Güncel

‘Büyük Usta’nın ‘Yolcu’su bir bağımsızlık öyküsü…

Abone Ol

Memduh GÜNEY/EGE TELGRAF- Nazım Hikmet’in kaleminden 1941’de yazdığı ‘Yolcu’ oyunu 1 Mayıs (Dün) itibariyle yönetmen Orhan Alkaya’nın yorumuyla İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde sahnelenmeye başladı.

“Sadece Yolcu’yu yapmadım” diyen Alkaya, “Tarihsel bir formda Nazım Hikmet’in Kuva-i Milliye destanından tarihi bir sıralama ile Türkiye’nin bağımsızlık savaşını Büyük Taarruz’a kadar 1922’ye kadar olan hikayesini kurguladım ve Yolcu’yu onun içine yerleştirdim” diyerek tiyatro severlerin sahnede nasıl bir eser beklemesi gerektiğinin ipuçlarını verdi. Yolcu’daki bağımsızlık savaşının önemine vurgu yapan Alkaya, “Yağmalanan bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu topraklarda devletler dağılıyor, ülkeler işgal ediliyor, sonucunda milyonlarca insan ölüyor. Burada olan bitenin bir farkına varın demek önemli. Çünkü bizim bağımsızlık savaşımız, Türkiye’nin Türkiye Cumhuriyeti olarak yeniden inşasını sağlayan o büyük bağımsızlık savaşı gözden kaçırılamayacak değeri küçültülmeyecek kadar büyük ve önemli” diyerek sahnedeki oyunun değerini anlatıyor. “Bütün bu kaygıların yanında bu konsepti hayata geçirdim” diyen Alkaya, “Bu sadece bir Yolcu oyunu değil yolcunun içinde Kuva-i Milliye’nin dahil olması da değil. İki oyunun bir arada oynanması. Çünkü o tarihsel fona gerçekten ihtiyaç duyulduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı. 

‘SEYİRCİNİN HİSSİ’ 

İzleyicilerin oyunu izledikten sonra kendilerini daha yüksek bir yerde hissedeceklerini anlatan Alkaya, “Bunun ötesinde bir şey söylemek mümkün değil tabi yoksa bu ‘Doğmamış çocuğa don biçmek’ olur. Seyirciyle karşılaştığımızda bunu daha iyi göreceğiz ancak kendilerini daha yüksek daha iyi hissedeceklerini söylemek daha doğru olacaktır” diye belirtti. 

“İŞİN SAHİBİ”

Oyunun hazırlık sürecini de anlatan Alkaya, “Aslında Altan Erbulak’ın dediği gibi tiyatronun ilk 36 yılı zordur. Bizim işimiz zorlukları içinde barındıran bir iş ancak biz zorlukları bilerek çalışan insanlarız. Çalışma sürecinde özellikle oyuncularımızdan bahsetmek istiyorum. Onları iki ayrı hikayeye değil ancak iki ayrı oyuna iki ayrı üsluba hazırladık. Sürekli olarak iki farklı deneyimi yaşadılar. Bunun sanki çok kolay bir süreçmiş gibi algılatmaya çalıştım ama gerçekten zor ve güzel bir deneyim oldu onlar için. Çünkü dramatik bir anlatıdan çıkarak episodik destansı bir anlatıya geçip oradan tekrar kaldığı yerden devam etmek dramatik anlatıda son derece zor bir deneyimdir. Bu durum beni en çok heyecanlandıran olguların başında geliyordu. Aynı zamanda İzmir Şehir Tiyatrosu’nun harika bir teknik ekibi var. Onlarla çok iyi çalıştık. Geldiğimiz noktada tüm ekip olarak kendimizi bu işin sahibi olarak görüyoruz ve hissediyoruz” ifadelerini kullandı.  

“BEN DE VARIM”

Oyuncu kadrosunu seçerken seçici kurulda olduğu için tüm ekibi tek tek tanıdığı söyleyen Alkaya, “Tiyatroda doğru cast yapmak çok önemlidir. En iyi olanı değil rolün karşılığını bulmak önemli. Çocukların hepsini tanıdığım için o kriterlere uyarak yaptım oyuncu seçmesini. Ekibin artı bir özelliği daha var. Hepsi çok güzel şarkı söylüyor hepsini bedenini iyi kullanıyor. Bilhassa genç kuşak bu konuda çok iyi. Dolayısıyla Kuva-i Milliye’nin aktarıldığı performans sürecinde en büyük artımız bu oldu. Tiyatroyu yapan insanın gözden kaçırmaması gereken şey tiyatronun ne bir oyuncunun ne oyuncuların ne de bir yapımcının işi olduğudur. Tiyatro herkesin işidir. Bu iş herkesle bir bütün halindedir. Bir oyun çıktığında herkesin kendisini bu işin içerisinde ben de varım duygusuyla dahil etmesi çok önemlidir” ifadelerini kullandı. 

“TİYATRODA İYİLEŞME”

Değerli bir sanatçıyı yakalamışken Türkiye’de tiyatronun güncel durumunu da sormadan edemezdik. Alkaya bu konuda çok fazla konservatuar ve çok sayıda tiyatro anabilim dalı olmasına dikkat çekti. “Eğitim süreçlerinde çok ciddi sıkıntılar var. Bütün okullar için söylemiyorum ama bu ciddi bir kaynak bolluğu ve aynı zamanda kaynak sıkıntısı yaratıyor. Genç deneyimsel grupların işleri çok fazla ve aralarında orantısal olarak değil ama gerçekten çok iyi işler oluyor. Kamu tiyatroları Türkiye’de bu son periyodun tokatını nasıl yediyse onlar da bundan nasibini aldı. Tiyatroda iyileşme olur mu? Neden olmasın. Türkiye’de tiyatro salonu sıkıntısı var. Betondan bir yükselti koyduğun zaman bunun tiyatro salonu olduğunu düşünüyorlar. Böyle düşünen mimarların bu işi yapmaması lazım. Başta belediyeler olmak üzere yapılan işler jüri tarafından onay gören proje etrafından yapılmalı. Çünkü İzmir’de, İstanbul’da küçücük apartman dairelerinde bu iş yapılıyor ve tehlikeli biçimde yapılıyor. Yangın kaçışı olmayan yerler yüzde 90’ı oluşturuyor. Mesleki sıkıntılar da var bu tarz yerlerde. Ses yeterince açılmıyor çünkü küçücük alanlarda oyunlar oynanıyor. Çok köklü bir kültürden ve motivasyondan bu noktalara gelindi. Bizim bunları koruyabilmemiz bu kuralları korumamız gerekiyor” diyor.
Son olarak seyircilere mesajını aktaran Alkaya, “İzleyicilerimizin mutlu olacaklarından eminim. Ancak bizim için fısıltı gazetesi çok önemlidir. Bu yüzden mutluluklarını başkalarıyla paylaşırlarsa çok mutlu oluruz” dedi.