Atılgan’dan Şahan’a mektuplar Kayıp “Canistan” aranıyor

Abone Ol

Türk edebiyatının çizgi dışı yazarlarından Yusuf Atılgan’ın yakın dostu Halil Şahan’a yazdığı mektuplarda yazınımıza güç katan eserleri ortaya çıkaran birikime dair bilgiler öğreniyoruz.

Halil Şahan, aslında bir eğitim emekçisi. Türkçe öğretmeni. Ama aynı zamanda yazar. İki romanı ve bir masal kitabı olduğunu özgeçmişinden öğreniyoruz. Benim için geç kalmış bir okumayı yapıyorum. 2014’te yakın dostu Yusuf Atılgan’ın kendisine yazdığı mektupları “Sevgili Halil Kardeş” adıyla bir kitapta topladı. Nasılsa okumayı ihmal ettiğim bu kitabın yeni baskısı geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları’ndan çıktı. İşte şimdi “Anayurt Oteli”nin, “Aylak Adam”ın ünlü yazarı Yusuf Atılgan’ın yakın dostuyla yazışmalarına doğru yol alabiliriz. 

Halil Şahan’ın üçüncü basım için yazdığı önsöz ile sunuş yazılarının en az mektuplar kadar kıymetli olduğunu belirteyim. 

Hacırahmanlı bir köydür. Bu adı ben ilk defa “Anayurt Oteli” romanından okudum. Zebercet’in romandan adeta kısık sesle bağıran sesinden. Şahan’ın önsözde Yusuf Atılgan’ın Hacırahmanlı’daki yaşayışını, orayla olan bağını anlatması beni bir kez daha söz ettiğim romanın evrenine götürdü. Hacırahmanlı, bana kalırsa şanslı bir yerdir ki Yusuf Atılgan gibi doğduğu yerle daima bağını koruyan bir yazar çıkarmış. 

Önsözden öğrendiğim en önemli notlardan biri “Canistan” romanının akıbeti. “Canistan” yarım kalmış haliyle bile (belki de en çok adıyla) okuyucuyu çeken bir roman. Ege’de köylünün ruh halini hiç yüceltmeden onu en insan ve en sıradan yanıyla ve pek tabii dönemin siyasi olaylarını da eserine yedirerek anlattığı romanın devamını okumak keşke nasip olsaydı. Halil Şahan, önce Atılgan’ın yakın arkadaşı İhsan Bayram’ın tanıklığına başvuruyor: 

“Söz Canistan’dan açıldı ve İhsan Bey, ‘Aslından tamamladı o kitabı, ama yitirdi o müsveddelerini’ dedi. Açık söylemem gerekirse, İhsan Bey’in bu sözünü pek ciddiye almadım; çünkü öteki konularda anlattıklarının bir çoğu benim bildiklerime uymuyordu ki bunların bazısı Yusuf Abi’den bizzat duyduklarımdı. İhsan Bey sözlerine şunu da ekledi: ‘Konuyu bana anlatmıştı, şimdi elimde, aynısını yazıyorum, kitap olarak yayımlanacağı zaman vereceğim.’
İhsan Bey gitmeye niyetlenince, ‘Nerde yitirmiş Canistan’ın son bölümünü?’ diye sordum. 

‘İstanbul’dan gelirken otobüste çantasını çaldırdı!’ dedi İhsan Bey. ‘Çok koşuşturduk ama sonuç alamadık.’

Evet, çanta yitirme olayını hatırlıyorum. (…) ‘Senin kitaplarını yitirdim. Balıkesir Garajı’nda çantamı yürüttüler. Başka yerde durmadık çünkü. Üç gündür, üç kişi; İhsan, Hikmet ve ben koşturuyoruz ama boşuna. Sana getirmekte olduğum kitaplar gitti ne yazık ki!’

Üzülüp durmasın diye, ‘Önemli değil Yusuf Abi! Giden kitap olsun. Başka zaman gene getirirsin’ falan dedim. ‘Ben kitaplara üzülmüyorum, çantada başka bir şey vardı, yerine koyamayacağım bir şey. Başkasının işine yarayacağını sanmam ama, alan ne sandı bilmem’ dedi. Âdeti olduğu üzere daha fazla açıklama yapmadı. 
Tüm bunları tartıya vurunca İhsan Bey’in sözlerinin doğru olduğu kanısına vardım. Yusuf Abi, Canistan’ın son bölümünü de yazmış, ama otobüste yitirmişti. Hikmet Taygon Bey’e daktilo ettirmek için Manisa’ya getiriyordu. (s.17-18)

HACIRAHMANLI’DA BİR KOMÜNİST

Yusuf Atılgan’ın (yasaklı) Türkiye Komünist Partisi (TKP) adına faaliyet yürütmekten hapis yattığını Vedat Türkali’nin anılarından okumuştum. 1946’da tutuklanıp askeri öğretmenlikten atılır. Köyüne yerleşir. Önsözde şunları söylüyor, Şahan: 

“Solculuktan hükümlü birinin bir Anadolu köyünde yaşaması kolay değil. Herkesin gözü onun üstünde, herkes açık kollamakta. Hele her hafta karakola gidip imza veren biri de olunca. Ağzından bir şey kaçırmayacaksın, davranışlarına dikkat edeceksin; kısacası temkinli olmak zorundasın.
Zamanla, köylüleri tanıyınca Yusuf Abi’ye hak verdim. Çünkü beni de birçok kez müzevirlediler.”

Bununla birlikte Şahan, Atılgan’ın köyü üzerindeki etkisine de ilginç bir açıklama getiriyor. TİP, belediye başkanlığını 1960’larda birkaç oyla kaçırır. Sol, köyde güçlüdür. Yusuf Atılgan, köyünde hiçbir politik faaliyette bulunmaz ama yaşamıyla köylüsünü etkiler. 1940’lardan beslenen anti-komünist havanın 1950’lerde gördüğü zirveyi hatırlayalım. Solculara yapılan yakıştırmaların neler olduğu biliniyor. Ama Şahan’ın kitabın sonuna eklediği röportajda söylediğine göre, Atılgan’ın mazbut yaşamı, dürüstlüğü, köylüleriyle dayanışması köylüsünü etkiliyor. 

KRİTİK BİR DÖNEMİN MEKTUPLARI

Mart 1980’de başlayan mektuplarda epeyce ayrıntı var. Ama en önemli olgunun iki dostun dayanışması olduğunu söylemeliyim. Tabii, 12 Eylül Darbesi’ne doğru giden bir dönem olduğunu unutmamak lazım. 

Mektuplarda haliyle dönemin izlerini aradım. Ama açıkçası Halil Şahan’ın öğretmenlikten atılma tehlikesiyle ilgili iki ayrı mektupta yazılanı saymazsak darbe ve etkilerine dair mektuplarda bir şey görmek mümkün değil. Yusuf Atılgan’ın mektuplaşmalarda dahi epey temkinli olduğu görülüyor. 
Tabii, dönemin basın ve kültür sanat ortamına dair önemli notlar var. Açılan dergiler, kapanan dergiler. Atılgan’ın okuduğu kitaplar. Ayrıldığı yayınevi, yeni başladığı iş vs. Ülkü Tamer’in ona sunduğu desteğin de altını çizmek gerek. 

Atılgan’ın mektuplarda öne çıkan bir yönü de oğlu Mehmet’e olan sevgisi. Mektuplarda epey yer tutuyor. Atılgan’ın çocuk sevgisi ve heyecanı epeyce yansıyor. 
Sözünü ettiğimiz yazar Yusuf Atılgan. Ancak, büyük eserler veren yazarların payına bu coğrafyada genellikle iyi şeyler düşmüyor. Düşünün ki, uçağa binmekten vazgeçip indirimli kitap almaktan söz eden bir yazarımız var. Kulak verelim:

“Tarih Atlası’nın baskısı tamamlanır ve satışı başlarsa galiba bize de birer tane armağan edeceklermiş. Bu gerçekleşirse elbet sana getiririm. Ya da uçağa binmekten vazgeçip bir tane indirimli alabilirim belki.” (s.71) 

İNSAN TÜKENMEZ

Şahan’ın doğal olarak Atılgan’a olan özlemi de okunuyor. Üçüncü basım için yazdığı önsözde Atılgan’ın sevdiği bir yazar olan Faulkner’in sözünü aktarıyor: İnsan tükenmez. 

Sunuş yazısını ise şöyle bitiriyor:

“Selam sana Yusuf Abi.
Çıkıp gelsen de İtalyan eriği, düğün yemeği yemeye gitsek gene” (s.42)
Biz de Yusuf Atılgan’ın müsveddeleri çalınan yarım kalmış Canistan romanının kayıp parçalarıyla çıkıp gelmesini umut ediyoruz!
--------------------------------------

YUSUF ATILGAN KİMDİR?

Yusuf Atılgan

Yusuf Atılgan (Manisa, 27 Haziran [nüfus kaydında 25 Ağustos] 1921- İstanbul, 9 Ekim 1989) Romancı, öykücü.

Tam adı Yusuf Ziya Atılgan. Nevzat Çorum ve Ziya Atılgan imzalarını da kullandı. Avniye Hanım ile tahsildar Hamdi Atılgan´ın oğlu. Manisa Ortaokulu´nu (1936), parasız yatılı olarak Balıkesir Lisesi´ni (1939) ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İÜEF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü´nü bitirdi (1944). A. N. Tarlan yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin konusu `Tokatlı Kâni, Sanat, Şahsiyet ve Psikoloji` idi. O dönemde Akşehir´de bulunan Maltepe Askeri Lisesi´nde bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı (1945). Üniversite öğrenciliği sırasında Komünist Partisi´ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak Ceza Kanunu´nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkûm edildi. Altı ay Sansaryan Hanı´nda, dört ay da Tophane Cezaevi´nde olmak üzere on ay hapis yattı. Tahliye olduktan (25 Ocak 1946) sonra doğduğu yer olan Manisa´nın Hacırahmanlı köyüne yerleşti; burada evlenerek uzun süre çiftçilik yaptı. Hacırahmanlı Spor Kulübü´nün kurucuları arasında yer aldı (1950). 1976´da tiyatro oyuncusu Serpil Gence ile ikinci evliliğini yaparak İstanbul´a yerleşti; bir çocuğu oldu. 1980´den sonra, Ü. Tamer´in isteğiyle, Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınları´nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınları´nda redaktörlük yaptı. Üzerinde çalıştığı `Canistan` adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi sonucu Moda´daki evinde öldü; Bülbülderesi Mezarlığı´nda (Üsküdar) toprağa verildi. Hacırahmanlı Belediyesi tarafından `Yusuf Atılgan Halk Kitaplığı` kuruldu (1990). Hakkında yazılan yazı ve röportajlar ve kendisine adanan yazılar ölümünün ardından bazı `Perşembeci Dostları` tarafından Yusuf Atılgan´a Armağan adlı kitapta derlendi.

Tercüman Gazetesi’nin 1955´te açtığı öykü yarışmasında birincilik ödülü alan `Evdeki` (Nevzat Çorum adıyla) ve aynı yarışmada dokuzunculuk ödülü alan `Kümesin Ötesi` (Ziya Atılgan adıyla) adlı yapıtları yayımlanan ilk öyküleri oldu (Tercüman gazetesi); son öyküsü `Eylemci` ise 1987´de yayımlandı (Gergedan dergisi). `Ölü Su` adlı şiiri Yazı (1978), `Ayrılık` adlı şiiri ise Milliyet Sanat´ta (1980), S. Kierkegaard´dan çevirdiği bazı pasajları Değişim dergisinde (1961-62) yayımlandı.
Ödül: `Evdeki` öyküsüyle 1955 Tercüman Gazetesi Hikâye Yarışması (Nevzat Çorum adıyla, birincilik); `Kümesin Ötesi` öyküsüyle 1955 Tercüman Gazetesi Hikâye yarışması (Ziya Atılgan adıyla, dokuzunculuk); Aylak Adam ile 1957-58 Yunus Nadi Roman Armağanı (ikincilik).