Çok yorucu yorumlar

Abone Ol

Canımızı sıkan her olumsuzluğa karşı tepki vermeden önce biraz araştırıp işin derinine girmek yerine, ezberler arasından çekip alınan iki sözcükten oluşan bir cümleye sığınılır.”Eğitim şart.”Hayata karşı böyle bir cümleyi sarf ediyorsanız arkasında durmayı da bileceksiniz. Yoksa anlamlı bir cümleyi pek azametle dillendirmiş olmaya dayalı seçkin kimlik gösteriniz pek işe yaramaz ve parıltılı taşın altındaki foya sizi vezir yerine rezil edebilir. Dev bir satranç tahtasında oynanan futbolu anlamak için işin “abece” sinden başlamak gerektiği ortada. Bu itibarla eğitim şart ama işsadece eğitim ile bitse hiç sorun olmayacak. Oysa eğitimin dışında kalan öyle çok etken var ki, her birinin futbola farklı açıdan ve etkili dokunuşları yüzünden bilginin ışığının izleyiciye doğru biçimde ulaşmasının önü kesilmekte. Bizler futbolcu hakem taraftar yönetici ve izleyici gibi kimliklerle futbolu doyasıya yaşarken, bu alanda kendilerine dil yordamıyla bir yer bulmaya çalışan başka kimliklerin çabaları yüzünden, büyük sevdamız futbol giderek insanı huzursuz eden bir boşluğa doğru sürüklenmekte. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu düşünen zevatın savunma aracı olarak yerli yersiz kullandığı “benim fikrime göre” cümlesiyle başlayan son moda takım elbiseli yorumculuk futbola ciddi manada ne katıyor acaba? Kaldı ki cüretimi bağışlayın, zaten sizin de malumunuz olduğu üzere görüş başka bir şeydir, fikir ise çok başka. Her neyse, futbola salt futbol içeren değerli görüşleri ile gerçek anlamda katkı koymayı düşünen samanlıktaki iğneleri bir tarafa ayırdığımızda elimizde kalan, “bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün” sözünü haklı çıkaran beyefendiler ile hayatını hiç tadında muhabbete adamış bilgisiz tiplerden ibaret. Aslında basit oynanan ama özde her yönü ile ciddi derecede karmaşık bir oyun olan futbolda yaşananlar hakkında ileri ülkelerde olduğu gibi kısaca görüş bildirmekle yetinilse hiç canım yanmayacak ama ne mümkün! Bir masanın etrafında saatlerce “Mehmet o mevkide oynamaz üstat” “Bu takım benim dediğim taktik ile oynasa kesin kazanır” “Hakem efendi şöyle kötü, böyle taraflı” konulu sanki memleket meselesi çözercesine yapılan çok derin analizlerin sahipleriyle, destekledikleri takım uğruna ileriye dönük baskı yaratmak amacıyla hakemin göz açıp kapayıncaya dek geçen sürede görebildiği bir pozisyonu bıkmadan usanmadan seyirciye yüz elli kere izletip “acaba bu hafta kimi cendereye sokalım” art düşüncesinden yola çıkanlara değer vermemizi hiç kimse beklemesin. Hele bir hafta boyu oyuncularıyla beraber yaşayan hocaya, bir sıkıntısı olup olmadığını bilmeden, şu oyuncu mutlaka ilk on birde olmalıydı diyenlere acıyorum. 

KABAHAT HOCADA

Aslında kabahat hocada, zira maç başlamadan önce o oyuncuyu oynatıp oynatmama konusunda beyefendilere danışıp icazet almalıydı. Öte yandan kaçırdığının binde biri kadar gol kaydetmiş olduğu halde bilirkişi geçinen sayın futbol ulemasını, hakemlerin her yıl girdiği yazılı kural sınavına soksanız alacakları en yüksek notun yetmişi sekseni değil elliyi geçmesi halinde bile amatörce uğraştığım şu yazı işini bırakmaya hazırım. Yine aynı konuda bir sözlü sınavdan da, bari rezillik tavan yapmasın diye vazgeçtiğimi anlaşmış olduğunuzu umuyorum. İyi de bu kadar konuştun, hadi örnekle bakalım derseniz bazı örnekleri hemen arz edeyim. Sayılmayan bir gole dair sayın yazarımızın yazısından alıntı: “..takımının apaçık golünü katleden hakemi çöpe atmalı”. Ne zarafet! Oysa o pozisyonda oyuncu, şık görünsün diye artık asist adıyla anılan bildiğimiz gol pasını verebilmek için kendi oyuncusunun omuzlarına elleriyle basarak sıçramış ve ancak bu sayede topa kafa vurabilmiş. Görünen o ki değerli yorumcunun hakemleri bağlayıcı board kararında yazılı “centilmenliğe aykırı hareket” tanımından haberi yok. Daha mı? Olur, sizi mi kıracağım. Maçın henüz başında yaşanmış ve yaklaşık beş dakika araç park ettirir gibi, ”biraz ileri al, yok yok az geri gel, az daha geri gel, dur dur tam burada dur” diye şakıyan çok sesli koro eşliğinde bilmem kaç çift göz tarafından izlendiği halde cevabı halen gri, şüphe yüklü penaltı pozisyonu hakkında eşsiz bir yorum:“Verilebilir de verilmeyebilir de ama benim fikrime göre bu penaltı ve kırmızı kart verilse maçın sonucu kesin değişecek”. Pes vallahi. Bir maçın havasına göre bazen on hatta dokuz kişiyle kazanıldığını, hatta bazen 3-0 öndeyken 4-3 kaybedileceğini bilmeyen bu zihniyetin kurduğu illiyet bağını ne bir yargıç, ne de ceza hukukuna yıllarını vermiş bir profesör kurabilir. Hele hukuk öğrencisi yazacak olsa sınav kağıdının üzeri kırmızı kalemle çizilir ama ne yazık ki bu arenada acımasız sözcükler ile çizilen nice emekle yetişmiş bir hakem veya teknik adamın kariyeri olmakta. En acınasını ise sona sakladım. Üstün teknik bilgili sayın yorumcunun, program konuğu yabancı teknik adama sorusu: ”Hocam A’yı neden ısrarla libero oynatıyorsunuz? Adamcağızın şaşkın yüz ifadesi eşliğinde verdiği şu yanıt aslında utanma nedir bilenher insanın başından aşağıya kaynar suların dökülmesi gibi bir şey sanki. Bizim takımda libero yok ki !. Neyse fazlası bana düşmez. İşi gücü her maç sonrası izleyiciye çene suyuna çorba ikram eden programlardaki göstermelik kavgalar ardından hep birlikte gidilen ünlü çorbacıda “nasıldım ama” çorbasına büyük bir keyifle kaşık sallayanların nezih yorumları ile Türk futboluna yaptıkları katkıları takdir etmek sizin işiniz. Ben işin hiç orasında değilim efendim. Ben, bu ve benzeri çok yorucu yorumları, takımlarının hakkının gasp edilmesi olarak yorumlayabilecek fanatiklerin, futbolda giderek artan şiddeti kendilerince meşru kılan gerekçe üretmesinden endişe duyuyorum o kadar. Olmaz bir şey, o da gösterinin parçası ve ne olursa olsun gösteri mutlaka devam etmeli diye düşünenlere cümleten iyi seyirler. Bendeniz öteden beri, her maçın ardından neredeyse bir mahkeme kurulmak suretiyle zaten gerilmiş insanların daha da gerilmesine hiç gerek yoktur diyenlerden biri olarak gayet iyi biliyorum ki, aslında bir hatalar oyunu olan futbolda eğer hiç kimse hata yapmaz ise bütün maçlar başladığı gibi sıfır-sıfır biter. Şu hale göre, artık o kadarına da hak verirsiniz ki,“sıfır- sıfır “ biten bir maç tek bir izleyene dahi futboldan beklediği keyfi vermez.