Fatma Aras, “Olduğu Gibi” adlı şiir kitabında özgürlük, var olma gibi kavramların yanı sıra insanın acıya karşı direncini a...
Abone Ol
Fatma Aras, “Olduğu Gibi” adlı şiir kitabında özgürlük, var olma gibi kavramların yanı sıra insanın acıya karşı direncini anlatıyor. Güçlü bir hafızası olan şiirleri, şaire sorduk
“Olduğu Gibi” şiir kitabıyla yakın zamanda tekrar okuyucuyla buluşan Fatma Aras, göçlerin, yolculukların, arayışların eşlik ettiği şiirindeki ayrıntıları konuştuk. Türkçeyi özgün kullanımıyla da dikkat çeken Aras, bu konudaki farklılığını da anlattı. Masasındaki çalışmalarını sorduğumuz Aras, “Şiirle nefes aldığım için şiire devam ediyorum. Acılar durağandır, yazarak aşıyorum” diye konuştu.
Sayın Aras, “Olduğu Gibi” kitabına “Aile” adlı bir şiirle başlamış olmanız dikkat çekici. Aile kavramı bizim gibi toplumlarda sıcak bir ortamı hatırlatırken şiiriniz hüzünlü bir havada sürüyor. “Ama bir yemin gibi birlikteyiz” dizesi de şiirin en güçlü ve son dizesi. Sesi yüksek bir dizeyle biten bu şiirinize hakim olan duyguyla ilgili ne söylemek istersiniz?
Aile deyince sevgi ve özveri aklımıza geliyor. Her aile küçük bir sosyal sistemdir. İnsanların hayata hazırlanma süreci aile ile başlar. Okul, gezi, arkadaşlık, genel kültürü katkı koysa da insanın temeli, ailesidir. Bir bina düşünün, çok gösterişli olabilir ama temeli zayıfsa ufak bir sarsıntıda yerle bir olur. Bu bağlamdan bakıldığında, sevgi odaklı ilişkiler, insanı toplumsal hayata hazırlar. Şiirimin son dizesi “Ama bir yemin gibi birlikteyiz. ” Bir ağacın kökleri toprağı nasıl kucaklıyorsa biz de aile kavramını öyle kucaklamalıyız.
“Algının İsyanı” şiirinizde “ağzım sözcük dolu, birini söylesen dağılacak töreler” dizesi sözün gücüne ve itiraz dolu yapısına işaret ediyor. Devamında kadınlara dair olan ifadeler de yine bir özgürlük kavramına işaret gibi geldi bana. Her şiirinizde itiraz etme adına bir dize olduğunu seziyorum. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Bizim zamanımızda kadınların, kızların aldığı nefes de izinli çıkardı. Anaerkil ailelerde bile konu komşu ne der diye ayıplardan bir çember çizilir ki kadınlar bu çemberin içinde kalır. Benim bir şiire başlangıcım bir araba yolculuğu gibi oluyor. Zaman zaman arka camdan da geçmişe bakıyorum ki günümüzde de bu labirentin içinde olan kadınlarımız, kızlarımız var. Şiir yazarken içinde ben varım. Bittikten sonra o şiir okurun olması gerekir. ”Derdi olmayanın şiiri olmaz. ” diye güzel bir söz var. Benin şiirlerimdeki itirazım, canlılara dünyayı dar edenlere...
Sonraki şiirinizde de cesedi kıyıya vuran Aylan bebekten söz ediyorsunuz. 10 yılı aşkın süredir tüm bölgeyi olduğu kadar ülkemizi de yoğun etkileyen Suriye savaşı ve göçü şiirle ne kadar anlatılabildi sizce? Siz buna dair insan hikâyeleriyle buluştunuz mu?
Iğdırlıyım. Aras Nehri bir zamanlar SSCB ile sınır kabul edildi. Bizim orada Türkiye yakasında kalana “Bu Tay”, diğer yakada kalana da "O Tay” denilir. Halen de öyle...Çocukluğum O Tay’da kalanların yakınlarının ahlarıyla geçti. Sınırın diğer yakasında kalanların kaçak yollarla nehri yüzerek geçtiklerini, boğulan çocukları bir masal dinler gibi dinledim. Aylan bebeğin hüznü bende yeni gibi… Suriye savaşı ve göçün verdiği acı bir şiire değil kitaplara sığdırılmaz. Bir yanardağın içindeki kor yanardağı çatlatır. Biz sadece gördüğümüze duygu yüklemeye çalışırız ama bir de dağa sormalı o yangını...Bir göç acısı da annemden dinlemiştim. 1936 yılında, dedem, anneannem ve annem kaçış için atlarla Aras Nehri’ne girerler. Annemin atı sudan ürker ve Aras’ın azgın akışı on iki yaşında olan annemi ailesinden alır. Kıyıda bir ılığına (bodur ağaç) tutunur. Sınırda görev yapan bir Türk askeri elbiseli nehre atlar ve diğer tarafın açtığı kurşunların altında annemi kurtarır. Soyadım ARAS, ne zaman adımı yazsam annemin sudaki korkusunu yüreğimde hissediyorum. Annemin korkusu için yazdığım kısa bir şiirimi de izninizle paylaşmak istiyorum:Sınır Aras’ın Soluİşte kan serseri ve karanlıkToprak ölüAma bir halkın kökü hâlâ diriYaz günü nehrin diğer yakasıBuluşur atla suyun umuduYol uzun gülü burnundaGüvercinler iki dudak arasıAnnemin korkusunu saklasınSoluğu geniş zaman
“Duvar” şiirinizde “Annem ayıplardan bayrak yaptı” dizesinde geleneğe yaslanan sevgisizliğin ve/veya baskının varlığını anlattığınızı düşündüm. “Duvar” kavramı bu olguları anlatmada yeterli geldi mi size?
Taş, tuğla, kiremit, kerpiç, ağaç gibi nesnelerin toprak üzerinde korunma ve barınma için örülen bir bölme öğesidir bilindiği gibi. Duvarın yakıcı başka bir kıvılcım olduğunu ilk kez, genç bir kızken Almanya’da, Doğu Berlin-Batı- Berlin’i ayıran utanç duvarıyla tanışmıştım. Bu duvarı yapan ellerin acımasızlığını görmüştüm. O an yerle göğün arasına çakılır gibi orada yaşayan halkları düşünmüştüm. Büyüdükçe duvarın sadece koruyucu olmadığını görüyoruz. İnsanın, özgürlüğünü kısıtlayan hapishaneler diri diri bir gömülmedir. “Annem ayıplardan bayrak yaptı" dizesi, iletişimdeki sorunlarla ilgili... Dört duvar insana ne yapar, işte o sorunlar…
“Kıyısız Aşk”ta kara ve mavi renkleri şiirde konuk. Renklerle olan bağınızı bize anlatır mısınız? Tabii dizelere değinmek isterseniz, keyifle dinleriz…
Kara deyince aklıma yas geliyor. Mavi, gökyüzü kadar engin bir mutluluk! “Bir çocuk geçiyor benden/saçı kara, yüzü kara, gömleği gökten mavi/gözüm gidişine takıldı.” Yarım kalmış bir aşk ve ölüm… Mavi renk de ölümle o duyguların silinmeyişi… Veysel Çolak hocamdan ders anlatısında bir söz duymuştum: “Gök gürültüsü şiirde de öyle anlatılmalı ki gök gürültüsü çağrışımını versin.” Bu atölyenin bana katkısı çok oldu. Şiir bilgisini şiirin ustasından dinlemek farklı bir kapı aralıyor.
Şiirinizde “Odlar Yurdu”na sık değiniyorsunuz. Bize bu yurdun sizdeki yerini kısaca anlatır mısınız?
Odlar Yurdu, Azerbaycan’ın halk arasında kullanılan adlarından biri. Zengin petrol, gaz yatakları çok. Eski çağlarda insanlar mistik anlamlar yüklemiş. Dağ eteklerinde sızan gazların su içinde de yanan koyları mevcutmuş. Bundan ötürü ki Odlar Yurdu (Ateş Yurdu) güneşi bol, dağları, suları ateşli, bir ülke olmasıdır. Günümüze kadar bu ad geldi. İşte bu Odlar Yurdu Azerbaycan, benim de ata yurdumdur. Dedelerimin, ninelerimin mezarı orada! Orası benim geçmişimdir. "Geçmişi olmayanın geleceği olmaz" derler...
Şiirinizde Türkçenin öz halinden sözcükler görüyoruz. Dikkatli bir seçim olduğu belli. Biraz sözcük seçiminde nasıl çalıştığınızı anlatır mısınız?
Bir sözcük dilime yerleşince alışılmamış bağdaştırma olması için farklı bir sözcük bulmalıyım ki bana ait ve vurucu bir imge olsun. Buna çok dikkat ederim. Benim sözcük seçimindeki şansım, bizim orada düz konuşma yok gibi… Mecazlı anlatım, benzetme edatı çok kullanılır. Konuşma esnasında ortaya çıkar genellikle… Bu bir zenginlikse, doğduğum toprağın mayasındandır. Oraya borçluyum.
Şu sıralar masanızda bir çalışma var mı? Neler yapıyorsunuz?
Şiirle nefes aldığım için şiire devam ediyorum. Şu an, şiir dosyam hazır, onu beklemeye aldım. Kitap bastırma fiyatları el yakıyor. Dağlık Karabağ’dan göç edip Erivan’a yerleşen ve oradan Türkiye’ye uzanan köklerimi yazıyorum. Gelecek neslimize ışık olsun diye...Zaman zaman öykü yazıyorum. Son öyküm biraz farklı! Yakında bir dergide yer alacak. Bazen sevdiğim şiir kitapları tanıtımı… Acılar durağandır, yazarak aşıyorum.(Fatma Aras, Olduğu Gibi, Şiir Temren Yayınları, İzmir 2020)