Amerikalı aktris Elizabeth Lawrence’ın "Herkes oturup yaprakların sararmasını izlemek için zaman ayırmalı" dediği gibi kışı yaşadığımız bu günlerde tabiat ananın tuvaliyle muhteşem renklere bürünen yaprakları izlemenin tam da zamanı. Sonbaharın sonları ve kış mevsiminin ilk zamanlarında doğa adeta usta bir ressamın elinden çıkan yağlı boya tablo gibi görünür. Bu dönemde bir zamanlar yemyeşil olan yapraklarda, günlerin kısalmasıyla birlikte fotosentez için gerekli olan yeterli gün ışığı olmayınca yeşil rengi veren klorofil seviyesi azaldığından diğer renk pigmentleri açığa çıkmaya başlar.
BRONZDAN KIZILA, SARIDAN TURUNCUYA
Sis ve çiy ile harmanlanan yemyeşil yaprakların sarı, bordo, bronz, kahverengi, kızıl, altın, turuncu ve kırmızının tonlarıyla birbirinden harika renklere dönüştüğüne tanıklık ederiz. Her bir yaprak adeta ağacın dallarına veda etmeden önce son bir kez en güzel haliyle gösteriş yapmaya çalışırcasına eski yeşil tonlarının aksine daha canlı ve daha parlak renklere dönüşerek izlemesine doyulmayan görsel bir güzellik sunar. Bu kadar harika rengin bir arada uyum içinde olduğu sonbaharda doğanın değişimini ve dönüşümünü en göz alıcı haliyle görürüz.
MONTENEGRO, LOVCEN MİLLİ PARKI
Balkanlar’ın en güzel coğrafyasına sahip ülkesi Montenegro’nun (Karadağ) en popüler parklarından olan Lovcen Milli Parkı’ndaki ağaçlar da doğa ananın tuvaliyle renk cümbüşüne dönen yapraklarıyla görsel bir şölen sunuyor. Masalsı ülkenin eski kraliyet başkenti Cetinye’ye bağlı olan Lovcen Ulusal Parkı’nın ormanlık bölgesinin yüzde 70'ini kaplayan kayın ağaçları, Amerikalı doğa bilimci John Burroughs’un "Yapraklar ne kadar güzel yaşlanıyor. Son günleri ne kadar ışık ve renk dolu" sözüne nazire yaparcasına, yaz döneminin bitişini gösterişli bir şekilde kutlamak istercesine büründükleri sarı ve turuncu tonlardaki parlak ve canlı renkleriyle etrafa adeta büyülü bir güzellik saçıyor.
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞE BAKIN
Engebeli arazisi ve dağlık bölgeleri kimliğinde ve tarihinde önemli bir rol oynayan Karadağ, Lovcen Dağı’ndaki ormanlarından dolayı Venediklilerce Monte (dağ) negro (siyah), yerel halk tarafından da Crna Gora diye adlandırılmış. Bu isim ülkenin manzarasına hakim olan karanlık, ormanlık dağları ifade ediyor. Terim, Orta Çağ'ın sonlarında İtalyan tüccarlar ve gezginler tarafından kullanılmış ve sonunda bölgenin adı haline gelmiş. Lovcen, Adriyatik Denizi'nin kenarında dik bir şekilde yükselen Dinar Alpleri’nin güneybatısında yer alıyor. Lovcen masifinin orta ve en yüksek bölümünü kaplayan Ulusal Park, doğal harikaların, nefes kesici manzaraların ve kültürel çeşitliliğin büyüleyici bir karışımı olarak Karadağ’ın en çok ziyaret edilen milli parklarından biri. 1952'de Milli Park ilan edilen ve ülkeye adını veren Lovcen Dağı’nda yer alan park, her biri bir ila 15 metre yüksekliğinde 15 platformdan oluşan yedi farklı patikaya sahip kayın ormanlarıyla kaplı.
20 bin metrekarelik alanda yer alan kayın ormanlarına birkaç farklı türdeki çam ağaçları da eşlik ediyor. Karadağ'ın en fazla biyolojik çeşitliliğe ve ekosisteme sahip yerlerinden biri olan Milli Park’ta, Akdeniz ve kıta kuşağının etkileri görülürken bu ona fauna ve flora açısından zenginlik katıyor.
Adriyatik Denizi’nin muhteşem manzaralarına hakim bir konumda yer alan Ulusal Park, zengin biyolojik çeşitliliği, nadir bitki türleri, çeşitli hayvan popülasyonları ve etkileyici jeolojik yapıları ile biliniyor. Park’ta ülkede bulunan tüm türlerin üçte birinden fazlasını temsil eden çoğu endemik, tıbbı ve aromatik olmak üzere yaklaşık bin 300 bitki türü barındırıyor. Bu botanik hazinelerin arasında yalnızca bu bölgede bulunabilen özel bitkiler ile narin orkideler de bulunuyor.
YÜZLERCE KUŞ TÜRÜ VAR
Lovcen Milli Parkı, aynı zamanda ayılar, gri kurtlar, tilkiler, çakallar, tavşanlar, yaban domuzları, karacalar, geyikler, beyaz göğüslü kirpiler, kör köstebekler ve sincaplar gibi memeliler ile Herman kaplumbağası, tarla fareleri, çeşitli kertenkeleler ve engerek gibi sürüngenlere ev sahipliği yapıyor. Park’ta farklı mevsimlerde bülbül, kızılgerdan, çalı kuşu, baykuş, keklik, ağaçkakan, doğan ve altın kartal dahil olmak üzere 200'den fazla kuş türünün cıvıltısını duymak ve kanat çırpışlarını görmek mümkün. Karadağ’ın en ikonik doğal alanlarından biri olan büyüleyici Park, 85'ten fazla kelebek türünün de yaşam alanı.
Zengin bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliğiyle Karadağ'ın güneybatısındaki bu dağlık bölge, kapladığı 6,400 hektarlık alanda yer aldığı 939 metrelik rakımda harika bir bakış açısı sunmasının yanı sıra manzaralı yürüyüş parkurlarına, macera parklarına, harika bir gözetleme noktasına sahip bir mozole ile konaklama ve restoranların bulunduğu bir rekreasyon alanına sahip. İliryalılardan Slav kabilelere kadar pek çok topluluğa ev sahipliği yapan Lovcen Ulusal Parkı’ndan Kotor Körfezi'nin, Skadar Gölü'nün, açık denizin, Çetinje'nin ve hatta uzaktaki Prokletije Dağı'nın güzel manzaraları görülebiliyor.
DÜNYANIN EN YÜKSEK MOZOLESİ
Milli Park’ın yer aldığı Lovcen Dağı, 1830 - 1851 arasında Karadağ’ın prensi ve piskoposu şair, felsefeci Petar II Petrović Njegos'un parkın en yüksek noktalarından Jezerski Tepesi’nde dikilen mistik anıt mezarına da ev sahipliği yapıyor. Birçok turist Karadağ’ın büyük liderlerinden biri olarak kabul edilen efsanevi Prensi’ne saygısını sunmak için Lovcen Ulusal Parkı'nı ziyaret ediyor. Hırvat heykeltıraş Ivan Mestrović tarafından yapılan ve 461 basamak tırmanarak çıkılan Mozole, Karadağ’ın en önemli milli ve kültürel simgelerinden biri. Ziyaretçilerine, Karadağ’ın bağımsızlık mücadelesinde önemli bir rol oynayan ve kültürel olarak ülkenin simgesi haline gelen Hükümdar Njegos’un mezarını ziyaret etme, onun yaşamı ve ülkenin kültürel mirasının temel taşlarından biri olarak kabul edilen eserleri hakkında bilgi edinme fırsatı sunuyor. Mozole, yer aldığı 1657 metre yükseklikteki Jezerski zirvesinde, resmi olarak “dünyanın en yüksek mozolesi” olma özelliğini taşıyor. Mozole’ye giden merdivenleri tırmanarak ulaşılan zirve, ziyaretçilere Kotor Körfezi'nden Skadar Gölü'ne, eski başkent Cetinye’den açık denize, Njegos’un doğum yeri olan ve onun adını taşıyan Njegus’tan Podgorica'ya kadar Karadağ ülkesinin yüzde 80'inin 360 derecelik bir görüntüsünü sunarken, Lovcen Dağı’nın ve Adriyatik Denizi’nin nefes kesici panoramik manzaralarını da gözler önüne seriyor. Açık bir günde, Arnavutluk, İtalya ve Hırvatistan’ın kıyı şeritleri de görülebiliyor. Ziyaretçiler, İngiliz şair Lord Byron'un dediği gibi ‘kara ve denizin en güzel buluşması’na, Lovcen'in zirvesinden sunduğu sıra dışı manzaraların keyfini çıkarırken şahit oluyor.
28 TONLUK GRANİT HEYKEL
Neo-Bizans ve Art Deco mimarinin bir karışımı olan mozolenin girişinde her biri 7,5 ton ağırlığında iki devasa kadın muhafız heykeli (bazı tarihçilerce Njegos’un annesi ve kızını temsil ettiğine inanılıyor), içerisinde Prens Njegos'un kartal ile bütünleşik tek bir siyah taş bloğundan oyulmuş 28 tonluk granit heykeli, mezarının bulunduğu karanlık bir oda ve 360 derecelik bir taş izleme dairesi bulunuyor. Gücü, cesareti ve ölümsüzlüğü sembolize eden devasa büyüklükte kanatlarını açmış bir kartalın kucağında oturur şekilde tasarlanan Njegos’un heykelinin üzerinde de 200 bin küçük altın fayansın oluşturduğu gölgelik yer alıyor. Son dinlenme yerinde ise beyaz mermer bir lahit yer alırken, mezar taşında da "Njegos 1813 - 1851" yazıyor. Karadağ’ın milli kimliğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Hükümdar Njegos, hayatının oldukça kısa olacağını tahmin etmiş ve ölümünden önce Lovcen Dağı'nın tepesine gömülmeyi istemiş. 37 yaşında hayata gözlerini yuman Njegos, selefi I.Petar’a ithaf edeceği Şapel’i kendisi tasarlamış ve gömülmek istediği Viyana Art Nouveau tarzındaki bu görkemli yapının inşasını 1845'te bizzat kendi denetlemiş. Ekim 1851'deki ölümünün ardından Cetinje Manastırı’na gömülmüş. Naaşı 1855'te Lovcen Dağı'ndaki kendi Şapel’ine nakledilmiş. Karadağ I. Dünya Savaşı sırasında Avusturya Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edildiğinde 1916’da ölen Avusturya İmparatoru Franz Joseph için bir anıt dikilmesine karar verilmiş. İmparatorluk yetkilileri, Avusturya İmparatoru'na ait bir anıtın Güney Slav ulusal duygusunun bir sembolü olarak aynı tepede bulunmasını istemeyince Njegos'un naaşı Sırp Ortodoks din adamlarının gözetiminde Cetinje’ye taşınmış. I. Dünya Savaşı’nda hasar gören Şapel, Karadağ’ın II. Dünya Savaşı’nın sonunda Yugoslavya komünist yönetimi altına girmesinin ardından Karadağ Hükümeti, Njegos'un 1951'deki ölümünün 100. yılında Şapel’in yerine Mozole inşa etme kararı almış. Şapel, 1960'ların sonlarında yıkılmış, yerine 1971'de mozole inşa edilmiş. Njegos'un naaşı 1974'te Lovcen Dağı'na geri taşınmış ve mozole o yıl resmen açılmış. Eserleri Karadağ edebiyatının en değerli eserleri arasında sayılan, edebiyat ve devlet yönetimine yaptığı katkılarla ulus üzerinde silinmez izler bırakan 19. yüzyıl piskoposu ve Karadağ Hükümdarı Petar II Petrovic Njegos, ülkesinin sevilen siyasi ve kültürel lideri, en büyük ulusal kahramanı ve filozofuydu.
Fulya OMAÇ / MONTENEGRO