Türkiye 14 Mayıs günü tarihi bir seçim yaşayacak.
100’üncü yılını kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyet döneminin, beşte birinden fazlasında iktidar olan AKP ve Cumhur İttifakı ile altı muhalefet pa...
Türkiye 14 Mayıs günü tarihi bir seçim yaşayacak.
100’üncü yılını kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyet döneminin, beşte birinden fazlasında iktidar olan AKP ve Cumhur İttifakı ile altı muhalefet partisinin oluşturduğu Millet İttifakı’nın seçim yarışını izleyeceğiz.
“Altılı Masa” olarak siyasi literatüre geçen Millet İttifakı’nın 30 Ocak günü açıkladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin basında ve kamuoyunda yeterince tartışılmadığı görülüyor.
244 sayfadan oluşan bu politika belgesi, Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayının seçimi kazanması halinde beş yılda neler yapacağını da özetliyor bizlere.
// TÜRK SİYASETİNDE BİR İLK
Bu açıdan bakıldığında Türk siyaseti bir ilki yaşıyor.
Seçim öncesinde, oyuna talip olduğu vatandaşına neler yapacağını açık açık anlatan ve “Bunları bilerek bana oy ver ya da verme” diyen bir yapılanmadan söz ediyoruz.
Seçim sonrasında anlamsız tartışmalar ile vakit kaybetmek yerine, sandığa girmeden icraatlarını kağıda dökmek son derece önemli.
Hemen tümünü dikkatlice okuduğum dokümanda eksik bulduğum, hiç katılmadığım, alkışladığım, daha iyisi söylenebilirdi diyebileceğim çok madde var.
Gazetemizin kıdemli siyaset yazarları, metnin bu yönlerini didik didik edeceklerdir elbet.
Ben ise ekonomiye ilişkin önemsediğim ve altını çizdiğim vaatleri dikkatinize sunmak istiyorum.
Üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen bu politika belgesinin gereği kadar tartışılmaması bir yana, “Kim Cumhurbaşkanı adayı olacak?” sorusuna takılı kalındığı anlaşılıyor.
// HEPİMİZİN HAYATINI ETKİLEYECEK
Bu durum, 85 milyon insanın hayatını doğrudan etkileyen kararlar manzumesinin önemini azaltmamalı. Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin ekonomi bacağında en önemli bölümü, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına yönelik vaatler oluşturuyor.
Altılı Masa’nın olası iktidar döneninde Merkez Bankası’na fiyat ve finansal istikrarı sağlama dışında sorumluluk verilmeyeceği; Banka'nın temel görevlerini, araç bağımsızlığını ve üst düzey atamaları ilgilendiren değişikliklerin TBMM’de nitelikli çoğunlukla yapılabilmesini sağlayacak mevzuat düzenlemesini yapılacağı vurgulanıyor.
Bugün iliklerimize kadar hissettiğimiz ekonomik krizin en önemli sebeplerinden birisi, Türkiye’de para politikasının “siyasetin müdahalesi dışında belirlenemiyor olmasında” yatıyor.
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek gibi bir durumu anlatan yeni sistemde, Merkez Bankası Başkanı olan kişinin kim olduğu, yetkinliklerinin neler olduğunun zerre kadar önemi yok.
// MERKEZ BANKASI’NA ÖZEL ÖNEM
Dolayısıyla Başkanı eleştirmenin anlamı da yok.
Mevcut Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun İstanbul Sanayi Odası’nda yapılan toplantıda dile getirdiği, “Beni eleştiriyorsunuz ama benim yerimde kim olsa aynı sistem uygulanacak. Onun için beni boş yere eleştirmeyin” demesi, veciz bir ifade olarak hafızalarımızda canlılığını koruyor.
Altılı Masa’nın bir başka vaadi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına müdahaleye ve yetki-sorumluluk çatışmasına yol açan, hiçbir işlevselliği bulunmayan Fiyat İstikrarı Komitesi’nin kaldırılması olarak dikkat çekiyor.
Gerçekten de fiyat artışlarının arkasında yatan hatalar zincirini perdelemek, asıl sorumluları gözden kaçırmak için oluşturulmuş acemice bir mekanizma olan bu komite, devlet ciddiyeti ile bağdaşmıyor.
Merkez Bankası’nın tüm birimleri ile başkent Ankara’da konuşlanması ise altını çizdiğimiz bir diğer önemli tespit…
Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde “Merkez Bankası rezervlerinin şeffaf olmayan bir biçimde ve dolambaçlı yollarla satışına ilişkin işlemleri idari ve hukuki denetime tabi olacağı” cümlesi ise hayati önemde.
Tespit edilen hata, usulsüzlük, yolsuzluk ve kamu zararının sonuna kadar takipçisi olacaklarını belirten partilerin kast ettikleri konu elbette “128 milyar dolar nerede?” sorusu…
Hata ya da kanun dışılık varsa onu ortaya çıkarmaya yönelik bir çabaya aklı başında kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum. Yeter ki hukuk eğilip bükülmesin, adil bir soruşturma ve kovuşturma süreci uygulansın.
Altılı Masa’nın ekonomi politikalarında hepimizin dikkatle izlemesi gereken çok sayıda başlık olsa da yer kısıtımız nedeniyle, en önemlilerini sütuna yatırmak gerekiyor…
// İŞTE EKONOMİDE KRİTİK VAATLER
- Kur Korumalı Mevduat hesabı açılması durdurulacak, mevcut hesaplar vade sonlarında kapatılacak.
- İtibar gerekçesine sığınılarak gerçekleştirilen tüm gereksiz harcamalara son verilecek.
- Cumhurbaşkanlığı makamı Çankaya Köşkü’ne taşınacak. Cumhurbaşkanlığı kullanımındaki saray, köşk ve yalılar halkın kullanımına açılacak.
- Çalışanlar üzerindeki vergi ve sigorta prim yükü azaltılacak.
- İşyeri kira ödemelerinde stopaj sıfırlanacak.
- İlk kez konut alımında tapu harcı tahsil edilmeyecek.
- Her türlü eğitim ve öğretim hizmetinden alınan KDV indirilecek.
- İşsizlik Sigortası Fonu’nun amacı dışında kullanılmasını önlenecek ve daha şeffaf bir çerçevede yönetilmesi sağlanacak.
- İşsizlik Sigortası Fonu’na yüzde 2’lik işveren katkısının yarısını “Yarına Hazırlık Fonu’na” aktarılacak. Bu fon aracılığıyla işsiz kalma riski yüksek çalışanlara yönelik beceri kazandırma yatırımlarına finansman sağlanacak.
- Mesleki eğitim müfredatı geleceğin meslekleri doğrultusunda güncellenecek ve öğrencilere farklı alanlarda da kullanabilecekleri taşınabilir yeni beceriler kazandırılacak.
- OSB’ler bünyesinde ilgili paydaşların yönetiminde bulunduğu Teknoloji Liseleri kurulacak.
- Teknopark teşvikleri fiziksel mekândan bağımsız hale getirilecek ve tüm Türkiye teknopark olacak.
- Beyin Göçüyle Mücadele Eylem Planı hazırlanacak ve uygulanacak.
- Kadınların iş gücüne daha aktif katılımını sağlamak amacıyla okul sonrası eğitmenli aktivite merkezleri ile kreşlerin sayısını yerel yönetimlerle işbirliği içinde mahalle düzeyinde artırılacak.
- Ekonomik ve teknik gerekçeleri olmayan vergi barışı, matrah artırımı ve varlık barışı uygulamalarına son verilecek.
- Vergi Cennetlerine yapılan ödemelerden stopaj alınması dâhil gerekli önlemler alınacak.
- Kayıt dışılıkla etkin bir şekilde mücadele edecek, kayıt dışılık OECD ortalamasının altına indirilecek. Bu mücadeleden elde edilecek kaynaklar toplumun en kırılgan kesimlerini desteklemek için kullanılacak.
- İtibar gerekçesine sığınılarak gerçekleştirilen tüm gereksiz harcamalara son verilecek.
- Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki kurullar ve ofisler lağvederek görev ve yetkileri ilgili bakanlık ve kurumlara devredilecek.
- Türkiye Varlık Fonu kapatılacak.
- Bakanlıklar yeşil ve dijital dönüşüm hedefleri doğrultusunda yeniden yapılanacak.
- Strateji ve Planlama Teşkilatı kurulacak, Bakan Yardımcılıkları kaldırılacak, Müsteşarlık sistemi geri gelecek.
// BÜTÇENİN YARISI BİLE YETER
Yıllarca “Plan mı, pilav mı” ikileminden kurtulamayan Türkiye, planlı çalıştığı, kaynaklarını doğru kullandığı zaman bugünkü acınası durumundan hızla kurtulma potansiyeline sahip.
Rahatlıkla ve çok kolaylıkla dünyanın en önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri olabilecek Türkiye’nin bugün savaş halindeki bir ülkeden gelecek buğday gemilerini beklemesi hepimizi düşündürmeli.
Bu sütunda pek çok kez yazdım, tekrar yinelemek istiyorum.
Bu ülkeyi, devletin mevcut bütçesinin yarısı ile bile yönetebilirsiniz.
Yeter ki israfı, yolsuzluğu ve hırsızlığı önleyelim.
+++++++++
ENERJİ KOOPERATİFLERİNDEN HARİKA HABERLER GELİYOR…
Türkiye, tarımda yaşanan sorunlar ve ithalat baskısı nedeniyle kooperatifçiliğin önemini yeniden anlıyor. Aslına bakarsanız enerji sektöründeki durum da çok farklı değil.
Net ithalatçı olduğumuz enerji sektöründe de yerli ve yenilenebilir kaynakları artırmanın yolu enerji kooperatiflerinden geçiyor.
Ancak bu kooperatifler arzu edilen ivmeyi bugüne kadar yakalayamadı. Bu durumda merkezi ve yerel kamu otoritelerinin konuya ilgisiz kalmasının da etkisi var kuşkusuz. Kırsal kalkınma stratejilerinde çok önemli paya sahip olan enerji kooperatiflerinin, yerel yönetimlerin öncülüğünde yaygınlaşması gerekiyor.
// ÇOĞULCU BİR YAPILANMA
Halkımızın katılımıyla zenginleşen çoğulcu bir yapı kurgulanmalı.
Bu yapının gerek rüzgâr, güneş, biyogaz ve jeotermal enerji üretiminde gerekse enerji yatırımların yerli ekipmanlarla gerçekleştirilmesinde etkili olacağını düşünüyoruz.
Enerji kooperatifleri, kamu otoritesinin denetim ve gözetiminde bono ve tahvil gibi borçlanma araçları yoluyla, yatırımlarının finansmanını da sağlayabilir.
Bu senaryoda sihirli sözcük ‘güven’dir.
Herkesin güvenebileceği ve yatırım yapabileceği bir kurumsal yapının, ülkemizin enerji kaynaklarının çeşitlenmesinde ve ithal enerji kaynaklarına olan bağımlılığın azaltılmasında etkili olacağına inanıyorum.
Son dönemde enerji kooperatifi uygulamalarında karşıma çıkan örnekleri görünce hem destek vereyim hem de okurlarıma duyurayım istedim…
// DENİZLİ VE KAYSERİ’YE ALKIŞ
Denizli’de kurulan Sınırlı Sorumlu Denizli Güneş Enerjisi Kooperatifi’nde 2,3 MW kurulu gücünde Güneş Enerjisi Santrali (GES) kurularak devreye alınmış.
Benzer bir başka girişim ise Kayseri’den…
Kayseri Mobilyacılar Yenilenebilir Enerji Kooperatifi, üye 743 KOBİ dayanışması ile 5.8 MW kurulu gücünde GES’i devreye almış. Santral, sitenin 36 bin m2’lik çatısına kurulmuş. Bu sayede hem elektrik kullanımlarının yüzde 30’u karşılanmış hem de emisyon değerleri düşürülmüş.
Yine haber bültenlerine takılan güzel girişimler; S.S. Çorum Yenilenebilir Enerji Üretim Kooperatifi ile S.S. Altınoluk Yenilenebilir Enerji Üretim Kooperatifi olarak dikkatimizi çekiyor.
Çorum merkez Seydim köyü ve Hacıpaşa Köyü’nde 0.5 MW’lık ve 0.6 MW’lik iki GES devreye alınmış.
// ALMANYA VE DANİMARKA ÖRNEĞİ
Bu noktada kamu yönetimine önerimiz şu olsun:
Rüzgâr ve güneş enerjisinde başarıyla uygulanan Yenilenebilir Kaynak Alanları (YEKA) ihaleleri, enerji kooperatiflerinin de yer alacağı şekilde kurgulanmalı. Almanya ve Danimarka’nın yenilenebilir enerjide elde ettiği başarının altında, enerji kooperatiflerinin olduğunun anımsanması gerekiyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın, dünyadaki iyi uygulama örneklerini dikkate alarak, bu yapıları destekleyici mevzuat düzenlemelerini bir an önce hayata geçirmesi gerekiyor.
+++++++++
SİNAN ATEŞ CİNAYETİNDE KAHREDEN SESSİZLİK…
Türkiye 90’lı yıllarda siyasi cinayetleri adeta kanıksar vaziyette idi.
Türkiye’nin pek çok aydını, gazetecisi, bürokratı karanlık cinayetlere kurban giderken, bu katliamların planlayıcıları hiçbir zaman bulunamadı.
Uzağa gitmeye gerek yok.
Türk basın tarihinin en iyi gazetecisi Uğur Mumcu, tam 30 yıl önce böyle bir cinayete kurban gitmiş ve arkasında doldurulamayacak boşluk bırakmıştı.
Dönemin İçişleri Bakanı, “Mumcu’nun katillerini bulmak namus borcumuzdur” demişti.
30 yıldır alacak hanesinde bulunan o borç kapanmadı.
Geldik bugüne…
// 38 YAŞINDA BİR BABA…
Uzunca süredir unuttuğumuz o görüntüleri, 30 Aralık 2022 günü Ankara’da güpegündüz işlenen bir suikast ile yeniden anımsadık.
Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş, kapkaranlık bir cinayete kurban gitti. Ateş, aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi’nde görevli bir akademisyendi. Gerek akademik camiada gerekse siyasi olarak dava arkadaşı olduğu Ülkücüler arasında sevilen, sayılan biriydi.
Henüz 38 yaşındaydı.
Ancak bunların hepsinden önemlisi iki kız babasıydı.
Bu cinayetin üzerinden bir aydan fazla süre geçmesine rağmen katiller bulunamadı.
Planlayıcıları arasında olduğu iddiasıyla aralarında özel harekat polislerinin de bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Bugüne kadar ne Cumhurbaşkanı’ndan ne iktidar partisinin mensuplarından ne de bir dönem Sinan Ateş ile dava arkadaşlığı yapmış MHP yönetiminden tek cümle açıklama duyulmadı.
Bir başsağlığı mesajı dahi çok görüldü.
İnsanı kahreden sessizlik sürüyor.
Dünya güzeli iki kızı yetim bırakan katiller, aramızda kol geziyor.
+++++++++
HAFTANIN SÖZÜ
Bir devin ve enerjisine sahip olmak mükemmel bir şeydir. Fakat bu enerjiyi bir dev gibi kullanmak ve harcamak zalimcedir.
William Shakespeare
+++++++++
Serkan Aksüyek
E-posta: [email protected]