbul tahrip ediliyordu. İstanbul yaktırılıyor, yıktırılıyor yağma ettiriliyordu. Efendisini dövemeyenin uşağını tokatlaması cinsinden bir kin radyolar dolusu kusulup millete radyolar dolusu aktarılmış ‘Tahrip’ bir ‘Millî namus’ haline getirilmişti.” (S.140) Yazar anlatının devamında yağmanın Beyoğlu’yla sınırlı kalmadığını da belirtiyor: “ Millet tavındaydı o gece Ortaçağ ve ondan öncenin karanlıkları öne çıkmış dönen gözlerin salladığı kazmalar İstanbul'u İstanbullulara belki de yüzyıllarca boyu utanç verebilecek bir şuursuzlukla yıktırıyordu. Beyoğlu'ndan yükselen alev alev çığlıklar Kumkapı Yenikapı Samatya ve başka yerlerinkine karışıyor İstanbul beş yüz yıl önceki gibi Fatih Sultan Mehmet'in askerlerinin ayakları altında kalmışçasına alev alev haykırıyordu.” (S.140) Bu arada İstanbul’a yeni adım atmış Memed’in bu konuda aklına gelen ilk şey yağmadan pay kapmaktır: “Ah be, dedi. Bilsem o yıl gelirdim..” OLAYLARDAN SONRA DP’NİN TUTUMU Her ne kadar bir DP eleştirisi söz konusu olsa da olayların ardından “Hükümet”in olaylar karşısındaki tutumu da aktarılır: “Polisler molisler ellerinden çekip aldılar. Sonra askerler mahallelere yayıldılar, evler arandı, evlerinde gâvur malı çıkanlar hapse atıldı.” Denildikten sonra, Kastamonulu üzerinden yazar “olumlu” bir bakış açısını ortaya koyar: “İnsan en iyisi helalinden bir şeylere sahip olmalı. Helalinden olmadı mı yaramaz. Ne varsa helalinde var. İnsan çalışmalı, hep çalışmalı, yükselmeli. Kendi kazancın gibi yok!” (s140) Romanın ileri sayfalarında Memet’in daha bilinç sahibi bir işçi olduğunu okuruz. Romanda 6-7 Eylül olaylarından dolayı hükümetin zor durumda kaldığına da değinilir. Ancak roman boyunca olaylar satır arasında yine karşımıza çıkar. Bir gecekondu ailesinde geçen şu kısım dikkat çekicidir: “Ayaklarının yıkanması bitmişti. Karısının getirdiği bezle kurulayıp, 6-7 Eylül gecesi Beyoğlu talanından Zeytinburnu’ya getirilip el altından satılırken ucuza satın aldığı, Maçka, Şişli, Nişantaşı apartmanlarındaki beyefendilerin giydiği zarif terliklerini ayaklarına geçirdi.” (s.247) Orhan Kemal gibi gerçekçi bir yazar aydın sorumluluğunu olayların üzerinden daha on yıl bile geçmeden yerine getirmiştir. Toplumsal tarihimizdeki bu tür olayların edebiyat ve sanatın diğer alanlarında daha sık ele alınması “bir daha asla” diyebilmek düsturunu yaygınlaştırabilecek en güçlü yoldur. NOT: Gurbet Kuşları’nın 1962 yılı ilk baskısından faydalanılmıştır. Orhan Kemal’in bütün eserleri Everest Yayınları tarafından basılmaktadır. NOT 2: Konuya etraflıca bakmak isteyenler Herkül Milas’ın “Türk ve Yunan Romanlarında Öteki ve Kimlik” kitabına bakabilir. NOT 3: Bu yazı, bir yıl sonra eklemelerle bir daha yayımlanmaktadır.