Hürriyet'teyiz 80'li yıllar. Sempatik ama gür bir ses. 'Metincim koş gel, böyle fotoğraf mı çekilir'. Koşardım, duraksadım bir an, ikinci cümleciğe takıldım. Kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Ne yaptım acaba yine ? Mustafa Oğuz ve Güray Ervinli karanlık odadan dialarım çıktı. Fotoğraf üstadı, Dünya1.'si Mehmet Ali Okumuş abimin ustamın ışıklı sehpasının üstünde. Bir oraya bir buraya çeviriyor, lupla bakıyor. Ben gidesiye kadar herkes toplandı, sanırım Gazanfer Karpat (merhum), Aydın Atar ustalarım da vardı. 'Ne oldu abi' diye sordum. Ben sanıyorum, çok diayı ziyan etmişim. Çoğu da flu, parlak veya simsiyah, zibil olmuş yani hepsi. Oysa 5 adetti. Meğer 'böyle fotoğraf mı çekilir' dediği, beğenisindenmiş. Geç intikal etti, kuruntum boşaymış. Yeni bina dediğimiz o bile tarih oldu, Alsancak Stadı'nın yakınındaki binadayız. Cemalettin Özdoğan şefim rica etti, 'Meto araç hazır kilise yakınında iş ve işçi bulma kurumu var, hemen gider misin'. Yılmaz Coşkum müdürümden de izin aldı. Fırladım, gençlik var. Baktım aşırı kalabalık, ezileceğim. Fotoğraf istendiğine göre boyum hizasında çekersem, kalabalığın arkası belli olmayacak. Aparmanın 1.katı, küçük balkon. Beyaz önlüklü bir kişi sigara ve çay içiyor. Kalabalığa bakıyor. Diş Hekimi Muayenehanesi', vefat ettiyse rahmet olsun. Çıktım, izin istedim, 'Buyur evlat' dedi, çay bile içirdi. Kalabalığa hakimim herkes, hepsi gözümün önünde. Birden ne olduysa, öyle mizansen veya asparagas da değil. Ortadaki eşarplı, mantolu bir kadıncağız, düştü. Dayanamadı, izdihamdan. O düşünce hep beraber yere düşüverdi, koca koca insanlar. Çocuklar da vardı. Deklanşöre bastım sadece, usta işi filan değil benimkisi. Okumuş ustam, o pozları beğenmiş. Hemen yazı işlerine götürdü, kadrajdan sonra. Bordo bantlı olanından. Ertesi gün bir baktım kocaman fotoğraf, pabuç gibi de adım var fotoğraf; hha ibareli. Yurtdışındaki baskılara yollamış bile telefax ile Mehmet Rıfkı Alpkaya abim. Bir ay sonra da dergi geldi. Bir meslek odasından çektiğim fotoğrafı ve de haberi kapak yapıp içerde de iki sayfa yer vermişler. Pek mutlu oldum sayenizde Mehmet Ali ustam, Cemalettin ustalarım. Fotoğrafımla haberimle onore ettikleri yetmezmiş gibi bir de ödül verdiler İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nden. Fotoğraf dalında hem de. Ben ne anlarım ki fotoğraftan filan, sportif faaliyetler tamam da böyle sosyal alanda ilk kez. Öğretenlere minnettarım Gazanfer Karpat, Süleyman Alasya ile Mehmet Ali Okumuş ustalarıma rahmetle şükranla, Sedat Yılmaz, Aydın Atar, Esat Erçetingöz, Kenan Çimen ustalarıma sağlıkla huzurla.
İMMMO İLE EFSANE İSMAİL SÜTÇÜ
Mehmet Ali Okumuş ustama, kişiliğine hayrandım, tek olumsuz düşünce oluşmadı, oluşturmadı kafamda. Adamdı, insan evladıydı. Yaşarken haberini yaptıklarımdan, iyi ki de yapmışım. Google'da mevcuttur, bir daha yazmama gerek yok. Ailesine, sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Eşi, yengem Nesrin ablama, evlatları gelinleri Tolgay ile Kaan'a, Müge ile Yağmur kardeşlerime. Vefatından önce de aramıştım sıkça, iyi ki de aramışım. Sağlık sorunlarına rağmen sempatik konuşur espri de yapardı. Sosyal medyada okudum sabah, detaylar sonra bildirilecektir yazıyordu. Bugün naaşı kalkmaz şeklinde anladım. Cumartesi günü, 9 Kasım 2024 saat 15.28. Bu yazımı sayfaya ekleyen, şu an mailimi bekleyen Ege Telgraf Gazetesi Spor Müdürüm, editör Caner Tok kardeşim aradı. 'Hocam geliyor musun camideyiz'. Bende ikinci bir şok. Namık Kemal Lisesi İsmail Sütçü Halı Saha Spor Tesisleri'ndeki, İMMMO Başkanı Erol Demirel ile Zeynettin Aktaş, Dağder Dağlı ile Muratcan Büyük'ün emek verdiği İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın düzenlediği geleneksel ve de çok katılımlı en büyük turnuvasında hakem olarak görev yapıyorum. Saat 16'da düdük çalacağım. İkindi ile cenaze namazı da 15.45 ila 16.10 arası. Gitmem mümkün değil, hakem kardeşlerim Orhan Kaya'nın dinlenmesi gerek, Mustafa Kaçaro da sonraki maçta. Sıkıştım kaldım. 'ben gidiyorum da denilmez'. Bütün gün işinin başında olan hocaların hocası Göztepeli efsane İsmail Sütçü kaptanım, hocam. 'Yıllarca sahalarda beraberdik bizlere çok emeği geçti' dedi, duydu ve hemen gitti sağ olsun. Derin hislerle sahada yer aldım, avluda değil. Gidemedim yani, burnumun ucundaki son vazifeye. Olmayınca olmuyor. 'Spor, spor yazarlığı, gazetecilik, hakemlik' sayesinde tanıdığım ustama koşamadım, nasıl bir durumsa yine aynı sebepten ötürü, mukadderat işte. Gidemedim, musalla taşının başına. Hakkını helal et, büyük ustam. Çok hakkın geçti yaşarken. Kalbini kırmadım, kalbimi de hiç kırmadın. Benim hakkım geçtiyse, hiç sanmam ama helali hoş olsun. Bir gün yerlerde buluşmak umuyla ustam, hakkını helal et, gelemedim affet.