Deprem bölgesinde 3 kentte asbest çalışması

Abone Ol

/// Asbest bir halk sağlığı sorunudur.

/// Deprem sonrası yıkık binaların enkazlarının kaldırılması ve ağır hasarlı binaların yıkılması esnasında, asbest riskine karşı ulusal mevzuatta yer alan önlemlerin hiçbirinin alınmadığı gözlemlenmiştir.

/// Asbest - Deprem Sonrası Tehlikeler ve Güvenli Uygulamalar Kılavuzu”na dayanılarak yapılmalıdır

6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremler ve sonrasında 20 Şubat 2023’te Hatay merkezli yaşanan deprem sonucu 11 ilde en az 50 bin insan hayatını kaybetti. Bazı kentler neredeyse tamamen yıkıldı. Plansız kentleşme ve denetimsiz yapılaşma uygulamaları nedeniyle depremler felakete dönüşmekte. Resmi verilere göre 200 binin üzerinde bina yıkık, acil yıkılacak veya ağır hasarlı durumdadır. Bu büyük yıkık ve yıkılması gereken bina stoku deprem sonrası ikincil bir felaket olarak tehlikeli atık statüsündeki asbesti karşımıza çıkarmaktadır.

HALK SAĞLIĞI SORUNU

Asbest doğal bir lif olmasına karşın, insanda kanser yaptığı bilimsel olarak kanıtlanmış 1. Grup maddeler arasında yer almaktadır. Başta mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) ve asbestozis gibi akciğer rahatsızlıkları olmak üzere pek çok sağlık sorununa yol açmaktadır. Asbeste maruz kalma süresi ve dozu arttıkça hastalık riski artar ve asbest için sağlık açısından güvenli bir limit değer yoktur. Asbeste maruz kalma mümkünse tamamen önlenmeli, aksi halde mümkün olan en düşük seviyede tutulmalıdır. Bireyde asbeste bağlı hastalıklar, maruz kalmayı takiben sonraki 10-50 yıl içinde görülebilir. Asbest dünya genelinde her yıl 255 bin ölüme neden oluyor. Bu ölümlerin yüzde 91’i işyerinde asbeste maruz kalma sonucu gerçekleşiyor.

YAYGIN OLARAK

Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi 2010 yılından itibaren Türkiye’de de her tür asbest madenciliği, ticari kullanımı ve satışı yasak olmasına rağmen hem eski bina stoğunda hem de kaçak kullanım sonucu yeni binalarda yalıtım malzemesi olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu bilgiden yola çıkarak, deprem bölgesinde yıkılan ya da yıkılması gereken binalarda asbest varlığının olası olduğu varsayımı ile Temiz Hava Hakkı Platformu ve Türk Tabipleri Birliği tarafından başlatılan çalışmada 28 Ağustos-16 Eylül 2023 tarihleri arasında Adıyaman merkez, Kahramanmaraş merkez ve Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesi merkezinde çöken tozdan örnekler alınarak asbest analizi yapılmıştır. Analizde, Avrupa Komisyonu tarafından kullanımı tavsiye edilen elektron mikroskobu kullanılmıştır; analiz TÜRKAK tarafından akredite edilmiş bir laboratuvarda gerçekleştirilmiştir. Analiz sonucunda, Adıyaman’da 30 örneğin ikisinde, Kahramanmaraş’ta 21 örneğin sekizinde, Elbistan’da ise 15 örneğin ikisinde farklı türlerde asbest tespit edilmiştir.  Benzer şekilde, Çevre Mühendisleri Odası’nın Alman Deutsche Welle televizyonu ile birlikte yürüttüğü Eylül 2023 tarihli çalışmada, Hatay ilindeki dört ayrı ilçe/beldede yapılan örnekleme sonucu 45 numunenin 16’sında asbest tespit edilmiştir.

ASBEST MEVZUATI

Türkiye’deki ulusal mevzuata göre herhangi bir bina yıkılmadan önce, asbestin varlığına dair incelenmeli; asbest bulunması durumunda, ilgili yapı malzemeleri özel eğitimli asbest söküm uzmanı gözetiminde, yine özel eğitimli asbest söküm çalışanları tarafından binadan uzaklaştırılmalıdır. Asbest tehlikeli atık sınıfındadır; buna göre tehlikeli atıklara özel tesislerde nihai bertarafı gerçekleştirilmelidir. Asbeste maruz kalınan süre boyunca çalışanlar özel kıyafetler ve solunum maskeleri ile donatılmalıdır. Ancak, deprem sonrası yıkık binaların enkazlarının kaldırılması ve ağır hasarlı binaların yıkılması esnasında, asbest riskine karşı ulusal mevzuatta yer alan önlemlerin hiçbirinin alınmadığı gözlemlenmektedir. Çalışma yapılan üç kent merkezinde de solunma tehlikesi olan asbest bulunması, deprem bölgesinde asbest kullanımının olduğunu, enkaz kaldırma çalışmalarında bu tehlikeli maddenin uzaklaştırılmasına dair önlemler alınması gerektiğini kanıtlamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, havadan solunan asbest için bir sınır değer tanımlamaz. Bunun nedeni, asbestin tek bir lifinin bile başta asbestozis ve akciğer zarı kanseri mezotelyoma olmak üzere asbestle ilişkili hastalıkların gelişmesi için yeterli olduğu bilimsel bilgisidir. DSÖ’ye göre, asbest ile temas mümkün olduğunca tamamen önlenmelidir veya mümkün olan en düşük düzeyde tutulmalıdır. Türkiye’de yürürlükte olan yönetmelikte belirlenen sınır değer ise, çalışma ortamında asbeste maruz kalınması ile ilgilidir. Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmeliğe göre, asbestle çalışanlar, özel eğitim almış olmalıdır. Mutlaka uygun solunum maskesi ve özel tulum gibi kişisel koruyucu donanım ile donatılmış olmalıdır. Bütün bu önlemler alındıktan sonra bile en fazla 8 saat boyunca asbest bulunan ortamda çalışabilirler. Bir başka deyişle, bu yönetmelikteki limit değerler, hiçbir koruyucu maske ve diğer ekipmanı olmayan, enkazlar nedeniyle asbeste 24 saat sürekli maruz kalma riski taşıyan halk için bir anlam ifade etmemektedir. Koruyucu hiçbir önlem olmadığı durumda, asbest ile temas hiç olmamalıdır. Bu nedenle dış ortam havasında asbest varlığı için T.C. mevzuatında yasal bir limit değer bulunmamaktadır.

YÖNETİLEBİLİR RİSK

 Deprem bölgesinde yapılan çalışmalarda en çok yıkımın yaşandığı 4 kente de asbest tespit edilmiştir. Bu durum yıkılan ve enkazı kaldırılması gereken her bina için Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmeliğin uygulanması gerekliliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu yönetmelikle belirlenen önlemler dikkate alınarak bina enkazlarının kaldırılması durumunda asbeste maruz kalma riski azalacaktır. Yönetmeliğin uygulanabilmesi için acil olarak:

▪ Başta deprem bölgesinde olmak üzere ülke genelinde, Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelikte tanımlandığı şekliyle “asbest söküm çalışanı” ve “Asbest söküm uzmanı” yetiştirmek üzere daha sık, yaygın ve hızlandırılmış eğitim programları düzenlenmeli; sertifikalı çalışan ve uzman sayısı arttırılmalıdır.

▪ Ülkedeki, özellikle ilgili kamu kurumlarındaki asbest analiz altyapısı hızla geliştirilmelidir.

▪ Deprem bölgesinde henüz yıkılmamış ağır hasarlı binalar ile, deprem esnasında veya sonrasında yıkılmış, ancak enkazı henüz kaldırılmamış tüm binalar asbest risk değerlendirilmesinden geçirilmelidir.

▪ Tehlikeli bir atık olan asbestin güvenli biçimde nihai bertarafına yönelik atık yönetim altyapısı güçlendirilmelidir.

ANALİZ SONUÇLARI

Elektron mikroskobu ile yapılan asbest analizleri sonucunda;

▪ Adıyaman kent merkezinde alınan 30 örneğin ikisinde,

▪ Kahramanmaraş kente merkezinde alınan 21 örneğin sekizinde,

▪ Elbistan kent merkezinde alınan 15 örneğin ikisinde farklı asbest türlerinin varlığı tespit edilmiştir.

Tespit edilen asbest türlerinin bir kısmı çatı malzemesi, izolasyon malzemesi gibi ticari ürünlerde daha sık kullanıldığı bilinen türler iken, bir kısmı ise çoğunlukla ticari ürünlerde kullanılmayan türlerdir. Ancak bu tek başına, asbestin zaten doğal olarak bölgede bulunduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim, bu türlerin tespit edildiği Kahramanmaraş kent merkezinde daha önce yapılan akademik çalışmalarda toprakta doğal olarak asbest bulunmadığı belirlenmiştir.

 Bu nedenle özellikle Kahramanmaraş kent merkezinde tespit edilen bu asbest türlerinin, asbest içeren bölgelerden getirilen kum vb. inşaat malzemelerinin içeriğinde var olduğu ve inşaatlarda kullanıldığı; binaların yıkılması ve hafriyat işlemleri nedeniyle asbestin hava, toprak ve suya yayılmış olduğu değerlendirilmektedir. Bu da inşaatlardan kaynaklı asbest sorununun sadece asbest içerdiği bilinen izolasyon ya da kaplama malzemeleri gibi kaynaklarla değil, çok farklı kaynaklarla ilişki olabileceği gerçeğini ortaya koymakta ve yapıların asbest açısından kontrolünde dikkat edilmesi gereken faktörleri çeşitlendirmektedir.

Adıyaman ve Kahramanmaraş kent merkezlerinde hafriyat döküm sahaları asbest tespit edilen yerler arasında yer almıştır. Hem Adıyaman’da hem Kahramanmaraş’ta hafriyat sahalarının asbest tespit edilen sınırları yerleşim yerlerine ve konteyner kentlere yakınlığı ile dikkat çekmektedir. Özellikle Kahramanmaraş’taki büyük konteyner kentlerden biri asbest tespit edilen hafriyat döküm sahasına çok yakın ve hâkim rüzgâr yönünün etkisi altındadır.

Analiz sonuçları değerlendirilirken, en küçük boyutlu asbest liflerinin daha büyük oranda havada kalmasının bekleneceği ve dolayısıyla çökelmiş toz örneklerinin bazılarında tespit edilmemiş olsa bile kentlerin daha geniş alanlarında havada asılı partikül madde içinde asbest varlığının beklenebileceği de akılda tutulmalıdır.

SONUÇ

Deprem Bölgesinde Asbest Riski THHP ve TTB tarafından 28 Ağustos-16 Eylül 2023 tarihleri arasında Adıyaman, Kahramanmaraş ve Elbistan şehir merkezlerinde yürütülen saha çalışmaları ile alınan toz örnekleri TÜRKAK tarafından asbest analizi için akredite edilmiş bir laboratuvarda elektron mikroskobu ile incelenmiştir. Hem yapılan araştırmanın maddi kısıtlılıkları hem de lojistik gereklilikler ve zamansal kısıtlılıklar nedeniyle doğrudan solunan havadan numune alımı yerine, çalışılan kentlerde tespit edilen örnekleme alanlarında çöken tozda asbest tespiti yöntemi tercih edilmiştir. Her ne kadar bu yöntemle nicel bir çalışma (yani solunan birim havada asbest lifi sayımı) yapılamasa da asbeste maruz kalma için işyeri haricinde, açık havada maruz kalınmaya dair bir yasal limit değer olmadığından abestin varlığının tespiti yeterli görülmüştür. Nitekim DSÖ de iş yeri dışında, korunma ekipmanları olmaksızın asbeste maruz kalma için güvenli bir limit değer olamayacağını, asbeste maruz kalmanın mümkün olduğunca tamamen önlenmesi ya da mümkün olan en düşük düzeyde tutulması gerektiğini belirtmektedir. Öte yandan, asbestin havada asılı kalan miktarının çökelen miktarından daha fazla olması olasılığı nedeniyle, havada asılı partikül madde içinde asbest tespitine yönelik örnekleme ve analizlerin hem devlet kurumları hem üniversiteler hem de bağımsız kurumlarca yapılması durumunda asbest ve diğer kirleticiler açısından riskler ve olası sağlık etkileri daha ayrıntılı değerlendirilebilecektir. Adıyaman’da toplamda alınan 30 toz örneğinin ikisinde, Kahramanmaraş’ta 21 örneğin sekizinde, Elbistan’da ise 15 örneğin ikisinde asbest lifleri tespit edilmiştir. Tespit edilen asbest türlerinin bir kısmı ticari olarak su ve ısı yalıtımı için kullanılan asbest türleridir (krizotil, antofilit). Toz örneklerinde tespit edilen asbest türlerinin bir kısmının (aktinolit) ise Türkiye’de ticari ürünler içinde kullanılmadığı bilinmekle birlikte, bu asbest türlerinin doğrudan doğadan (örneğin dere yataklarından) alınarak kullanılan kum gibi yapı malzemeleri ile beton ve sıva harçlarına karışmış olabileceği tahmin edilmektedir. Zira, çalışmada asbest bulunan hiçbir alan, Türkiye’de asbestin doğal zuhur alanları arasında yer almamaktadır. Yapıların çeşitli bileşenlerinde bulunan asbestin, deprem sırasında ve sonrasında yürütülen enkaz kaldırma ve taşıma işlemleri sırasında bu yapı bileşenlerinin parçalanması sonucu ortaya çıktığı ve solunan havaya karıştığı ve kent içinde rüzgâr ve diğer etmenlerle taşındığı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve 20 Şubat 2023 Hatay depremleri sonucu bölgede bina stoğunun büyük oranda yıkılmış olması ile ortaya çıkan ciddi bir asbest riski olduğu söylenebilir.

ALINACAK ÖNLEMLER

Deprem sonrası başta asbest olmak üzere tehlikeli maddelerden oluşan bileşenler içeren yıkılmış ve hasar görmüş binaların enkazlarının kaldırılması gerekmektedir. Bu enkaz kaldırma işlemi çoğunlukla asbest tehlikesinden habersiz ve asbestli malzemeleri ayırt edecek bilgiye sahip olmayan geçici işçiler, gönüllüler ve yerel halk tarafından yapılmaktadır. Bölgedeki gözlemlerimiz enkaz kaldırma işini profesyonel olarak üstlenen firmaların da çalışanlarına bu tehlike konusunda bilgi vermedikleri, gerekli kişisel koruma donanımlarını (maskeler, iş tulumları vd.) sağlamadıkları yönündedir.

Kent içinden kaldırılan enkazlar ise çok büyük oranda tozuma, toprak ve su kirliliği risklerine karşı altyapısı oluşturulmamış düzensiz depolama alanlarında, hatta yer yer kent merkezlerinde yığınlar halinde tutulmaktadır. Enkaz depolama alanları hali hazırda insanların barındığı geçici ya da kalıcı yerleşim alanları ile çok yakın konumlanmış olabilmektedir. Asbest riskine karşı alınabilecek önlemler halk sağlığını korumaya yönelik önlemlerdir. Bu bilinçle var olan mevzuatın ve standardın eksiksiz uygulanması şarttır. Önlem önerileri ulusal mevzuata ve DSÖ ile BM Çevre Programı’nın ortak hazırladığı “Asbest - Deprem Sonrası Tehlikeler ve Güvenli Uygulamalar Kılavuzu”na dayanılarak yapılmalıdır.

Kaynak : Temiz Hava Platformu ve Türk Tabipler Birliği