Akçam, aydınlanma mücadelesi verenleri hatırlama gerekliliğini vurgulayarak, Eyüboğlu gibi aydınları unutturmamamın ve okum...
Abone Ol
Akçam, aydınlanma mücadelesi verenleri hatırlama gerekliliğini vurgulayarak, Eyüboğlu gibi aydınları unutturmamamın ve okumanın bir görev olduğunun altını çizdiŞair-Yazar Alper Akçam, Anadolu aydınlanmasının önemli Sabahattin Eyüboğlu’nu anlattı. Eyüboğlu’nun ölümünün üzerinden 49 yıl geçmesine rağmen hala güncelliğini koruduğunu söyleyen Akçam, “Bu ülkenin özgür geleceği, Mustafa Kemal’in önderliğinde verilmiş kutsal Kurtuluş Savaşı’nı, İsmail Hakkı Tonguç yol göstericiliğinde, Hasan Âli Yücel desteğinde gerçekleştirilmiş ve yarıda bıraktırılmış Anadolu Rönesansı’nı iyi öğrenmekle; onların ruhunu bugünlere ve geleceklere taşıyabilmekle mümkündür” dedi.
Yazılarınızı takip eden biri olarak her yıl Sabahattin Eyüboğlu’nu anıyorsunuz. Bu önem vermeniz neyden kaynaklanıyor?
13 Ocak, bu ülkenin tarihinde çok önemli bir yer tutan, kendisini Anadolu Rönesansı’na, halkının mutluluğuna ve özgürlüğüne adamış Sabahattin Eyüboğlu’nun 49’uncu ölüm yıldönümüdür…Onları unutturmayacağız…” Unutmanın sömürgeci bir taktik olduğu ve yabancı ile yerli bilgi arasında hiyerarşik bir ilişki yarattığı açıktır,” diyor Judith Halberstam, “Çuvallamanın Quer Sanatı” adlı yapıtında.Ne yazıktır ki, bu ülke Sabahattin Eyüboğlu ve onun gibilerinin değerini bilemediği, onların yanında yer alıp kendi geleceğini kendi elleriyle belirleyemediği için yalanın ve talanın bataklığında bocalayıp duruyor…Ne yazıktır ki, bu ülkede aydın geçinen birileri de, Sabahattin Eyüboğlu ve onun gibi aydınların izlerini kapatabilmek için emperyalist kültür saldırılarının oyuncağı oldular; onları “etnosantrik milliyetçilik”ten, “darbecilik”e, “tepeden inmecilik”e birçok yaftayla gözden düşürmeye çalıştılar…
Sabahattin Eyüboğlu’nu aydınlanma mücadelesinde önemli kılan nedir?
Sabahattin Eyüboğlu, Karadenizliydi, bir kaymakam çocuğuydu, kardeşleriyle birlikte daha küçük yaşta yabancı dil öğrendi, Fransa’da, önemli üniversitelerde eğitim gördü; ülkesine döndü; Anadolu Rönesansı’nın mimarı Baba Hakkı Tonguç’un yanında yer aldı…
“Şairim/ Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası / Ayak seslerinden tanırım / Ne zaman bir köy türküsü duysam / Şairliğimden utanırım” diyen Bedri Rahmi, Hasanoğlan’dan Akçadağ’a birçok Köy Enstitüsü’ne ölümsüz yapıtlar kuran, Ruhi Su’dan Yaşar Kemal’e, birçok kişiyi kendine âşık etmiş dünya güzeli mimar Mualla, Arifiye tarım öğretmeni Mustafa da Sabahattin’in kardeşleridir…Hasan Ali Yücel önderliğinde kurulan Tercüme Bürosu’nda, Sabahattin Eyüboğlu yönetiminde çevirisi yapılmış 496 klasik Köy Enstitüleri’nde özgürce okunmuş, Anadolu halk kültürü ile hem Mezopotamya, Hint ve Mısır uygarlıklarının bir denizaşırı sentezi gibi oluşmuş Antik Helen, hem yaşayan Batı ve Doğu kültürleri arasında bir bereket harmanı, bir barış köprüsü kurulmuştu.
Köy Enstitüleri adına yaptığı çalışmalardan söz eder misiniz?
Sabahattin Eyüboğlu’nun yine yöneticisi olduğu Yüksek Köy Enstitüsü yayın kolu tarafından çıkarılan ve 17 bin adet basılarak tüm Anadolu’ya dağıtılan Köy Enstitüsü Dergisi, bu bereketi ve özgürlük eylemini tüm yurda yaymakta, önemli yol işaretleri açmaktaydı. Söz gelimi, İkinci sayıda yayımlanan Pertev Naili Boratav’ın “Masallar Nasıl Derlenir” başlıklı yazısı, tüm Köy Enstitülü öğrenci ve öğretmenleri birer halk kültürü araştırmacısı durumuna getirmişti. Dergi’nin her sayısında öğretmenlerin yaptığı tarımsal üretim çalışmalarına, çevre incelemelerine, kültürel derlemelere yer veriliyordu.
Yerel kaynaklardan beslenmekle birlikte Eyüboğlu’nun takip ettiği evrensel kaynakları anlatır msınız?
Sorbon’da eğitim görmüş, kadı torunu, Fransızca bilen bir kaymakam ve vekil çocuğu olan Sabahattin, daha İstanbul Üniversitesi Romanoloji kürsüsünde görev aldığı 1933 yılından başlayarak Bahtin’in Batı Rönesansı’nın kurucu romanı saydığı Rabelais’i (Gargantua) çevirmeyi kafasına koymuştur. Bu zor çeviri yoğun işleri nedeniyle de ancak ölüm yılı 1973’te, Azra Erhat ve Vedat Günyol’un da katkısıyla tamamlanabilecek, Gargantua çevirisinin iş arasında geçirdiği bir enfarktüs ile yaşamı sona erecektir (13 Ocak 1973 Cumartesi). Kitap 1974 yılında yayımlanacaktır.Rönesans araştırmacısı büyük kültür insanı Mihail Bahtin’e göre bu roman Rönesans’ın çağ açan kapısıdır. Shakespeare, Cervantes ve Goethe, onun açtığı kapıdan geçmişlerdir. Gargantua çevirisi için bir araya gelen üç aydının 12 Mart faşizmi tarafından “anarşistlik”ten tutuklanması, aylarca zindanlarda tutulması, gece sabahlara kadar sandalye üzerinde sorgulanmış olmaları, bu arada yetkili bir polisin Sabahattin’e, “Türkiye’de her sol düşüncenin, eylemin içinde senin parmağın var,” (Mehmet Başaran, Sabahattin Eyüboğlu ve Köy Enstitüleri, s. 42) demesi ilginç ayrıntılardır. Haklıydı belki de o yetkili…Sabahattin Eyüboğlu’nun Rönesansçılığı bir Batı ve Avrupa hayranlığının çok ötesinde, kendi öz kaynaklarından ve halk kültüründen beslenen bir çoğulluğu kapsar. Eyüboğlu ailesinde bu kardeşler dışında da yurdu için canla başla çalışan başka adlar da vardır. İsmet Zeki, Cemal Reşit, Ertuğrul Kemal, Osman Nuri, Ömer Turan gibi…Bu ülkenin özgür geleceği, Mustafa Kemal’in önderliğinde verilmiş kutsal Kurtuluş Savaşı’nı, İsmail Hakkı Tonguç yol göstericiliğinde, Hasan Âli Yücel desteğinde gerçekleştirilmiş ve yarıda bıraktırılmış Anadolu Rönesansı’nı iyi öğrenmekle; onların ruhunu bugünlere ve geleceklere taşıyabilmekle mümkündür…