Çevreyi korumak (15)

Abone Ol

Ege kıyıları boyu uzanan sahil ilçelerimiz, Ayvalık, Foça, Çeşme, Urla, Karaburun, Seferihisar, daha güneyde Kuşadası, Bodrum turistik ilçelerimiz işgal altında. Altyapısının ve coğrafyasının haddinden fazla konutla ve nüfus yoğunluğu ile doldurulmasında hepimizin katkısı büyük. Halk talep ettikçe daha fazla yazlık konut üretilmeye devam ediyor. Bunlar başlarda müstakil evler sonrasında siteler şeklinde yapılmaya devam etmişti. Son yıllarda daha lüks konut arzının oluşması ile beraber, rezidans denen konsept şekillenmeye başladı. Çok defa yazılarımızda bu konseptin hukuka aykırı özelliklerini vurguladık. Bunlar, turizm imarlı alanlara, otel veya turistik işletme adı altında yapılıyor, ancak konut olarak satılıyordu. Bir bölge, imar planında, yalnızca turistik tesislere ayrılmış ise, orada turizm dışı kullanıma izin verilemez. Ne var ki, her biri otel inşaatı ruhsatı alınarak imal edilmiş, sonrasında, her bir bağımsız birimi, konut olarak satılmış, turizme hizmet etmemiş, yazlık evlere dönüştürülmüştü. Ne Turizm Bakanlığı ne de Çevre Bakanlığı, devam eden bu hukuksuz yapılaşma için önlem almamıştı. 2018 yılında 3194 sayılı İmar Kanunu’na “geçici” 16. Madde’nin eklenmesi ile, çok sayıda hukuksuz mülkiyet, sözüm ona yasal statü kazanmış gibi göründü. Bu uygulama, inşaat sektörünün iştahını kabartmıştı. Çok daha fazla rezidans inşaatı yapılmaya başlandı. Ne de olsa yine bir imar barışı gelir, hukuka aykırı yapılarımız yasal statü kazanır düşüncesi hakim oldu. 2018 yılından 2020 ye kadar inşaat sektörü ege kıyılarını kuşatan sahil beldelerimizde depara kalktı.

BAYRAKLI’YI VURDU

2020 yılı 30 Ekim depremi, Kuşadası açıklarında, Sisam adası kuzeyinde meydana gelmiş, ancak Bayraklı’yı vurmuştu. Yapı kayıt belgesi alan çok sayıda kaçak bina veya eklentisinin de yıkıldığı veya ağır hasar gördüğü bu deprem, beklenen 2. İmar Barışı’nın ertelenmesine neden olmuştu. Depremin yaraları sarılıp, toplumdaki sarsıcı tesiri geçer geçmez, yine inşaat rant piyasası hız almıştı. Ancak, 6 Şubat 2023, tüm bu sanrılar, huşu ortamı açısından nihai bir son olmuştur. 11 ilimizi neredeyse yerle yeksan eden, yüzbinlerin ölümüne, yüzbinlerin evsiz barksız kalmasına yol açan asrın deprem felaketi, ülkemiz toplum ve şehirleşme tarihi bakımından, bir daha imar ile oyun olmayacağını vurgulayacak manada bir mühür olarak kalacaktır. Ne var ki, 2018 deki ilk imar barışı ardından yapılan hatta inşaatları ve satışları devam etmekte olan binlerce Turizm imarlı alana çökmüş konut yapısı fiili ve hukuksuz varlığını sürdürmektedir. Devletimizin bu haksız imalatlara ve haksız kazanca er ya da geç müdahale edeceğine kuşkumuz yok! Velhasıl, turizm yapmadıkları halde imal edildikleri ortada. Çevreyi korumak olgusu kişisel taleplerimizi, çıkarlarımızı sorgulamamızı gerektiriyor. Netekim, devam eden bu imalatları yapan kadar, onlarda mülk edinen, bu yapılaşmaya müsaade eden ve hiç ses çıkarmadan izleyen herkes bu denklemin paydaşıdır.