Türkiye değerlerini ya bilmiyor ya da çok çabuk harcıyor. Bizlere ilkokuldan beri "Turizm bacasız sanayidir" diye öğretilmedi mi? Öğretildi. Pekala o zaman turizmden neden gerektiğince faydalanamıyoruz? Sakın yanlış anlaşılmasın. Elbette bu güzel ülke güneşi, denizi, kumu, havası, doğası ve tarihi kalıntıları ile muhteşem bir zenginliğe sahip. Ama, bu bileşenleri bünyesinde taşıyan en önemli bölgeler kapasitelerinin çok çok altında. Örnek mi istiyorsunuz? Alın size en yakından bir örnek: İzmir. Türkiye'nin üçüncü büyük kenti turizmde adeta "sinek avlar" hale gelmiş ama kimsenin ruhu bile duymuyor! Yahut işine öyle geliyor. Ne hikmetse.
Yıllardır "5 milyon turist" masalı anlatılan İzmir güç-bela 1 milyon, hadi bilemediniz 1,5 milyon turist çekebiliyor. Bakın bu korkunç bir durumdur ve bunun sorumluluğu da yerel idareciler kadar Ankara'daki yöneticilerdedir. Ciddi söylüyorum, hepimiz suçluyuz. Bir suçlu var ki, o da artık varlığı ile yokluğu belli olmayan İzmir Basını. Var olma savaşı içine düşürülmüş, sorgulama yeteneğini ve kalelerini bir bir kaybetmiş bir medya ile nereye kadar gidebirsiniz ki! Sıralayalım. İzmir'in turistik değerleri nelerdir? Denizi, kumu ve güneşi ile Çeşme'den tutun da Selçuk, Menderes sahilleri, Seferihisar, Urla, Karaburun, Foça, Aliağa'dan taaa Dikili'ye kadar muhteşem bir sahil şeridi. Efes Harabeleri'nden başlayan, Seferihisar Teos, İzmir Agorası, Aliağa Aigai, Bergama Askeplion'u. Hemen hinterlantında Salihli'de Sart Harabeleri, Akhisar'daki tarihi kalıntılar.
Ve gelelim doğal güzelliklere.
Aydın için söylenir ama ben onu İzmir için de söylüyorum. İnanın, "İzmir'in dağlarından yağ akarken, ovalarından ise bal fışkırıyor." Haksız mıyım? Haydi bir kişi çıksın da haksızsın desin. O'na derim ki, "Sen hiç Bergama'nın zeytinini tattın mı? Selçuk'un şeftalisini, Gümüldür ve Seferihisar'ın mandalinasını, Kavacık'ın üzümünü, Kemalpaşa'nın kirazını, Ödemiş'in patatesini yedin mi? Tire'nin sütünü içip de Bayındır'ın çiçeklerini kokladın mı? Eğer bunları yapmadı iseniz, İzmir'i sadece artık balıkların bile yaşayamadığı Körfez'den ibaret sanırsınız.
Kimse kusuruma bakmasın. Bu kadar laf edebiyatını yazımın başlığında sorduğum soruya verilebilecek cevabı anlamak için yaptım. Simdi gelelim sadede. Hafızam beni yanıltmıyorsa, 90’lı yıllarda Efsane Valimiz Kutlu Aktaş zamanında Ödemiş sınırlarındaki 2157 metre yükseklikteki Bozdağ'da kayak tesislerimiz kurulmuştu. Telesiyej tesis edilmiş, hatta karın yağmadığı veya az yağdığı mevsimlerde tesis atıl kalmasın diye de suni kar makinası bile alınmıştı. O günlerde gazete manşetlerini süsleyen haberlerin "Bozdağ'da kayak, Çeşme'de sörf" şeklindeki başlıkları hala gözümün önünde. Maalesef bunun bir "hayal"olduğunu sonraki gelişmelerden anladık. Bir çığ felaketinin ardından onca para harcanan tesisler çürümeye terk edildi. Şimdilerde tesisin bir bölümünün özel bir işletmeciye 29 yıllıģına kiralandığı biliniyor. Ancak tesislerdeki ne telesiyej çalışıyor, ne kar makinası. Her ikisi de muhtemelen çürüyüp gitti.
Kısacası sizin anlayacağınız, Çeşme'de sörf yaparken, sadece 180 km uzağındaki Bozdağ'da kayak hayalimiz maalesef gerçekleşmedi. Ama her şey bitmiş değil. Umudumuz, bugünlerde tanıtımı yapılan "Efeler Yolu Projesi" güzergahında kalan Bozdağ'ın, bu projeye çok önem verdiğini bildiğimiz İzmir Valimiz Sayın Dr. Süleyman Elban'ın dikkatinden kaçmaması. Valimizden beklentimiz Kutlu Aktaş valimizin yarım kalan hayalini gerçekleştirmesi. İzmir'in Valiliği, Büyükşehir Belediyesi ve girişimci turizmcileri ile el ele vererek bunu başarabilecek güçte olduğuna inanıyorum.
Haydi Allah kolaylıklar versin.