Yeni bir haftadan herkese merhaba! Bugün biraz tarihin tozlu sayfalarına dalıp yoganın geçmişten bugüne gelişimini inceleyelim istedim… İşte, yoganın tarihsel arka planı, öncüleri ve sekiz basamaklı yolunun gelişimi…
Yoga hem bir süreç hem de bir amaçtır. Bu bağlamda bir moksha shastra, yani insanı içinde bulunduğu çeşitli ıstıraplardan aşamalı olarak özgürlüğe (moksha) yönlendiren bir öğretidir (shastra). “Yoga” sözcüğü “boyunduruk altına girmek, birlik olmak ya da bir araya getirmek” anlamlarını karşılayan Sanskrit dilinde “yuj” kökünden türemiştir. Yoga, zihin ve beden bütünlüğüyle uyum yaratmak ve bireyin ruhunu kendi özüyle bir araya getirmek için harcanan çaba olarak tanımlanabilir (Schweig, 2007). Böylece herhangi bir din, mezhep ve ırk gözetmeyen yoga pratiği, Antik Hindistan’ın manevi toprağından yayılan öğretileri ve günümüzde Hindistan Sanatana Dharması olarak adlandırılan “sonsuz yol”un anlaşılmasına yardımcı olur
Yoga, Hindistan’da yazılı tarihin öncesinden beri uygulanmış olsa da ilham verici üstat Patanjali’nin hâli hazırda var olan yoga pratiklerini ve metinlerini, Yoga Sutraları olarak bilinen bir metinde bir araya getirmesi yaklaşık MÖ 2. yüzyılı bulur. Patanjali’nin, yoga teorisi ve pratiği hakkında en özgün fikirleri aktaran ustalıkla hazırladığı çalışması, 195 vecizden (sutralar ya da “özlü sözler”) oluşur. Bu sutralar, yoganın özünü sekiz basamağa ayırarak ortaya koyar (ashtanga yoga) (Bryant, 2009). Sistemin ilk beş basamağı dünya, beden, nefes ve hisler ile kurulan ilişkilerden bahsettiği için “dış” olarak tanımlanır. Sekiz basamaktan geriye kalan üç basamak, yani yoganın “iç” ya da “zihinsel” basamakları, konsantrasyonun üç aşama hâlinde gelişmesiyle oluşur.
Patanjali’nin metninin vermek istediği temel mesaj her insanın özünde dengeli ve bir bütün olduğudur (Gitananda, 1999). Yoga, iç denge hissiyle, özle uyumlu hâle gelme yöntemidir. Süreçte “zihin, beden ve nefes”te yaşanan birçok farklı aşamaya dikkat çekilir ve nefes derin bir konsantrasyon ve yansıma için yavaş yavaş serbest bırakılır. Günümüzde yoga pratisyenlerinin çoğu, yogayla daha sağlıklı bir hayat için ilgilenmektedir. Patanjali sağlıktaki dengesizliklerin kişisel gelişime önemli bir zorluk yarattığını (Aranya, 1983) ve sağlığı iyileştirmek için iki yola başvurmak gerektiğini belirtir: sağlığı engelleyen problemlerin ortadan kaldırılması ve iyileştirici güçlerle bağlantının geliştirilmesi. Gördüğümüz gibi, öz disiplini geliştirmek adına bu iki strateji sıklıkla kullanılmaktadır.
Son gelişmelere göre modern çağda yoga, fiziksel aktivite ile ilişkilendirilmektedir. Patanjali’nin tanımladığı şekliyle, yoga pratikleri eski çağlarda aşamalı olarak ilerleyen yaklaşımlardı. Sağlığın geliştirilmesi, öz keşif ve ruhsal kimliğin anlaşılması gibi pek çok ortak amaca hizmet etmek için tek bir çatı altında toplanmışlardı.
Vedik Dönem (MÖ 1500-600)
Metinler yazıya geçirilmeden önce, öğretiler sözlü gelenekle öğretmenden (guru), öğrenciye (shishiya) aktarılırdı. Bu öğretilerin en eski dört derleme hâlinde günümüze ulaşmıştır: Rig Veda, Yajur Veda, Sama Veda ve Atharva Veda. Bu metinlerin ne kadar eski oldukları tam olarak bilinmemektedir (Bhavanani, 2010). Her ne kadar sözlü geleneğin tarih öncesi döneme uzandığı tahmin edilse de MÖ 1500 yılından itibaren derlenmiş ve MÖ 600’e dayanan sonradan yapılan eklemelerle günümüzdeki hâlini almıştır (Panikkar, 1977). Her Veda (“bilmek” anlamına gelen “vid” kökünden gelir) dört bölümden oluşur. Vedik ritüellerinde kullanılan ilahilerden oluşan Samhitalar parçanın en eski biçimidir. Uphanishadlar metinlerin son hâliyken, Brahmanlar ve Aranyakalar, Samhitaların genişletilmiş ve yorumlanmış hâlidir. Vedalar insan etkileşimlerinde huzuru yakalamak, korunma ve sağlık dilemek ve en önemlisi, insan hayatının meditatif boyutlarına farkındalık getirmek için doğayla uyumlu ilişkiler geliştirir.
Vedik Sonrası Dönem (MÖ 600-100)
Vedaların derlendiği dönemde, öğretilerden oluşan büyük bir koleksiyon kaydedilmiş, pratik çalışma için hazır hâle getirilmiştir. On iki Upanishad ve onların kapsamlı yorumu olan Brahma Sutralar, Vedik ritüellerden öz gelişim, dengeli yaşam ve kendini gerçekleştirmek gibi fazlasıyla kişiselleştirilmiş “yogasal” amaçlara kaymaya başladı. İki destansı metin olan Ramayana ve Mahabharata’yı içeren kapsamlı bir literatür ortaya çıkmıştır ve bilinen en temel metin Bhagavad Gita’dır. Yoga pratikleri Patanjali’nin “Yoga Sutraları”nda kodlanmış (MÖ 200-100) ve Patanjali’nin yazılarına bilge Vyasa’nın usta yorumları eşlik etmiştir.
MÖ 1000’den 17. Yüzyıla Uzanan Dönem
Pratisyen yogiler için, milattan sonra yoga üstatları tarafından yapılan bütün ibadet, tarih ve öğreti çalışmaları kaynak oluşturmuştur. Tanınmış filozof Shankaracharya’nın bu dönemin düşüncesine derinden etkisi olmuştur. Advaita vedanta doktrini ile nondüalizmi (ikiliksizlik/varlık birliği) yeniden gündeme getirmiş ve Bhagavad Gita, Brahma Sutraları ve 10 büyük Upanishad üzerine kıymetli yorumlar yazmıştır. Bu dönemde çeşitli Hint geleneklerinin içinden birçok yeni yoga türü ortaya çıkmıştır. George Feuerstein (2003) en çok tercih edilen 40 yoga türünü listemiştir. Bunların arasından günümüze kadar gelebilen en önemli üç tür Patanjali’nin Yoga Sutralarıdır; Natha tarikatı yogilerinin Hatha yoga öğretileri (özellikle, Svatmarama’nın 15. yüzyılda yaptığı çalışmalar, Hatha Yoga Pradipika ve Gheranda’nın 17. yüzyılda yaptığı çalışmalardan oluşan, Gheranda Samhitha) ve Bhagavad Gita’nın öğretileri.
Modern Dönem
Modern dönemde, yoga ve öğretilerinin Doğu’dan Batı’ya gelmesi, Swami Vivekananda’nın ilk kez 1893’te Birleşmiş Milletlere gelmesiyle mümkün olmuştur. Bhagavad Gita’nın öğretilerinin üzerindeki çizimlerde, burada dört yol bulunduğu yazar: raja yoga (meditasyon), karma yoga (özverili eylem), bhakti yoga (fedakarlık) ve jnana yoga (metafizik). 20. yüzyılın başlarında, Swami Kuvalayananda’nın kurduğu Kaivalyadhama Yoga Enstitüsü de Yogendraji’nin kurduğu Mumbai Yoga Enstitüsü gibi yoga ile ilgili araştırmalar yaparak, sistematik pratikler geliştirdi. Bu öğretiler, T. Krishnamacharya (B.K.S Iyengar, T.K.V Desikachar ve Pattabhi Jois gibi iyi bilinen yogilere ilham kaynağı olmuştur); Swami Shivananda Sarasvati (ve öğrencileri Swamis Satyananda, Vishnudevananda ve Satchitananda); Himalaya Geleneği (Swami Rama, Pandit Tigunait ve Swami Veda Bharati); Kundalini Yoga Geleneği (Yogi Bhajan); Kendini Gerçekleştirme Kardeşliği (Swami Yogananda); ve Swami Gitananda Giri’nin kurduğu Rishi kültürü (Yogachirini Meenakshi Devi Bhavanani) tarafından harekete geçirildi. Bangalore Üniversitesi’nden H.R Nagendra ve R. Nagarathna (Swami Vivekananda Yoga Anusandhana Samsthana) gibi yoga pratisyenleri ve bilim adamları Swami Kuvalayananda’nın ilk çalışmalarını yogayı özellikle terapi olarak vurgulayarak devam ettirdiler. 2002’den beri Swami Ramdev, yogayı Hindistan’da popüler hâle getirerek, ön ayak olduğu araştırmaları ve çalışmaları, sağlık hizmetleri alanında etkili hâle getirdi. Yakın dönemlerde kurulan diğer pratik okulları, bu bölümün son kısmında listelenmektedir. Özellikle, yoga öğretilerinin birçok öğretiden elde edilmesine rağmen, var olan öğretmenlerin sıralanması (guruparampara) belirli öğretilerin gerçekliği konusunda güvence sağlamaktadır. Yoga çalışmasının başlarında, öğrencilerin birçoğu duruşlara (asana), nefesin bilinçli olarak düzenlenmesine (pranayama) ve rahatlama becerilerine (pratyahara) odaklanır. Yamalar ve niyamaların (aşağıda açıklanmıştır) bir araya getirilmesi niyetiyle, etkili bir pratik geliştirebilmek için bu şekilde bir altyapı oluşturur. Böylece, dikkat buraya çekilerek, felsefi bir ortam sağlayarak ve bir tutum sergileyerek hangi yoga tekniğinin günlük hayatta geliştirileceğine yardımcı olur. Yoga insanın doğasında deneyimleyerek keşfettiği gerçek bir yaşam biçimidir
Yoganın özü, iç gözlemdir. Örneğin, iç gözlem yoluyla yoga duruşları düzenlenebilir. Asana çalışması boyunca iç gözlem beraberinde bedenden psikolojik uzaklık, zihnin algı alanı ve fizik bedenin hareketleri ve uyumu arasında boşluk hissi yaratabilir. Nesnelliğin eşsiz algısı gözlemciye farkındalık kazandırır ve gözlem sürecinde (zihnin dışına taşınan), gözlemlenen obje (beden ve hareketleri) iç deneyimin bütünleşmiş parçalarıdır. Bu içe dönüş, derin bir fiziksel hakimiyet hissine yönlendirir ve kişide vücudu “göğe yükseliyormuş” gibi bir his yaratır. Farkındalık nefese yönlendirildiğinde, benzer ama daha zor, ustalık gerektiren bir süreç meydana gelir. Bu bağlamda, düzenli bir nefes akışı olmadan yoga yapılamayacağı ifade edilir. Nefesin gözlemlenmesi duygusal tepkileri yatıştırır, farkındalığı insan yaşamının enerjik boyutlarına çıkarır ve bu sürece tanık olan zihni uyandırır. Nefes farkındalığı, nefes akışının düzenli olarak kontrol edilmesiyle başlar. Her nefes veriş, tatmin edici bir arınma hissi yaratırken her nefes alış, aynı ölçüde bir beslenme hissi yaratır. Bu nefes akışlarına dikkat edilmesi sonucunda zahmetsiz ve rahat bir nefes alışverişi sağlanır.
İç gözlem, en iyi meditasyon sırasında geliştirilir. Burada gözlem süreci tamamen zihnin kendisinde yatmaktadır. Her düşünce, duygu, hatıra, hissiyat ve bilinç seviyesi, bir farkındalık biçimi olarak ortaya çıkar. Gittikçe, zihnin gözlemi konsantrasyonla sabit hâle getirildiğinde, kişinin şahsiyeti bir iç farkındalık biçimi olarak ortaya çıkar ve farkındalık kendi içinde kalır