E hani yerliydi bu otomobil?
Türk basınına çoğu kez akıl sır erdirmek mümkün olmuyor… Toplumun hafızasında bazı projeler hakkında soru işareti yaratacak açıklamalar, bilgiler, rakamsal veriler hooop diye sümenaltı ediliyor. Ört...
// MOTORU BOSCH’TAN
Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gösterişli lansmanı yapılan ve elektrikli olacağı belirtilen yerli otomobilin, elektrikli motoru için Alman devi BOSCH ile görüştüklerini söylüyor Sayın Karakaş.
Aynı şekilde yerli ve milli otomobilimizin bataryası için Çin ağırlıklı altı firmayla gizlilik anlaşması imzaladıklarını söylüyor ama firma ismi vermiyor. “Bunlardan biriyle anlaşacağız” diyor…
Araç entegrasyonu konusunda ise teknoloji partneri olarak Alman mühendislik firması EDAG’ı seçtiklerini anlatıyor Sayın CEO.
Mekanik aksamlar ve şasi sistemleri konusunda dünyanın en güçlü şirketleri arasında yer alan, İngiliz MYRA’nın da partnerlerinden biri olduğu bilgisini veriyor.
Yerli otomobilin tasarımı için ise İtalyanlar ile anlaşıldığı bilgisi alınıyor.
// KRİTİK AKSAMLAR İTHAL
Gürcan Karakaş, “Dünya çapında bu işi en iyi kim yapıyor diye bakıyoruz. Nisan-Mayıs gibi tedarikçi seçimlerimizi tamamlamış olacağız. Teknolojiyi ülkemize getirip, bunu Türkiye’den kiminle yapabiliriz ona bakıyoruz. Çok ciddi maliyet anlaşmaları yaptık. Türkiye’de üretmek mi, başka bir yerde üretmek mi daha uygun maliyetli ona bakıyoruz. Partnerimizin karşısına oturunca neyin ne olduğunu biliyoruz.” diyor.
Şimdi…
Gürcan Karakaş, otomotiv sektöründeki yetkinliğine herkesin şapka çıkardığı bir profesyonel.
Ancak söylediklerinden şu anlaşılıyor:
Yerli ve milli otomobilimizin elektrik motorundan, bataryasına kadar en kritik aksamları yurt dışından gelecek. Zaten asıl katma değer de bu parça ve aksamlarda.
Peki Türkiye’deki otomotiv yan sanayisi, milli otomobile hangi katkıları koyacak?
Lastiğini, jantını, döşemesini, koltuğunu, camını yapmakla mı yetineceğiz?
Ve hepsinden daha kritik bir soru:
Tüm kritik parçaları yurt dışından getirilen bu otomobile, hangi özelliklerine bakarak “yerli ve milli” diyecek ve bugünün rakamıyla 300 bin TL’ye yakın bir para ödeyeceğiz?
Soru askıda…
// EN KAPSAMLI TEŞVİK
“Yerli ve milli” olacağı öne sürülen elektrikli otomobile, Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en kapsamlı teşviklerden biri uygulanıyor. Bursa’da kurulacak ve yıllık 175 bin elektrikli otomobil üretim kapasiteli tesis için; Gümrük Vergisi muafiyetinden, KDV istisnası ve iadesine, yüzde 100 vergi indirim oranından, on yıl boyunca sigorta primi işveren hissesi desteğine ve araç alım garantisine kadar pek çok başlıkta teşvik verilecek.
Türkiye’de üretim yapan çok sayıda otomobil markası var ve bu fabrikalarda üretilen otomobiller içinde Fiat Egea gibi yerlilik oranı yüzde 70’e ulaşanlar da mevcut.
Bu teşviklerin, uzun yıllardır Türkiye’de üretim yapan markalara haksız rekabet yaratıp yaratmayacağını sorgulamayalım. Bağrımıza taş basalım, yerli otomobilimizi hasretle beklemeye devam edelim.
Ancak başlıktaki soruyu da ihmal etmeyelim…
Geçen günlerde e-posta kutuma düşen bir basın bültenine dikkat kesildim.
Venezüela’nın Ankara Büyükelçisi Jose Gregoria Bracho Reyes, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret ediyor ve Başkan Vekili Mustafa Özuslu ile görüşüyor…
Biz ekonomi gazetecilerinin uzun yıllardır takip ettiği bir ülke Venezüela…
Yüzde 16 bin gibi akıl almaz bir hiper enflasyon yaşayan bu ülke, dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip. Ancak beceriksiz siyasi iktidarı yüzünden yoksulluğun dibini görmüş vaziyette…
// 1 KG PARA= 1 KG YİYECEK
İç savaşın eşiğine gelen ve marketlerin yağmalandığı ülkede, elektrikler günün 15 saati kesik. Resmi para birimi olan Bolivar’dan 1 kiloyu verip, 1 kilo yiyecek alabiliyorsunuz. Simon Bolivar gibi büyük bir devrimci yurtseverin adını taşıyan para birimi, tarihinin en büyük utancını yaşıyor.
Ülkenin uzun yıllar Devlet Başkanlığı’nı yapan Hugo Chavez’in kuşkulu bir kanser yüzünden 2013’te ölümünden sonra bu göreve gelen Nicolas Maduro, üniversite eğitimi olmayan bir kamyon şoförü…
Uyguladığı politikalarla Venezüela’yı ülkeler tarihinin en büyük krizi ile baş başa bırakan Maduro, memleketi sefalet içinde yüzerken, maşallah saltanatını sürdürmekte hiç sakınca görmüyor.
Çin’e yaptığı ziyaretten dönerken, uçağını İstanbul’a indirip et yemeklerini pek beğendiği Nusret’te ziyafet çektikten sonra, yeniden uçağına binip ülkesine hareket eden bir siyasetçiden, tam bir üçüncü dünya geriliğinden bahsediyoruz.
Uzatmayayım…
// 7 SENEDİR BÜST PEŞİNDE…
Bu ülkenin Büyükelçisi Ankara’dan kalkıp İzmir’e gelince, insan ister istemez dikkat kesiliyor… Herhalde ülkesine Türk yatırımcıları davet edecek, onlara hangi olanakları sunduklarını anlatacak, iki ülke arasındaki ticaretin geliştirilmesi için projeleri ortaya serecek falan diye düşünüyor insan…
Ne gezer efendim, ne gezeeer!
Sayın Büyükelçi, ülkesine katma değer sağlayacak projelere yoğunlaşması gerekirken –deyimi bağışlayın- antin kuntin işlerle uğraşıyor… 1786 yılında İzmir’e ayak basan ünlü Venezüelalı devrimci Francisco de Miranda’nın Karaburun’a bir büstünün konulması ve ülkeye ait kahvenin İzmir’de yapılacak bir etkinlikle tanıtımının yapılması gibi pırıltılı (!) önerilerinde bulunuyor.
İşin ilginç yanı, aynı Büyükelçi tam yedi sene önce, 2013 yılında aynı İzmir’e geliyor, aynı önemli (!) işlerin peşinde vakit öldürüyor…
Yedi senedir yapılamayan büstü, kendisine dert edindiği anlaşılıyor…
Yazık gerçekten.
Venezüela halkına sabır dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor…