‘Enstitülerin kazanımları yol gösterici olmalıdır’
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Köy Enstitüleri’nin kazanımlarından dolayı eğitim...
Abone Ol
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Köy Enstitüleri’nin kazanımlarından dolayı eğitim arayışlarında hala gündeme geldiğini söylediEge Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) 2019 yılı biterken YKKED Genel Başkanı Prof Dr Kemal Kocabaş’ın hazırlamış olduğu “Köy Enstitülerinden Günümüze Eğitim ve Arayışlar” adlı bir kitap yayımladı. “Bilmek Yapabilmektir” üst başlığıyla yayımlanan kitapta Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne eğitim sisteminde yapılanlar ele alınıyor. Kocabaş’la 2020 yılı boyunca yapamadığımız söyleşiyi nihayet gerçekleştirme fırsatı bulduk ve Kocabaş’a enstitülerin iş dünyası tarafından ele alınmak istenmesini, kitabın içeriğini ve günümüzde enstitülerin neden hala konuşulduğunu ele aldık. Kocabaş, enstitülerin kazanımlarından esinlenmenin güncel bir görev olduğunun altını çizdi.
Sayın Kocabaş, geride bıraktığımız 2020 yılı Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 80’inci yılıydı. 2024’te de kapatılmasının 70’inci yılını hatırlayacağız. Aradan geçen zamana rağmen enstitülerin hala konuşuluyor olmasının nedeni nedir?
Eğitim sistemini iyileştirme uğraşılarında, 1940’lı yıllarda ürettiğimiz bize özgü Köy Enstitüleri’ni hatırlamaya ihtiyaç var. Enstitüler, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Eğitim Devrimi süreçlerinden geçen ülkenin yurtsever eğitimcilerinin ülke gerçekleri ve çağdaş pedagojinin senteziyle yarattıkları özgün bir sistemin adıdır. Köy Enstitüleri bir Cumhuriyet projesiydi. Nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan, okuma yazma oranının çok düşük olduğu köylerin, kendi çocuklarıyla, işlevsel bir eğitimle içten canlandırılması tasarımıydı. Enstitüler 1954’te kapatıldıktan sonra dahi bıraktığı gelenekle ve güçlü sistemiyle etkilerini hissettirdi. Bugün hala konuşuyor olmamızın nedeni enstitülerin ülkemize sağladığı kazanımlardık. Teknolojinin inanılmaz bir hızla ilerlediği çağımızda Türkiye’de eğitim sistemi büyük sıkıntılar yaşamakta. Sonu gelmeyen sistem değişikleri olumlu sonuç vermemektedir. İşte bu nedenle arkasında bir başarı hikayesi bırakan, sonuç alıcı olan Köy Enstitüleri konuşulmaya devam ediyor.
EBSO’nun yayımladığı sizin hazırlamış olduğunuz “Köy Enstitüleri’nden Günümüze Eğitim ve Arayışlar” 2019’da hazırlanmış. Okuyucuyla daha çok buluşması 2020’de oldu. Kentin en önemli sanayi iş dünyası odasının böyle bir kitabı sizden istemesini nasıl anlamalıyız?
EBSO Başkanı Sayın Ender Yorgancılar’a ve yönetimine bir kez daha teşekkür etmek gerek. Aslında bu kitabım gerekliliğini kendisi kitabın önsözünde açıkladı. Bizim açımızdan bu teklifin gelmesi ve bu kitabın hazırlanmış olması sevindiricidir. İş dünyasının ülkeni geleceği adına kaygı duyması, eğitimli, donanımlı insan yetiştirmekle ilgili çaba göstermesi sevindiricidir. Köy Enstitüleri’ni ele almamızı istemeleri bu arayışa bir katkı koyacaktır. Biz de kitapta enstitüleri ve bugünkü eğitim sisteminin durumunu açıklıkla anlattık. Umarız tartışılır ve bu tartışmadan bir yere varırız.
Sohbetimizin başında enstitülerin özgün bir sistem olduğunu söylediniz. Bu sistemin önemi nereden geliyor ve nasıl bir özgünlüktür bu, biraz açar mısınız?
Köy Enstitüleri’nde eğitim ve öğretimin en temel ilkesi kuram uygulama bütünlüğüdür. Enstitülerdeki iş eğitimi anlayışını kuramcı İsmail Hakkı Tonguç, “iş içinde, iş yoluyla, iş için eğitim” olarak tanımlıyordu. Bu, eğitimi iş ve üretim süreçleriyle birleştirme yaklaşımıydı. İş eğitimi süreçleri yaşanırken, enstitü öğrencilerinin kültür ve sanat donanımların sağlanması enstitü eğitim sisteminin belirgin özellikleriydi. İmece ile gerçekleşen yapım süreçleri; yüzde 50 teorik dersler dışında yüzde 50 uygulamalı eğitim sisteminin temel kazanımlarıydı. Enstitülerde eğitim-üretim ilişkisine verilen önem, enstitü yerleşkesinin çevreye ve doğaya uyumlu yapısı, özgün “laik, demokratik, bilimsel eğitim” doğası, planlı süreçleri, bulundukları yöreye ve ülkeye olan toplumsal katkıları gibi nitelikler ile alışılmış eğitim kurumlarından farklılaşan bir öneme sahipti.
Enstitülerin demokratik yapısından söz ettiniz. Peki, bunun pratik karşılığı var mıydı? Mezunların demokratik hayata katkısı pratikte olmuş mudur?
Tabii ki…Enstitülerde demokratik eğitim süreçlerinden geçen, gelişen ve değişen öğrenciler daha sonraki yıllarda öğretmenlik yaşamlarında özlük haklarını korumak ve geliştirmek amacıyla önce, “Köy Öğretmen Dernekleri”ni, daha sonra “Türkiye Öğretmenler Milli Federasyonu”nu ve bu dernekler birleştirilerek 1965 yılında da “Türkiye Öğretmenler Sendikası”nı kurmuşlardır. Ki genel başkanlığını ünlü enstitülü yazarımız Fakir Baykurt yapmıştır. Enstitülerde demokratik eğitim süreçlerinden geçen köy çocukları, demokratik öğretmen hareketinde, kooperatifçiliğin, modern tarım ve hayvancılığın Anadolu topraklarında gelişimine de öncü olmuşlardır.
Kitapta enstitüleri ayrıntılı anlattıktan sonra günümüzdeki eğitim sisteminin durumuna geçiyorsunuz. Bugünle enstitüler zamanını karşılaştırdığımızda ilk başta ne söylenebilir?
Enstitülerde yetişen köy çocuklarının kazandıkları becerileri kitapta saydım. Bir de bugün köylerin ve köylerdeki eğitimin durumuna bakarsak ne dediğimiz anlaşılır. Köy Enstitülü öğretmenler bir eğitim kahramanı olarak öğretmenliği içselleştirmişlerdi. Enstitüde kazandıkları tüm becerileri okula ve köye katmışlardı. Günümüzde ise eğitim fakültelerinin nitelikli öğretmen yetiştirme konusunda ciddi sorunları vardır. Eğitim fakülteleri, öğrencilerine enstitülü öğretmenlerin kazandıkları mesleki motivasyonu ve becerileri kazandıramamaktadır. Günümüzde taşımalı eğitim nedeniyle köy okulları ise terk edilmiştir.
Kitapta enstitüler üzerine derlediğiniz değerlendirmeleri de görüyorum. Size en çarpıcı gelen ne olmuştur?
Şüphesiz her değerlendirmenin araştırmamız için bir kıymet taşıdığını belirtmeliyim. Ama söz açılmışken Yaşar Kemal’in ifadelerini aktarmadan geçemeyeceğim. Şöyle diyor Yaşar Kemal: “17 Nisan Köy Enstitüleri’nin kuruluş bayramıydı. Esaretten, yoksulluktan, tembellikten, birçok şeylerden kurtuluş bayramıydı. Bozkır bozkır olalı sevincin bayramını böylesine görmemişti. Koca bozkır neredeyse sevincinden çat deyip çatlayacaktı. Bu sevincin en güzeli, en yenisi, en tazesiydi. Hiçbir sevince benzemiyordu.”
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Köy Enstitüleri, özgür, yaratıcı, üretici, eleştirel aklı öne çıkaran bireyin nasıl olması gerekliliğiyle ilgili bir algıyı anımsatıyor. “Bilmek, yapabilmektir” anlayışıyla öğrenilen bilgilerin iş üretmek, problem çözmek amaçlı olması gerektiğini ifade enstitü eğitim sistemi kazanımlarından, uygulamalarından, felsefesinden de esinlenerek neler yapılabileceğini tartışmak güncel bir görev olarak karşımızdadır.