9 Eylül ruhuna 42 yıl gölgesi!
Cuma 9 Eylül’dü ki anladığım kadarıyla daha çok yazıp konuşacağız. Bugün de 12 Eylül… Sussak olmaz? Zira inanarak yazıyorum ki, o 12 Eylül ihaneti olmasaydı, daha kenetlenmiş birliktelikle kutlardık...
İZMİR’İN “BİRADERLERİ” (1)
Bu yaşıma kadar insanların dilleri, dinleri, giysileri, inançları, tercihleri, mensubiyetleri, özel yaşamları, zenginlikleri, kökleri kökenleri, nereli olduklarını asla dert etmedim kendime. İletişimlerimde sadece “şiddete eğilim” ihtimalleri benim için kriter oldu. Dünyanın her yerinde “gidenlerin” gittiği yerin “toprak” olduğunu da bilirim.
Ama İzmir’e “özel” bir mesele var ve benim için başlangıç yılı 2003!
Nedir o? Hemen söyleyeyim ki “masonlar”!
“Mason” olduğunu söyleyen ve çok sevip saydığım tanışım var. Onları hem tenzih ediyorum hem de naçizane uyarmak istiyorum.
Benimle gerçekten dertleri olduğuna inanmıyorum. Lakin bana “kafayı takma” sebebini de size anlatayım. 2002 Nisan ayında İzmir TV’de başladığım “Sabah Resimleri” üç dört ay içinde İzmir’de “bir numara” olmuştu. Bir ”10 Kasım” öncesi bir davetiye gelmişti. Davetiye İzmir’in “Hür ve Kabul Edilmiş Masonları” tarafından yollanmıştı. Konu bir konserdi ama “Atatürk’ün ölümünün yıldönümü” dolayısıyla yapılacak bir konser. Ben de yayın sırasında tepki gösterdim. Üslubumu bilirsiniz, tepkilerim hep bodoslamadır. Bu yüzden de bana takılan o yılların adı “pimi çekilmiş el bombası”.
Yayında dedim ki, 19 Mayıs’ta, 30 Ağustos’ta, 9 Eylül’de, 29 Ekim’de etkinlik düzenlemezsiniz de neden “10 Kasım’da” konser düzenlersiniz?
İşte bu kadar. Mesele bu. Sonrasını gelecek yazıda yazacağım. Gelecek yazıda size artık yaşamayan bir “biraderle” 2004 yılının aralık ayında Karşıyaka sahilde gecenin 23.00’ünde yaptığım konuşmayı da anlatacağım. Şimdilik ricam, yazı tamamen bitinceye kadar kimsenin karşılık vermemesi. Ha veren olursa ben de cevaplar çok!
Devamı cumaya…