Dört yıl önce yazdığımız EYT çözümü, TBMM gündemine geliyor…

Kamuoyunda “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” (EYT) olarak adlandırı...

Abone Ol

Kamuoyunda “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” (EYT) olarak adlandırılan ve sorunları sıklıkla gündeme gelen insanların, adeta hedef tahtasına oturtulduğunu görüyoruz.

Yıllarca alın teri döküp, emeklilik hakkı kazanan ya da kazanmak üzere olan, primlerini düzenli ödemiş, ancak yaşı tutmadığı için emekli olamayan bu insanlar, devletin hazinesini soymaya meyilli kişiler değil.

Ben de bu insanlardan biri olarak, yaşanılan haksızlığa adeta isyan ediyorum.

Bilmeyenler için önce meseleyi kısaca özetleyelim:

DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti dönemiydi. 8 Eylül 1999 tarihinde 4447 sayılı yasa TBMM’de kabul edildi. Bu yasa çıkana kadar, kadınlarda 20 yıl çalışma süresi ve 5000 prim gün sayısı, erkeklerde ise 25 yıl çalışma süresi ve 5000 gün prim gün sayısı şartlarını yerine getirenler emekli olabiliyordu. SSK’da, Bağ-Kur’da, Emekli Sandığı’nda ya da özel kurumların emeklilik sandıklarında çalışmaları fark etmiyordu.

// MAÇ OYNANIRKEN KURAL DEĞİŞTİ

Yeni yasa 8 Eylül 1999 tarihinden önce çalışma yaşamına başlamış, ancak emekli olmamış vatandaşları da bu kapsama aldı. Yasanın Resmi Gazete’de yayınlandığı tarihten sonrasını kapsaması, geriye doğru yürümemesi gerekirken, devlet müsabaka devam ederken kuralları değiştirdi.

Yetmedi…

Devlet, emekli olabilmek için bir kural daha koydu. Kadınlarda 40 yaştan 58 yaşa kadar, erkeklerde 44 yaştan 60 yaşa kadar değişen yaş sınır getirildi.

Aradan 23 yıl geçti.

O yıllarda çalışma hayatının içinde olan insanların emeklilikleri gelmeye başladı.

Şimdilerde 50’li yaşlarını yaşayan ya da o yaşlara yaklaşmakta olan çalışanlar, kazanılmış haklarını alamıyorlar. Çoğu da özel sektör çalışanı oldukları için, çok iyi donanımlara sahip olanlar dışında iş bulmaları, çalışıyorlarsa işlerini korumaları zor…

// “ÇİFT DİKİŞ” ELEŞTİRİSİ

Yetmiyor…

Bu insanlar çalışmaya devam ettikleri sürece, ileride alacakları emekli maaşları azar azar düşüyor. Şayet çalışmıyorlarsa, devletin sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Bunun için Genel Sağlık Sigortası primini, gelirleri ile doğru orantılı olarak her ay devlete ödemek zorunda kalıyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın pek çok kez “EYT’liler çift dikiş maaş almak istiyor, hükümetimizin gündeminde bu yönde bir düzenleme asla olmayacak” demesine rağmen, yaklaşan seçimler öncesinde EYT sorununu kısmen çözecek yasa hazırlığı başladı.

Yeni yasama döneminde TBMM gündemine geliyor.

Üzerinde çalışılan formül, erkeklerde 9 bin gün kadınlarda ise 7 bin 200 gün yani 25 yıl ve 20 yılı tamamlayanların, 8 Eylül 1999 öncesi işe girmişse hemen emekli edilmeleri yönünde.

Bu kapsamda Türkiye’de 1 milyon kişinin olduğu belirtiliyor ve her yıl 450 bin kişi emekli oluyor. 2023 yılında düzenlemenin hayata geçmesiyle beraber o yıl Türkiye'de 1.5 milyon kişi emekli olacak.

// 4 SENE AYNISINI YAZDIK

Ege Telgraf’ın sütunlarında işleyerek 3 Kasım 2018 tarihinde manşetten duyurduğumuz çözüm, bire bir bu formüle dayanıyordu.

Uygulanabilirliğini sosyal güvenlik uzmanlarını kaynak alarak gündeme getirdiğim bu çözümün, tam 4 sene sonra ve bunca tartışma ile zaman kaybedilerek uygulanacağı anlaşılıyor.

Ayrıca bu çözümüm maliyeti Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi kadar büyük değil. Çünkü 4447 sayılı yasa öncesinde iş hayatına başlayıp, halen çalışmakta olan milyonlarca vatandaş var. Bunların tümünün emekli olmaları için en az on yıllık bir süre gerekecek. KUTU KKM’YE 60 MİLYAR TL VAR DA EYT’Lİ VATANDAŞA YOK MU? Bir de işin görünmeyen yönü var. EYT kapsamında olan ve hemen emekli olabilecek yaklaşık 1.5 milyon vatandaşı yarın emekli etsek, yılda milli ekonomiye 70 Milyar TL civarında bir kaynak enjekte edilecek. Bu para hızla piyasalara dönecek, esnafa ve sanayiciye can suyu olacak. Kur Korumalı Mevduat garabeti ile yoksul halkın 60 milyar TL’sini duraksamadan döviz zengini vatandaşların cebine akıtan sayın devletimiz, anasının ak sütü gibi helal emekliliğini talep eden vatandaşlarının sorununa çözüm üretmeli. Ayrıca… Türk ekonomisi –Sayın Cumhurbaşkanının ifadesi ile - kurtuluş savaşı veriyorsa, tasarruf edilecekse, ilk adımları devletten beklemek hakkımız olsa gerek. Devlet yöneticilerinin lüks, saltanat ve şatafatı elden bırakmadıklarını görüyoruz. Maşallah ilin valisi bile düğün alayı gibi geziyor şehrinin sokaklarında. Kamu kurumları, kiralık binalara yüz milyonlarca lira kira ödemeye devam ediyorlar. Sayın Maliye ve Hazine Bakanı’ndan tasarruf kelimeleri işitiliyor ama, Sayın Cumhurbaşkanı’nın hiç gerek yok iken dev A380 uçağına 100 Milyon Dolara yakın masraf edilebiliyor. Bu örneklerin daha onlarcasını sayabilirim size. Vaziyet bu iken, hakları gasp edilmiş insanların taleplerini “ekonomide kurtuluş savaşı” söylemleriyle geri çevirmek inandırıcı olmuyor. Hele bu savaşı verdiğini söyleyenler ile ekonomiyi kurtuluş savaşı verilecek hale düşürenler aynı kişilerse…

+++++++++

TV EKRANLARINDAN SAÇILANDUNNING-KRUGER SENDROMU

Justin Kruger ve David Dunning…

ABD’li psikiyatri uzmanları Kruger ve Dunning, uzun süren bilimsel çalışmaların ardından on yıl kadar önce tüm dünyanın ilgisini çeken bir teori attılar ortaya:

Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendisine olan güvenini artırır.”

Bilim dünyasında da ilgi ile karşılanan ve literatüre “Dunning-Kruger Sendromu” olarak geçen bu teoriye yönelik araştırmalar başlamakta gecikmedi.

Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda ulaşılan sonuç şu oldu:

Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.”

Ve bugünün Türkiyesi…

// “VAZİFELİ” CEHALET

İzlemeyi çoktan terk ettiğim, sinirlerimi altüst eden tartışma programlarına “konuşmacı” olarak çağırılan “vazifeli” tiplere bakınca Kruger ve Dunnig’e bir kez daha teşekkür ediyorum.

Hemen her gece farklı TV’lerde sıra ile boy gösteren, uzmanı olmadığı konularda yorum yapma cesareti gösteren bu cehalet abidelerini –sinirleriniz elverdiği ölçüde- dikkatle izlemeye davet ediyorum sizi.

Cehaletin, haddini bilmeme duygu durumu ile tümleştiğinde nasıl berbat bir görüntü verdiğini göreceksiniz.

Siyasi parti ve kurum ayrımı gözetmeden, benzer vaziyeti siyasetçi ve bürokrat profillerinde de görmemiz fazlasıyla mümkün.

Yahu bu adam bu görevlere nasıl getirilmiş” cümlesini kurdurmayan çok az kişi ile karşılaşıyoruz.

Çok değil 10-15 sene öncesine kadar devletin “yüksek bürokrat” olarak görev yapan memurlarına baktığımızda; kendisini mesleğinde kanıtlamış, uluslararası birikime ve deneyime sahip, kritik kararları duraksamadan doğru şekilde verebilen çok sayıda insan bulabilirdiniz.

// SELÇUK BABA’DAN DERS

Ya bugün?

Emin olun acınacak durumdayız.

Çözüm nedir” diye soranlara, bir anımı aktararak cevap vermek isterim:

Yirmi sene kadar önce görevini çocuklarına devretmeye hazırlanan Yaşar Holding’in Kurucusu Selçuk Yaşar ile yaptığım bir söyleşi sırasında söz dönüp dolaşmış, 2001 krizi sonrasında TMSF’ye devredilen Yaşarbank’ın gruba verdiği zarara gelmişti.

Selçuk baba o dönemde çalıştığı profesyonel yönetici kadronun becerisi ve deneyimini anlatırken “Şeritçiler Çarşı’sına dönmekten son anda kurtulduk” demişti.

Bu cümlesinde kastettiği, babası Durmuş Yaşar’ın Kemeraltı’ndaki Şeritçiler Çarşısı’nda ilk boya dükkânı açması ile Yaşar Grubu’nun temellerinin atıldığı idi.

Başladığımız yere dönüyorduk” demek istiyordu Selçuk baba.

Ve merakımı cezbeden soru şuydu:

Bu türden kritik görevlere insanları seçerken kriteriniz ve öncelikleriniz neler oluyor?”

Cevap çok şeyi özetliyordu:

Karşıma gelen insanı eğitimi ile bilgisi ile aile terbiyesi ile özel yaşamı ile değerlendirir, en sonunda şu soruyu sorarım kendime: Bu adam Kapıkule’nin ötesinde bu işi yapabilir mi? ‘Yapar’ diyorsam, onunla çalışırım”

+++++++++

HAFTANIN SÖZÜ

İnsanlar yokulluktan kıvranırken bu pahalı ve lüks kiliselerde dua etmek ikiyüzlülüktür.

John Hopper

++++++++++++++++

E-posta: serkan@ibailetisim.com