Belçika’nın park ve bahçe aşkı
İlk yurt dışına çıkış deneyimim 2007’de oldu. Sosyal mecraların yeni yeni büyümeye başladığı o günlerde internet üzerinden iletişim kurduğum bir çiftin evinde, Belçika’nın başkenti Brüksel’de iki haft...
İNŞAAT VE BETON
Ülkemizde park ve bahçeler konusunda sorumluluk görev il, ilçe ya da beldelerde belediye teşkilatlarına verilmiş durumda. Belediyelerin organik yapısı genel anlamda yap-boz çalışmalarından oluştuğu için parklarımız her sene ağaç, çiçek dikme, betonarme yürüyüş yollarının düzenlenmesi gibi çalışmalarla inşaat alanından farksız bir konuma dönüşüyor.
Parklarda yeşil alandan çok beton, oyun alanından çok parke-kilit taş olunca ne çocukların rahat hareket edeceği bir alan ne de insanların hava alıp, stres atabilecekleri rahat bir zemin bulunamıyor. Durum böyle olunca insanlar otoyolların ya da ana arterlerdeki caddelerin arasında bulunan çimlerde mangal yakıp, nefes almaya çalışıyor. Özellikle İstanbul’un deniz gören ilçe kıyılarında hafta sonları mangal dumanı ve insan kalabalığı ile tarifi zor anlar yaşanıyor.
Belçika park, bahçe ve peyzaj mimarlığı alanında tüm dünya ülkelerine örnek olabilecek nitelikte. Yaz, kış demeden düzeni aynı kalan park ve bahçeler; genel görünümü gri olan bir ülkede insanların nefes alabilmesi amacıyla oldukça önemli.
Bizlerde yürüyüş yolu olarak parkın içinden geçen beton ya da asfalt zeminlere Belçika genelinde rastlamak mümkün değil. Kaldı ki ülkede yılın büyük bir bölümü yağmur yağıyor.
Yani beton, asfalt ya da sert bir zemin olmadan yürüyüş yolu ıslansa bile çamur olmayacak biçimde tasarlanmak zorunda. Bunun bizdeki en kolay çözüm yolu parkın ortasına kilit-parke taş döşemek, beton ya da asfalt döküp günü kurtarmak.
ÇAMUR YOK
Brüksel genelinde gördüğüm her parkta sert ve bölgeye özgü topraktan yapılan yürüyüş yolları yağan sağanak yağmura rağmen ayakkabınıza bir gram çamur sıçratmıyor. Griye kaçan mat sarı bir renkte olan bu toprak Belçika’nın dört bir yanındaki şehirlerde kullanılıyor.
Belçikalılar çevre düzenlemelerine çok önem vermişler. Ülkenin büyük bir çoğunluğu 1. Dünya Savaşı öncesinde imar edildiğinden dolayı şehirlerin büyüyebilecek alanı kalmamış. Zaten dik çatılı tarihi binalarla dolu şehirde yeşil alan miktarı da az. Ancak bu az olan alanları etkili biçimde kullanmayı başarmışlar.
Herhangi bir parka girdiğinizde adeta sanat eseri bir çevre düzenlemesi ile karşılaşıyorsunuz. Park ve bahçelerin içindeki heykellerden, her yerde basabileceğiniz toprak yapı ve her köşede iklime uygun ağaç ve çiçekler hava ne kadar kasvetli olursa olsun sizi rahatlatıyor.
İster Brüksel, ister Brugge ya da Gent olsun her şehrin benzer park tasarımları var. Brüksel’de Botanik adında bir semt, aynı zamanda sadece Peyzaj Mimarlığı, Ziraat ve Çevre Mühendisliği dalında eğitim veren bir “Botanik Üniversitesi” var.
Altın kaplamalı heykelciklerle süslü her park eşsiz huzur ve dinlence kaynağı. Belçika’ya gitmişken ana caddelerden sıyrılıp parklarda zaman geçirmemek olmaz haliyle. Ülkemizde doğal güzellik ve iklim gibi unsurların ne kadar elverişli olduğunu bildiğimiz halde maalesef bir tane örnek gösterecek bir çevre düzenlememiz yok. Belediyeler kaldırım yapmakla uğraşmaya devam etsinler bakalım.