Acelesi olan “toplumcu” bir şair: Arif Damar
Arif Damar, Türk şiirinin “Barikat”ı olarak bilindi. Daha 15 yaşındayken yazdığı şiirlerle toplumcu çizgiye doğru ad...
Arif Damar, Türk şiirinin “Barikat”ı olarak bilindi. Daha 15 yaşındayken yazdığı şiirlerle toplumcu çizgiye doğru adım attı. Memet Fuat bu durumu için “Acelesi vardı” demişti
Türk şiirinin herhalde en direngen şairlerinden biriydi. Beni etkileyen sadece şiirleri değildi. Aslında bazen bir şairin tek sözünün arkasından gidersiniz ve karşınıza koskoca bir dünya çıkar.
Şebnem Atılgan’ın onu ustaca konuşturduğu röportajda şöyle söyler:
Memet Fuat “Yaşlı Bir Şaire Mektuplar” da çocuk yaşta toplumcu kuşağa katıldığımı söyler ve der ki: “… acelesi varmış herhalde…” Evet, acelem vardı. Çünkü yoksulluktan geliyordum ve bu düzen değişmezse yoksulluk kalıcı olacaktı. Bu yoksulluğu yeryüzünden silmek için acelem vardı.
Şüphesiz yeryüzünden yoksulluk bitmedi. Ancak, toplumsal adaletsizliğin sona ermesi adına bazen acele, bazen uzun soluklu yürüyüşler devam ediyor.
Direngen olduğu kadar duyguludur. Yalnız, bu duygu halini de mutlaka adalete ve bir gerçeğe dayandırır. Bunun en çarpıcı örneği Nazım Hikmet’e olan dargınlığıdır. Şöyle diyor:
Nazım hapishaneden çıktığında insanlar onu görmeye gidiyorlardı. Ama ben gitmedim. Piraye’yi bırakıp, Münever Hanım’la birlikte olmasını çok yadırgadım. Hala düşünürüm; Piraye Hanım insan olarak Nazım’dan daha nitelikli birisidir. Nazım’ın Piraye’ye davranışı yüzünden kendisine dargındım. Bana “Neden gitmiyorsun?” dediler. Ben de “Bir gün herhangi bir yerde rastlaşırız” dedim. Şimdi adını hatırlamıyorum ama Nazım, bir Sovyet yazarına Piraye’yi bıraktığı için pişman olduğunu söylemişti.
Nazım ve Piraye bir efsaneydi; Piraye tam 13 sene bekledi Nazım’ı… Oysa hapishaneye giren birçok insan eşinden ayrılıyor. Zaten şöyle bir şey vardır; uzun yıllar hapis cezası alanlar eşlerine ayrılmayı teklif ederler. Ve pek çok kimse de ayrılmıştır. Ayrılırken üzülmüşlerdir falan ama sonuçta yaşam devam ediyor. Örneğin Rıfat Ilgaz, oğlunun, Aydın’ın annesi ile birbirlerini çok sevdikleri halde ayrıldılar. Çünkü Aydın Ilgaz’ın annesi de öğretmendi ve Rıfat’la evli kalmaya devam etseydi öğretmenlikten atılacaktı. Ayrıldılar ama dost, arkadaş kaldılar. Piraye Hanım ise, Nazım’dan ayrılmadı. Üstelik çalışan bir kadın da değildi. Çok sıkıntı çektiler. Nazım bu sıkıntılardan şiirinde de bahseder. Bu nedenle benim Nazım’a küsmem romantik bir his değil, gerçekçi bir tavırdır.
ÇANAKKALE’DE BAŞLAYAN BİR HAYAT
Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi Karainebeyli köyünde 23 Temmuz 1925 günü doğdu. İlkokulu Çanakkale'de, ortaokulu İstanbul'daki Yenikapı Ortaokulu'nda bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi'ndeki öğrenimini iki yıl sonra bıraktı.
Şiir yazmaya orta birinci sınıf öğrencisi iken başladı. İlk şiiri Edirne'de Akşam, 1940 yılında (şair henüz 15 yaşında iken) Yeni İnsanlık adlı dergide altında "Harika Çocuk" diye bir notla yayımlandı. Bu şiiri ilgi görmüş, yayımlanmasından sonra dönemin ünlü şairi Hasan İzzettin Dinamo kendisini görmeye Yenikapı Ortaokulu'na gelmişti.
1944yılında taşındığı Ankara'da 1950 yılına kadar yaşadı. 1945 yılına Ant Dergisi'nde yayımladığı şiirlerle adını duyurdu. 1944-1947 yılları arasında Atatürk Orman Çiftliği'nde memurluk yaptı. Askerliğini Kayseri ve Sivas'ta sürgün alayında yaptıktan sonra 1950'de İstanbul'a döndü, Mahmutpaşa'da işportacılık yaptı. 1951 Eylül'ünden 1952 Mart'ına kadar Türkiye Komünist Partisi öncülüğünde çıkan Yeryüzü adlı kültür dergisinin yönetiminde bulundu. 15 Kasım 1951’de yayımlanan "Dayanılmaz" adlı şiirinin ardından gizli örgüt üyesi olduğu suçlamasıyla 5 Aralık 1951’de tutuklandı. 2 yıl cezaevinde kaldı, delil yetersizliğinden beraat etti. Cezaevinden çıktıktan sonra çok çeşitli işlerde çalıştı.
Bir müddet Arif 'Barikat' takma ismiyle toplumsal gerçekçi anlayışta şiirler yazdı. Bu dönem şiirlerini 1956'da "Günden Güne" adlı kitabında topladı. Kitap basıldıktan 5 ay sonra toplatıldı ama beraat etti.
1958 yılında "İstanbul Bulutu" adlı kitabıyla Yeditepe Şiir Armağanı'nı Cemal Süreya ile birlikte aldı.
Sonraları İkinci Yeni şairlerinin yanında, imgeye ağırlık veren bir şair olarak göründü. 1969'da Suadiye'de Yeryüzü Kitabevi'ni kurdu ve yönetti. Yayınevinde yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle 1982'de üç ay hapis cezasına çarptırıldı, Bozcaada Tutukevi'nde yattı. 1984 yılında kitabevini kapatıp kendini bütünüyle yazılarına verdi. "Arif Hüsnü", "Ece Ovalı" takma isinlerini de kullandı. En sevilen şiirlerinden biri "Hallaç" tır.
1985 yılında Melih Cevdet Anday ile ortak imza attığı "Yağmurlu Sokak" adlı romanı yayımladı. Bu kitabı iki yazar 1959'da yazmışlar ve Murat Tek takma adıyla Tercüman Gazetesi'nde tefrika edilmişti. En son Cumhuriyet Gazetesi'nde 'Ayın şairi' bölümünü hazırlıyordu.
Bir süre Nahit Fıratlı ile evli kalan Damar, bu evliliğin bitmesinin ardından Meriç Tülin ile evlenmiştir. İstanbul Moda'da yaşadı. Toplu şiirleri 2004 yılında Alkım Yayınevi'nden çıktı.
Arif Damar, 20 Ekim 2010 tarihinde saat 03.00'da, kaldırılmış olduğu Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde kalp yetmezliği sonucu yaşamını yitirdi. Kadıköy Moda Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Çengelköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.
NOT: İzmir’e yerleştiğimin ilk günlerinde vefat etti, Barikat. Onunla ilgili daha derinlikli bilgiyi ve tahlili çat kapı bulabileceğiniz İzmir’de yaşayan sevgili Tuğrul Keskin size anlatabilir.
YAZGIMIZDIR
yazgımızdır: yaşanacak
kaçınılmaz
başka bir ülkede uyanmak elde değil
diyelim ki vietnam’da
– vietnam beyaz bir gül beyaz bir bıçak
uyanmak ölmek vietnam’da –
yazgımızdır: yaşanacak
kaçınılmaz
sabah güneşinden önce
dikilir kapımıza karanlık
alınıp götürülürüz
sınırsız sevgimizden ötürü
sınırsız sevgimizin yanı sıra
yazgımızdır: yaşanacak
kaçınılmaz
bir yürek parıltısıdır sorguya çekilen
bir aydınlık özlemdir
bir deniz kokusudur uçup giden
bakışıdır bir ay çiçeğinin
yazgımızdır: yaşanacak
kaçınılmaz
başka bir ülkede uyanmak elde değil
yarınımızın
bugün olduğu bir ülkede